SURİYE İÇ SAVAŞI BAĞLAMINDA TÜRKİYE-RUSYA FEDERASYONU İLİŞKİLERİNE KARŞILIKLI BAĞIMLILIK TEORİSİNDEN BİR BAKIŞ: 2011-2018 | İlim ve Medeniyet

Türkiye Rusya Federasyonu ilişkilerini geçmişten günümüze uzanan hatlarıyla incelersek bu iki devletin komşu olmasının yanı sıra çok köklü tarihi ilişkilere de sahip olduğunu görürüz.

Her iki devlette imparatorluk tecrübeleri yaşamış ve bu süreçlerde çıkarları doğrultusunda sık sık karşı karşıya gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana inişli-çıkışlı ilişkiler sürerken Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte zamanla taraflar arasındaki buzları erimiş ve karşılıklı çıkarlar gözetilerek yeni ilişkiler tesis edilmeye başlanmıştır. Bu süreçte taraflar birbirleriyle etkileşimlerini Arap Baharı ve sonrasında özellikle Suriye’de yaşanan iç savaşta arttırmışlardır. Savaşta açıkça mevcut yönetimin yanında yer alan Rusya Federasyonu ve bunun karşılığında Suriye Devlet başkanı Beşar Esad’ın bir an önce seçimlere giderek muhaliflerinin isteklerini yerine getirmesini bekleyen Türkiye arasındaki ilişkiler gerginleşmiştir. Bu makalede Rusya Federasyonu ve Türkiye arasındaki etkileşimler Arap Baharı sonrasından günümüze dönemi kapsayacak şekilde ele alınacaktır.

Tarafların çıkar çatışmalarından dolayı gerginleşen ilişkilerinin neden bir silahlı çatışmaya yol açmadığı ve bu süreçte tarafları birbirine bağlayan etmenlerin neler olduğu ‘’karşılıklı bağımlılık’’ teorisi aracılığıyla neoliberal bir bakışla incelenip konu günümüze taşınacaktır. İnceleme yapılırken temelde Türkiye ve Rusya Federasyonu’nun karşılıklı bağımlılığa konu olabilecek alanlarda tarihsel süreç içerisinde ne gibi gelişmelerin yaşandığı, karşılıklı bağlamı karmaşıklaştıran çok boyutluluk üzerine hangi alanlarda iş birliğine gidildiği ve bunun tarafların siyasi pozisyonları üzerindeki etkisi ortaya konulacaktır.

1-Neoliberalizm, Karmaşık Karşılıklı Bağımlılık Teorisi ve Uluslararası İlişkiler

Neoliberalizm, özellikle Soğuk Savaş’ın ilk yarısı diye tabir edebileceğimiz 60’ların sonunda büyük güçler arasında yumuşama döneminin yaşanması sonucu sistemik olarak ilk öncüllerini vermiş bir kuramdır. Liberalizmin yeni bir formu olarak niteleyebileceğimiz bu kuram devletlerin kapsadıkları alanların hükümetler arası iletişimleri anlayarak çözümlenemeyeceğini erken dönemde savunmuştur.[1] Uluslararası ilişkileri anlamak için yeni ufuklar açan bu kurama göre uluslararası ilişkiler, ulusların arasındaki bütün ilişkileri anlamamıza yetmez. Bunun için ulus-aşırı ilişkilere de gözümüzü çevirmemiz gerekir.[2] Neoliberalistler de tıpkı temelleri kabul edilebilecek liberaller gibi devleti uluslararası sistemde başat aktör görmekle beraber devlet dışında belirli aktörlerin de sistemi etkileyebilecekleri görüşleriyle liberallerden farklılaşmaktadırlar. Bununla beraber neoliberaller, neorealistlerin uluslararası ilişkilerde devletler arasında iş birliğini pek mümkün görmeyen bakışlarını da eleştirmişlerdir.[3] Neoliberal anlayış iş birliği konusunu incelerken pek tabi uluslararası sistemin anarşik yapısına vurgu yapar ancak neorealistlerden ayrıldığı temel nokta devletlerin çıkarlarını gerçekleştirirken neden illa çatışmacı bir tutuma girmesi gerektiğinin eleştirisidir.

Neoliberaller, uluslararası sistemde devletlerin birbirleriyle olan bağımlılık ilişkisini tek düze olmaktan çok karşılıklı bir zemine oturtur.[4] Buraya şu açıdan bakabiliriz; nasıl ki biz uluslararası sistemi başat aktörsüz kabul ediyorsak buradaki ilişkilerin de tek taraflı bir bağımlılıktan ziyade karşılıklı olabileceklerini kabul edebiliriz. Kaldı ki dünyada devletler arası savaşlar ve aynı şekilde ekonomik ilişkiler incelendiğinde ekonomik ilişkiler ağır bastığını söylemek mümkündür, bu da bize karşılıklı bağımlılığın ticari altyapısı olduğunu göstermektedir.

Karşılıklı bağımlılık teorisini incelerken hiç şüphesiz J.Nye ve R.Keohane’den bahsetmemek mümkün değildir. İkili bu teoriyi oluştururken yeknesak değil de birçok boyutla aldıkları devletler ve sistem içerisindeki ilişkiler bu makalede de Türkiye ve Rusya Federasyonu ilişkileri işlenirken konuya ışık tutacaktır. İkili, askeri güç kullanımının devletlere ne şekilde maliyet getirdiğini incelemiş ve birtakım marjinal yönetimler dışında birçok devlet adına askeri güç kullanımının birçok olayda oldukça maliyetli olduğunu ortaya koymuşlardır.[5] Karmaşık karşılıklı bağımlılık (complex-interdependency) yaklaşımları ise karşılıklı bağımlılık yaklaşımından belirli açılardan ayrılmaktadır. Karşılıklı bağımlılık devletler veya aktörler arasında karşılıklı etkileşimi incelerken karmaşık karşılıklı bağımlılık ise devletler arasında çoklu iletişim kanallarının toplumları birbirine bağlandığı (devletin bu bağlantıları elinde tutmadığı), sorunlar arasında hiyerarşinin bulunmadığı ve hükümetlerin birbirlerine karşı askeri güç kullanmadığı bir duruma işaret eder.[6] Bu yönüyle karmaşık karşılıklı bağımlılık teorisini Türkiye-Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilere uyarlayabilmemiz mümkündür.

Neoliberal teorinin dönüşümünü kronolojik olaylardan bağımsız düşünmekte mümkün değildir. Özellikle 1990’lar neoliberal teorinin dünya çapında yayılması ve küreselleşme olgusuyla beraber güç kazanmasının görüldüğü yıllardır.[7] Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Dünya düzeninin önce tek kutuplu sonra ise karmaşık sayılabilecek derecede farklı güç odaklarıyla çeşitlenmesi ve buna mukabil ulus ötesi güçler olarak kabul edilen çok uluslu şirketlerin faaliyetleri uluslararası sistemi etkilemiştir. Bu etkiler karşılıklı bağımlılık teorisinin işaret ettiği ölçüde 90’larda da görebileceğimiz üzere yalnızca güvenlik ve askeri meselelerin konuşulduğu bir dünya değil ekonomik ve kültürel meselelerin de dünya gündemine taşındığı bir düzlemi beraberinde getirmiştir. Aynı zamanda kitle iletişim araçlarının küreselleşme süreciyle birlikte yaygınlaşması da devletleri birbirlerine karşı korunmasız hale getirmiş bu karşılıklı bağımlılığın karmaşıklaşmasıyla sonuçlanmıştır.[8] 90’lardan günümüze kitle iletişim araçlarının kullanımındaki olağanüstü artış düşünüldüğünde devletler arası mesafelerin daraldığı pek rahatlıkla söylenebilir. Bu dönemde çok uluslu şirketlerin sınır tanımaz ticari işlemleri düşünüldüğünde uluslararası sistemin başat aktörü kabul edilen devletlerin sistemdeki etkilerinin geçmişe oranla kısıtlandığı ve devletlerin iç ve dış politika ayrımı yaparken birbirleriyle benzeştikleri ve bunun da iş birliğine yol açtığı görülmektedir.[9]

Son olarak neoliberalizme bakıldığında mutlak kazanç sağlama fikrinin devletlere cazip geldiğinden söz edebiliriz[10]. Neoliberalizm, neorealizm ve diğer realist teorilerin aksine devletlerin uluslararası sistemde karşılıklı iş birliğine giderek karşılıklı kazanç sağlayabilecekleri görüşünü savunmaktadır. İş birliğinin taraflara getirdiği yarar ve çatışmanın taraflara getireceği zarar göz önüne getirildiğinde mutlak kazanç fikri çatışmaların önüne geçmektedir.

2-2000’Lİ YILLARDA TÜRKİYE İLE RUSYA FEDERASYONU ARASINDAKİ İLİŞKİLER

Soğuk Savaş döneminde birbiriyle yıldızı pek barışmayan Türkiye ve SSCB devletleri, dönemin sonlanması ve SSCB’nin Rusya Federasyonu’na dönüşmesiyle beraber ilişkilerde yeni bir dönem açmışlardır. Soğuk Savaş’ın ardından ortaya çıkan SSCB ardılı Bağımsız Devletler ve bunların büyük bir çoğunluğunun köken itibariyle Türk oluşu, zihinlerde farklı tasavvurlar oluştursa da (Adriyatikten Çin Seddine Türk Dünyası vb.) bu düşünceler kendi dünyası içerisinde kaldı. 90’larda gelişen iş birliği düşüncesi Mavi Akım[11] benzeri projelerle kısmen hayata geçirildi. Devlet düzeyinde 90’larda Demirel ve Ecevit’in Rusya ziyaretleri ilişkilerin yumuşak seyri açısından önemli gelişmelerdi. Özellikle 90’ların son yılında Rusya Federasyonu’nun Çeçenlerin yaşadığı bölgelere karşı güç kullanımının iç kamuoyunda oldukça büyük tepkilerle karşılanmasına rağmen Ecevit hükümetinin bu konuyu Rusya Federasyonu’nun iç meselesi olduğunu belirtmesi ve sonrasında devlet düzeyinde Rusya’ya gerçekleştirilen ziyaretler ile imzalanan güvenlik anlaşmaları devletler arası ilişkilerin olumlu seyretmesi bakımından önemlidir.[12]Yine bu yıl içerisinde Rusya Federasyonu’nda başbakanlığa Vladimir Putin seçilmiş bir yıl sonra ise başkan olarak gücünü sağlamlaştırmıştır. Dönemin Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Ecevit ve Rusya Federasyonu başbakanı Putin’in güvenlik meselelerinde ortak bir paye izlemeleri iki devlet arasında olumlu ilişkilerin iş birliğine doğru gidişinde önemli bir kilometre taşı olmuştur. Güvenlik alanında bu iş birliğinin sonuçları iki ülke arasında farklı alanlarda ortak projelerin hayata geçirilmesi açısından da önemlidir. Rusya’nın Mavi Akım benzeri projelerle enerji kaynaklarını maliyet olarak daha ucuza Türkiye üzerinden başka coğrafyalara aktarması ve bunun karşılığında doğalgaz başta olmak üzere Türkiye’nin yenilenemez enerji kaynaklarını temini noktasında Rusya’ya bağımlı bir yapıya bürünmesi karşılıklı bağımlılık teorisinin hayata yansımalarının görülmesi adına güzel örneklerdir. Bunun yanı sıra Rusya Federasyonu’ndan gelen turistlerin bu devletlerarası olumlu havada Türkiye’yi tercih edişleri ve birtakım Türk firmalarının Rusya’da yatırımlara başlaması askeri iş birliğinin ekonomik açıdan da desteklendiğini göstermektedir.[13] 2000’li yılların başında gerçekleşen bu adımlar karmaşık-karşılıklı bağımlılık teorisinin vurgu yaptığı çoklu iletişim kanalları aracılığıyla toplumların derinleşen ilişkilerine örnek gösterilebilir. Devletlerin çıkarlarını gerçekleştirebilmek amacıyla iş birliğine giderek de uluslararası sistemde var olabileceğini savunan neoliberal görüşün de pratikte bu örneklerle desteklendiği bu yıllarda söylenebilecek bir başka şeydir.

2002 yılında üç yıl önce Rusya Federasyonu’nda olan değişimin bir benzeri Türkiye’de yaşanmış ve iktidara Adalet ve Kalkınma Partisi (kendilerini tanımladıkları kısaltmayla AK Parti) gelmiştir. Seçimde en büyük vaadini ‘3Y’[14] olarak sunan AK Parti tek başına iktidar olmayı başararak koalisyonlar dönemini sona erdirmiştir. Bu dönemde uluslararası sistemde gerçekleşen ve etkileri Türkiye ve Rusya Federasyonu’nun bulunduğu coğrafyaları kapsayan birtakım olaylar meydana gelmiştir. Bunların ilk ve görece en etkilisi hiç şüphesi Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’a yönelik işgalidir. Bu işgale Rusya başından itibaren karşı çıkmış ve ABD’nin bölgedeki istikrara zarar verdiğini savunmuştur, buna karşılık Türkiye Devleti tarafında işgal konusunda ikircikli bir tutum izlenmiştir. AK Parti genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin Irak’ı işgaline yönelik olarak Irak’a bir kuzey cephesi açılması ve bunun da Türkiye üzerinden operasyona dökülmesi fikrine olumlu yaklaşmasına karşılık kendi partisi içerisindeki milletvekillerinin bir kısmı bu görüşü paylaşmamış ve tarihe 1 Mart olayı şeklinde geçen tezkerenin mecliste reddedilmesi[15] ardından da Rusya Federasyonu’nun bu olay karşısında memnuniyetini belirtmesi, neoliberalizm üzerinden okunduğunda oldukça anlamlıdır. Putin’in Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu tutumunu ‘haftanın olayı’ şeklinde nitelemesi Türkiye basınında da büyük yer bulmuş bu övgü ikili ilişkilerin gelişmesi adına olumlu yorumlanmıştır.[16]Aynı süreçte Avrupa Birliği’ne Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tam üye olarak kabul edilişi ve bu kabul edilişin adanın bütününü kapsayacak şekilde oluşu Türkiye AB arasında ilişkilerin soğumasına yol açmıştır. Pek tabi bu soğuma durumu karşısında Türkiye’nin ekonomik açıdan başka sulara yelken açması fikri gündeme gelmiş ve Rusya Federasyonu bu konuda liman olarak hedeflenmiştir. 2004-05 yıllarında yaşanan bu gelişmelerle beraber karşılıklı ekonomik çıkarlar aracılığıyla Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler derinleşmiş ve 2004 yılında Türkiye’nin dış ticaret hacminde Rusya, AB üyesi Almanya’nın ardından ikinci sıraya yerleşmiştir.[17]Ekonomik açıdan iyiye giden bu seyir siyasi ilişkileri de olumlu yönde etkilemiş ve Putin Devlet başkanı düzeyinde 1972’den sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Rusya Federasyonu başkanı olmuştur. Bunun yanı sıra Mavi Akım benzeri projelerin taraflar arasında yenileriyle desteklenmeleri, Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik attığı adımların Rusya Federasyonu tarafından olumlu karşılanması, İslam Konferansı Örgütü’ne Rusya Federasyonu’nun gözlemci üye olarak kabulünde Türkiye’nin oynadığı rol ekonomik temelli karşılıklı bağımlılığın siyasi düzlemde mutlak kazançlar doğrultusunda nasıl desteklendiğini göstermesi açısından oldukça mühim örneklerdir. Bu saydığımız örnekleri liberal devlet düzlemine oturtmak adına Kemal Kirişçi’nin Türkiye’nin bu yıllarına atfettiği ‘ticaret devleti’[18] kavramına ve Hasan Kösebalaban’ın AK Parti’yi liberal devletin amaçlarına yönelik olarak hareket eden liberal bir parti olarak görmesi ve bunun paralelinde partinin siyasi seçkinlerinin Rusya Federasyonu ile ilişkilerinde ekonomik ve sevkülceyş bir biçimde hareket ettiğini söylemesine atıf yapılabilir[19].

Neoliberalizm, uluslararası ilişkiler literatüründe realist paradigmanın aksine devletler arasında çıkarlar konusunda karşılıklı kazancın da mümkün olduğunu söyler. Buna önceki paragraflarda örnekleriyle açıkladığımız 2000’li yılların başında Türkiye-Rusya ilişkilerini örnek gösterebiliriz. Taraflar bu yıllarda her konuda ortak anlayışa sahip olmasalar da “kazan-kazan” mantığıyla özellikle enerji alanında iş birliğine gitmişlerdir.[20] Bunun yanı sıra karmaşık karşılıklı bağımlılık teorisinin de atıf yaptığı üzere devletlerin bizzat elinde tutmadıkları ancak destekledikleri kuruluşlar olan devlet-dışı aktörler de bu süreçte önemli roller üstlenmişlerdir. Bunlar içinde hiç şüphesiz Rus-Türk İş Adamları Birliği (RTİB) ve ticari faaliyetleri önem arz etmektedir. Birlik, genellikle Türk yatırımcıların firmalarından oluşmakta ve bu firmalar Rusya’da faaliyet göstermekle beraber Rusya Federasyonu ve Türkiye tarafından da yasal statüyle koruma altına alınmış bir birliktir.[21]

2006 yılına gelindiğinde Türkiye ile Rusya arasındaki dış ticaret hacmi son iki yıl baz alındığında tarihte görülmedik bir şekilde %100’ün üzerinde artış göstermiş, artış istikrarlı siyasi ilişkilerin ekonomik ilişkilere olumlu tesiri noktasında güzel bir örnek teşkil etmiştir.[22] Bu ticarette en önemli pay kuşkusuz 90’ların sonundan itibaren sürekli bir biçimde artış gösteren enerjinindir. Bu ticaretin taraflar arasında karşılıklı bir bağımlılık doğurması ise dönemin üst düzey devlet yöneticileri tarafından sıkça dile getirilmiş bir kavramdır. Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler yaptığı açıklamalarla Türkiye Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerin karşılıklı bağımlılık esasına dayandığı bunun ise iki taraf açısından da birtakım sonuçlar doğurduğunu belirtmiştir.[23] Türkiye’nin Rusya Federasyonu’na gaz özelinde enerji alanında bağımlı olması temel tartışma ve eleştiri konusu olurken bu eleştirilere karşı Rusya Federasyonu’nun Türkiye üzerinden Batı’ya enerji taşıdığı ve bunun bir bağımlılık değil de karşılıklı bağımlılık olduğu vurgusu yapılmıştır devlet erkanı tarafından. Aynı zamanda Rusya Federasyonu’ndan gelen turist sayısındaki yüksek artışın da karşılıklı bağımlığı karmaşıklaştırdığı ve çok boyutlu hale getirdiği savunusu sıkça yapılmıştır. Aynı süreçte Dünya sisteminde meydana gelen birtakım değişmeler Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkileri birbirine yakınlaştırmıştır. Bunlardan en önemlisi 2004-05 yılında Ukrayna’da meydana gelen Turuncu Devrim’dir. Turuncu Devrim her ne kadar kitlesel gösterilerle anılan eylemler olsa da temel mesele Ukrayna’nın AB ekseninde mi yoksa Rusya Federasyonu ekseninde mi politikalarını şekillendireceği meselesiydi.[24] Pek tabii bu devrim vesilesiyle Ukrayna’da iktidara gelen AB yanlısı yönetime Rusya Federasyonu’ndan tepki gecikmemiş, Rusya Federasyonu Ukrayna’ya verdiği doğalgazı kesmiştir. Bu da Ukrayna üzerinden Avrupa’ya ulaşan doğalgazın da kesilmesi sonucuyla birleşince bir kriz meydana gelmiştir. Bu arada Rusya Federasyonu, Ukrayna’ya vermiş olduğu doğalgazı keserken siyasi konulardan değil ekonomik anlaşmazlıklardan ötürü gazın kesildiğini belirtmiştir. Gazın kesilmesinin Türkiye’ye etkisi ise karşılıklı çıkarlar açısından olumlu yansımıştır. Rusya Federasyonu Ukrayna üzerinden Batı’ya gönderdiği doğalgazı Türkiye üzerinden aktarma fikri gelişmiş ve Türkiye buna oldukça olumlu yaklaşmıştır. Ancak burada iki devleti ayıran temel konu bu enerji hatlarının bulunduğu istikamettir. Türkiye, Hazar Denizi üzerinden kendi sınırlarından geçerek Bulgaristan, Macaristan ve Romanya’ya ulaşan Nabucco projesine Rusya’yı dahil etmek isterken, Rusya ise Nabucco’ya dahil olmak istememiş ve Mavi Akım benzeri yeni bir projeyle Türkiye’nin karşısına çıkmıştır.[25] Sonuçta her iki tarafında istekleri sonuçsuz kalırken iki tarafta uzlaşma yoluna gitmeyip çok büyük fırsatları kaçırmıştır. Bu fırsatlar temel olarak Rusya Federasyonu’nun elindeki doğalgazı Ukrayna Krizi dolayısıyla Avrupa’ya ulaştıramaması ve bunun yanında da kayıp hanesine yazılan ekonomik kazanç, Türkiye açısından ise Mavi Akım benzeri belki de daha kapsamlısı olacak Nabucco’ya Rusya’yı dahil edemeyerek kaybettiği ekonomik kazançlar olacaktır.

2007 yılı ilişkilerin olumlu seyrinin sürdüğü bir yıldır. İkili ticaret hacmi önceki iki yıl öncesi baz alındığında 13 milyar dolar artış sağlayarak rekor düzeye ulaşmıştır.[26] Hiç şüphesiz ilişkilerin bu olumlu seyrinde dünya sistemindeki gelişmeler kadar devlet yöneticilerinin de payı büyüktür.

 

Tablo 1:Türkiye’nin Rusya Federasyonu ile ticaret istatistikleri (2005-2007)

2005 2006 2007
İhracat (Milyar $) 2,4 3,2 4,7
İthalat (Milyar $) 12,9 17,8 23,5

Kaynak: TÜİK Dış Ticaret İstatistikleri (2019)

Tablo 1’de görüldüğü üzere ilk olarak söyleyebileceğimiz şey iki ülke arasında bu yıllarda dış ticaretlerinde birbirlerine olan bağımlılıkları artış göstermiştir. 2006 yılından itibaren Rusya Federasyonu Türkiye’nin ithalat açısından en çok alım yaptığı ülke olurken aynı zamanda en çok satım yaptığı beşinci ülke konumundadır.[27] Her ne kadar tabloyu yorumlayan birtakım kimseler Türkiye’nin özellikle bu yıllarda Rusya’ya tamamen bağımlı olduğunu düşünseler de ikili ilişkilerin olumlu seyri ve her iki taraftan da dış ticaret oranlarının artması karşılıklı bağımlılığı göstermesi açısından değerlidir. Nitekim karşılıklı bağımlılık iki tarafın da birbirine hemen hemen eşit sayıda veya oranda ürün satması demek değil aksine taraflar arasında ekonomik ilişkilerin dönemler bazında artan karşılıklı ilişkilerle şekillenen tarafını ifade eder. Bu yıllarda Rusya Federasyonu’nun Ukrayna ile dolayısıyla da AB ülkeleriyle yaşadığı sorunlar Rus gazının ihracatı bakımından Türkiye’yi önemli bir konuma getirmiştir. Türkiye ithalat açısından Rusya’ya oransal olarak çok bağlı görünse de Rusya Federasyonu’nun da bu yıllarda gerilen birtakım ilişkileri nedeniyle Türkiye’ye bağımlı olduğu görülecektir. Eğer aynı yıllarda Türkiye ile de benzer bir sorun yaşanılmış olsa Rusya Federasyonu gazını ihraç etme noktasında büyük sıkıntılara düşebilirdi.

2008 yılına gelindiğinde Dünya çapında yankılanan iki olay hiç şüphesiz Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkilerini etkilemiştir. Bunlardan ilki Gürcistan’ın Güney Osetya bölgesine düzenlediği operasyon ve buna karşı Rusya Federasyonu’nun Gürcistan’ı işgali üzerine uluslararası bir krizin patlak vermesi diğeri ise ABD’de başlayıp bütün dünyayı saran finansal piyasaların zarar gördüğü Mortgage krizidir.

2008 yılının Ağustos ayında Gürcistan kendi özerk cumhuriyeti olan Güney Osetya’ya saldırmıştır[28]. Saldırının nedenlerinden çok olayın büyümesine yol açan hamle bölgenin en güçlü devleti konumundaki Rusya Federasyonu’nun Güney Osetya’yı savunmak adına Gürcistan’a saldırması olmuştur. Bu müdahale bölge ülkelerinden hem Gürcistan hem de Rusya Federasyonu ile iyi ilişkiler kurmaya çabalayan Türkiye’yi ilk etapta olumsuz etkilemiş ve olayın başlarında Türkiye’den yetkililer tansiyonu düşürmeye çalışmışlardır. Dönemin Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı Hava ve Deniz Harp Komutanlığı mezuniyet töreninde gazeteci Fikret Bila’ya verdiği röportajda Rusya’nın kendileri için bir ticari partner olduğunu ve öyle kolay kolay vazgeçilemeyeceğini belirtmiş bunun yanı sıra Türkiye’nin bölgede istikrarı aradığı ve bunun için de çabaladığından dem vurmuştur.[29] Erdoğan’ın sözünden de anlaşılacağı üzere Dünya sistemini etkileyen bir krizin Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkileri bozmaması temel amaç olarak belirlenmiştir. Neoliberalizmin devletlerarası mutlak kazancı öngören yaklaşımını Erdoğan’ın bu açıklamalarında görebiliriz. Özellikle karşılıklı ticarete vurgu yapması ilişkilerin ekonomik iş birliği temelinde yürütüldüğünün bir göstergesidir. Erdoğan’ın bu açıklamaları sonrası Türkiye durumdan zarar görmemek ve ticari ilişkiler sürdürdüğü bu iki devletin bir an önce sorunu çözebilmesi adına birtakım adımlar atmıştır. Bunlardan bir Kafkas İttifakı kurulabilmesi adına “Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu” (KİİP) kurulması önerisidir[30]. Erdoğan’ın başlattığı bu fikir devlet kademesinden de (başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere) destek görmüş ve krizin başladığı Ağustos ayında Erdoğan, Moskova ve Tiflis’i ziyaret ederek önerilerini sunmuştur. KİİP’in kurulması fikri hem Rusya Federasyonu hem de Gürcistan taraflarınca olumlu karşılanmış ve Ocak ayında İstanbul’da yapılan zirve ile platformun kuruluş aşaması tamamlanmıştır. KİİP kurulurken temel amacın Kafkasya’daki istikrarı yine Kafkasya bölgesi ve çevresindeki devletlerin sağlayacağıdır. Burada Gürcistan’ın duyduğu temel kaygıya baktığımızda, eğer bölge ülkeleri kendi sorunlarını dış dünyaya açmadan içeriden çözecekse bölgenin en güçlü devleti konumundaki (temel olarak ekonomik ve ticari anlamda) Rusya Federasyonu’nun kararlardaki etkisi Gürcistan’ın aleyhine gerçekleşebilir kaygısıdır. Bu açıdan bakıldığında Gürcistan’ın bölgede istikrarın sağlanması noktasındaki tutumunun AB ve ABD gibi Rusya Federasyonu’na karşı kendisini belli konularda destekleyen ülke ve toplulukları kaybetmeme korkusuyla çatıştığı söylenebilir. Bu nedenle KİİP’in kuruluş aşamasındaki fikirlerin Gürcistan’ın birtakım kaygıları nedeniyle tamamen gerçekleşemediği söylenebilir.

Türkiye’nin Güney Osetya’daki krize çözüm çabaları hiç şüphesiz ticari anlamda yakın ilişkiler kurduğu Rusya Federasyonu’nu memnun ederken, KİİP ile bölge dışındaki devletleri sorunun çözümü noktasında dışlayıcı tavrı AB ve ABD’de pek hoş karşılanmamıştır.[31] Bunun temel nedeni ise Türkiye öncülüğünde kurulan platformun bölge ülkeleri arasındaki meselelere dışarıdan müdahale olmaksızın kendilerinin çözüm arayış çabasıdır. Hiç şüphesi başta ABD olmak üzere birçok Avrupalı devlet sorunun bir tarafında Rusya Federasyonu’nun bulunmasından dolayı kendilerinin böyle bir konuda dışlanmasını hoş karşılamamıştır.

Aynı yıl dünyayı sarsan bir başka olay ise ABD’de yaşanmıştır. 2000’li yılların başından itibaren mortgage adı altında düşük faizlerle uzun vadeli krediler verilerek düşük gelir gruplarının ev sahibi olmasını sağlayan sistem birtakım sistemik aksaklıklar nedeniyle zamanla bozulmaya uğramış ve en sonunda da dünyayı etkileyen bir ekonomik kriz meydana getirmiştir. Pek tabii bu kriz Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ticari ilişkileri de etkilemiştir. Krizle birlikte petrol fiyatlarında yaşanan düşüş ve talebin azalmasına bağlı gelişmeler önceki yıllarda yüksek büyüme oranları tutturmuş Rusya Federasyonu’nu olumsuz etkilemiştir.[32]

Tablo 2: Türkiye ile Rusya Federasyonu Arasındaki Dış Ticaret İstatistikleri (Milyar $)

Kaynak: TÜİK, Dış Ticaret İstatistikleri (2019)

Dünya ekonomik krizinin başladığı yıl olan 2008’de Rusya Federasyonu bir yandan Güney Osetya kriziyle uğraşırken diğer yandan düşen petrol fiyatları ve daralan talep ekonomisini zorlamaya başladı. Krizin başladığı dönemde Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ticari ilişkiler üst düzey seviyedeyken krizin etkilerini gösterdiği 2009 yılında ticaret hacmi büyük bir düşüşe girmiştir. Ancak iki ülke arasında bulunan güçlü bağlar (siyasi, ekonomik, kültürel vb. açılardan) 2010 yılında tekrardan yükselen karşılıklı ticaretle kendini göstermiştir. Bu yıllarda dış ticaret özelinde turizm ilişkilerine baktığımızda ise şöyle bir tablo görebilmemiz mümkündür.

Tablo 3:Türkiye Gelen Rus Turistler ve Toplam Turistler Bağlamında Oranları (2005-10)

Kaynak: Turizm Bakanlığı İstatistikleri (2019)

Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında sürekli gelişen ilişkiler 2000’li yılların başında birçok sektörde olduğu üzere turizm sektöründe de kendisini göstermiş, karmaşık-karşılıklı bağımlılığın vurgu yaptığı ölçüde turizm vesilesiyle ilişkiler çok boyutlu bir hal kazanmıştır. Her ne kadar Dünya Ekonomik Krizi’nden dolayı 2009’da Türkiye’ye ayak basan Rus turist sayısı azalsa da bir sene gibi kısa bir sonra Rus ekonomisinin toparlanmasıyla beraber Türkiye’ye gelen turist sayısı ve oranı önceki yılları yakalamış ve geçmiştir. Burada yine karmaşık-karşılıklı bağımlılık teorisinin vurgu yaptığı çok uluslu şirketlerin ilişkilerin çok boyutluluğuna katkısını görebilmekteyiz. Nitekim Rus turizm endüstrisini Türk şirketlerinin yönettiği bilinen bir gerçektir.[33] Bu sayede turizm açısından önemli bir pazar olarak görülen Rusya Federasyonu’nun Türk şirketler eliyle bu şekilde Türkiye’ye getirilmesi ilişkiler açısından önemlidir.

2009 yılı da ilişkilerin seyri açısından oldukça olumlu bir yıl olarak kayıtlara geçmiştir. Ocak ayında Başbakan Erdoğan ardından ise Şubat ayında Cumhurbaşkanı Gül, Rusya Federasyonu’na ziyarette bulunmuşlardır. Burada dikkat çeken şey ise Abdullah Gül’ün Moskova ziyareti sırasında Rusya Federasyonu ile “ortak bir deklarasyon” yayımlayarak çok boyutlu güçlendirilmiş ortaklığa vurgu yapılmasıdır.[34] Gül ve Medvedev’in bu görüşmede Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ticari ilişkilerin son yıllarda çok geliştiğini ve bu ivmenin sürdürülmesi gerektiğine yönelik sözleri de önemlidir. Aynı yıl Ağustos ayında ise bu sefer Rusya başbakanı Putin, Türkiye’ye ziyarette bulunmuş ve bu ziyarette birçok anlaşmalar imzalanmıştır. Rusya başbakan yardımcısı Uşakov ziyaret için Türkiye ile birtakım karşılıklı uzlaşıda bulunduklarını Türkiye’nin Güney Akım projesinde kendilerinin ise Samsun-Ceyhan Boru hattı projesinde birtakım karşılıklı tavizler verdiklerini belirtmiştir.[35] İki ülkenin birbirlerinin işine yarayacak ölçüde birtakım tavizler vermesi ilişkilerin çok boyutluluğu ve karşılıklı kazanç dengeleri göz önünde bulundurulduğunda oldukça değerlidir. Bu ziyaretin bir başka önemli noktası ise Türkiye’de inşa edilmesi planlanan nükleer enerji tesisinin Rusya Federasyonu’na bağlı bir şirkete verildiğinin duyurulmasıdır. Bu gelişmeler Türkiye’nin Rusya’ya enerji alanında daha bağımlı bir yapıya büründüğünün göstergesi olduğu kadar Mavi Akım’ın yanında Samsun-Ceyhan’ın da açılması ile beraber Rusya Federasyonu’nun gaz rezervlerini taşıma noktasında Türkiye’nin elde ettiği ayrıcalıklı konumla beraber ele alındığında karşılıklı bağımlılık doğurmuştur.[36] 2010 yılına gelindiğinde Türkiye Rusya Federasyonu ilişkileri devlet düzeyinde olumlu seyrini sürdürürken, Ocak ayında Erdoğan Rusya Federasyonu’na ziyarette bulunmuştur. Ziyarette temel olarak ticari konulara vurgu yapan Erdoğan, Türkiye ile Rusya Federasyonu’nun ticaret hacimlerini dört yıl içinde 100 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini söylemiştir.[37] Putin ise aynı görüşmede küresel ekonomik krizin var olan ticari ilişkileri olumsuz etkilediğini ancak toparlanmanın mümkün olduğunu vurgulamıştır. Aynı yıl Mayıs ayında bu sefer Medvedev Türkiye’yi ziyaret etmiş ve bu ziyaret sonucu vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması  (30 günlük seyahatlerde) kararlaştırılmış[38], bu ise Türkiye’nin turizm destinasyonunu olumlu etkilemiştir. Türkiye’nin dış politikada Rusya Federasyonu ile yakın ilişkide bulunduğu bu dönem birtakım çevrelerce eksen kayması olarak algılanmış ancak bu yıllarda Türkiye dış politikada devletlerarası ilişkilerinde çok-boyutluluğu ele almıştır.[39]

Takvim yaprakları 2011’i gösterdiğinde Tunus’ta başlayan ve sonrasında Arap Baharı olarak adlandırılan halk hareketleri Ortadoğu coğrafyasına yayılmaya başladı. Türkiye ve Rusya Federasyonu bu olaylar vesilesiyle karşılıklı ilişkilerini test etme noktasına geldi. Türkiye bu halk hareketlerini Libya ve Suriye başta olmak üzere desteklerken Rusya Federasyonu ise mevcut rejimlerin yanında saf tuttu. Bunun en güzel örneği ise 17 Mart tarihinde alınan Libya’ya müdahale kararına Rusya Federasyonu’nun çekimser oy kullanmasıdır.[40] Bu kararın üç gün sonrasında yapılan NATO toplantısında Başbakan Erdoğan, Libya’ya müdahalenin Libyalıların Libya’ya sahip olması adına yapılması gerektiğini belirtmiştir.[41]

Arap Baharının Libya’dan sonra Suriye’ye de yansıması Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerde belirli sorunlar yaratmıştır. Suriye’de yaşanan olayları insanı açıdan ele alan ve Suriye Devlet başkanı Beşar Esad’ın halkının taleplerini yeterince karşılamadığını düşünen Türkiye ile mevcut rejime en büyük desteği sağlayan ülke olan Rusya Federasyonu bu konuda tamamen farklı tutumlar sergilemişlerdir.[42] Rusya Federasyonu olayın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşınması üzerine yapılan toplantılarda veto yetkisini kullanarak tutumunu sağlamlaştırmıştır. Aynı dönemde Ağustos ayında dönemin dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu Şam’a bir ziyaret gerçekleştirerek Suriye’de demokratik yönetimin bir an önce tesis edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.[43]Davutoğlu’nun Suriye’deki temaslarından olumlu sonuç alamadığı gerçeği krizin tırmanmasıyla kendini iyiden iyiye göstermiştir. Davutoğlu’nun dış politikaya bakışını yansıtan Stratejik Derinlik kitabında bulunan ve 2002 ila 2011 yılları arası sıkça telaffuz edilen “komşular ile sıfır sorun politikası”[44] zamanla Suriye özelinde sıfır ilişkiye dönüşmüştür.[45] Haziran 2012’de Türkiye Suriye yönetimiyle bir kez daha kriz boyutuna ulaşabilecek bir hadise nedeniyle karşı karşıya gelmiştir. Malatya ilinden kalkan Türk savaş uçağı 22 Haziran’da Suriye askeri güçleri tarafından Suriye hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürülmüş, 2 Türk askeri şehit olmuştur ve bunun üzerine BM genel sekreteri Türkiye’yi soğukkanlı davranmaya davet etmiştir.[46]Rusya Federasyonu’nun rejim yanındaki tutumuyla birlikte değerlendirildiğinde bu hadise ileride oluşabilecek krizlerin bir öncülü niteliğindedir. 2012 Kasım ayında bu sefer Türkiye’nin Suriye sınırına Patriot konumlandırarak gelebilecek tehlikelere önlem alma arayışı Rusya Federasyonu tarafından endişeyle karşılanmıştır.[47]Rusya Federasyonu’nun Suriye’de yaşanan olaylar ve yansımaları konusunda Esad dışında Suriye’de var olan aktörleri terörist ilan etmesi Türkiye ile bu süreçte düşünce farklılığını ortaya koyması bakımından mühimdir.[48]Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle görüş farklılığı yaşayan Türkiye ile Rusya Federasyonu’nun bu tutumları 2013 yılında da kendini göstermiştir. 2013 yılının Mayıs ayında Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen patlamada birçok Türk vatandaşı hayatını kaybetmiş, Türkiye bu konudan Suriye rejimini sorumlu tutarken Rusya Federasyonu ise Suriye’deki muhalif grupların bu eylemi gerçekleştirdiğini savunmuştur.[49] 2013’ün Kasım ayında Erdoğan ve Putin “4. Üst Düzey İşbirliği Konferansı’nda” Rusya Federasyonu’nda bir araya gelmişlerdir. Bu konferansın ilgi çekici yönü Erdoğan ve Putin’in basın toplantılarında Suriye meselesiyle alakalı farklı görüşleridir. Bunun yanı sıra Erdoğan enerji alanında Rusya Federasyonu ile iyi ilişkilerin sürdüğünü ve ikili ticaret hedeflerinin de 100 milyar dolar olduğunu belirtirken ilk kez Şangay İş Birliği Teşkilatına katılmaktan bahsetmiştir.[50] Bu toplantı da göstermiştir ki her ne kadar iki ülke dünya sistemini yakından ilgilendiren ve kendi coğrafyalarına etkileri de azımsanmayacak derecede olan bu olayda ne kadar ayrı tutum izleseler de ekonomik açıdan var olan kazanımlarını daha da geliştirme noktasında iş birliğine açık bir tutum izlemektedirler. Bunun yanı sıra Erdoğan’ın Şangay İş Birliği Teşkilatı’na üyelikten bahsetmesi Rusya Federasyonu ile ilişkilerini uzun süreçte daha da ileri götürmek istediğinin bir kanıtı niteliğindedir. 2014 yılında ise Suriye krizinin yanına bir de Kırım’ın Rusya Federasyonu tarafından işgali (Rusya Federasyonu’na göre ilhak) eklenince Türkiye ile ilişkiler farklı bir zemine girmiştir. Ukrayna’daki siyasi çalkantılar sonucunda Başkan Yanukoviç’in iktidarı kaybetmesi ve Rusya Federasyonu’ndan yardım talep etmesi ile sonuçlanmış bunun üzerine Rusya Federasyonu gizli servisleri aracılığıyla Kırım başta olmak üzere Ukrayna’ya bir dizi müdahalede bulunmuştur. Olayın başından itibaren Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne değinen Türkiye ile resmi olarak açıklamasa da olaylara en fazla dahli olan Rusya Federasyonu bu sorunda da farklı tutumlar sergilemişlerdir. Dönemin dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu yaptığı bir açıklamada her şeyden önce Ukrayna’nın toprak bütünlüğü bizim için temel meseledir demiştir.[51] Bu süreçte Kırım parlamentosu tarafından alınan kararla yapılan referandum da Rusya Federasyonu’na bu bölgenin katılımı kabul edilirken karar Türkiye tarafından kabul edilemez olarak ifade edilmiştir.[52]Ancak yine Güney Osetya krizinde olduğu gibi Türkiye’nin uzlaşmacı ve tarafları yatıştırıcı tutumu Rusya Federasyonu ile bir krizin çıkmasını engellemiştir. Bunun yanı sıra aynı yıl Mayıs ayında dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu ile Rusya Federasyonu dış işleri bakanı Sergey Lavrov Moskova’da bir araya gelmiştir. Toplantı sonunda düzenlenen basın toplantısında Davutoğlu, Türk ve Rus halkları arasında ciddi bir kaynaşma olduğunu belirterek her yıl Türkiye’nin yaklaşık 4 milyon turiste ev sahipliği yaptığını vurgularken Lavrov ise Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında cereyan eden ilişkilerin dünyadaki diğer ülkelere örneklik teşkil eden cinsten olduğunu söylemiştir.[53]Görüşmenin bir başka ilgi çekici tarafı ise Kırım başta olmak üzere Suriye gibi konularda tarafların ayrı tutumlar izlediklerini belirtirlerken bile var olan ekonomik ilişkilerin bozulmaması noktasında sergiledikleri tavırdır. Bu da bize 90’lardan bu yana sürekli gelişen ekonomik temelli ikili ilişkilerin dünya çapında büyük meselelerde görüş ayrılıkları olsa dahi bunlara kurban edilemeyeceğini belirtmeleridir.

Arap Baharının başlangıcı kabul edilen 2011 yılından kısa bir süre sonra patlak veren Suriye krizinden Rusya Federasyonu’na ait Su-24 adlı uçağın düşülmesine kadar geçen sürede Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ticari ilişkileri incelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkar.

Tablo 4:Türkiye-Rusya Federasyonu Dış Ticaret İstatistikleri (Milyar $)

Kaynak: TÜİK (2019)

2008 Dünya ekonomik krizi ile birlikte 2009 yılında uzun yıllar sonra düşüşe geçen iki ülke arasında dış ticaret, 2010’lu yıllarda tekrardan yükselişe geçmiştir. Bu yıllarda uluslararası çapta yaşanan önemli gelişmelerin coğrafya itibariyle de Türkiye ve Rusya Federasyonu’nu etkilediğini söylemek yanlış olmaz. Arap Baharı özelinde Suriye meselesinde tarafların aldığı tutumlar, Kırım’ın işgali konusunda iki tarafın ayrı tutum takınması gibi gelişmelere rağmen iki ülke arasındaki ticaretin bu yıllarda olumsuz seyretmediği rahatlıkla söylenebilir. Ancak bunun yanında özellikle Türkiye devlet kademelerince ayrı zamanlarda vurgulanan dış ticaret hacmini yakın gelecekte 100 milyar $’a çıkarma hedefi Dünya sistemindeki bu gelişmeler nedeniyle hayal olarak kalmıştır.

Aynı dönemde Rusya Federasyonu’ndan gelen turistleri incelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkar.

Tablo 5: Rusya Federasyonu’ndan Türkiye’ye Gelen Turist Sayısı (2011-2014)

Kaynak: TÜİK verilerinden yazar tarafından derlenmiştir.

2000’lerin başından itibaren Rusya Federasyonu’ndan Türkiye’ye gelen turistlerin sayısı bu yıllar içerisinde de belirli bir artış göstermiştir. Dikkat çekici olan ise 2012-2013 yılları arası önceki dönemlere göre olağanüstü bir artışın mevcut olmasıdır. 2013’te bir önceki yıla göre yaklaşık 600 bin turist sayısı artış göstermiştir. Bunda Rus Rublesinin Türk lirası karşısında değer artışı turist artışının nedenlerinden biri olarak gösterilebilir.[54]Pek tabi bunun yanında uluslararası gelişmelere ayrı tepkiler göstermelerine rağmen ikili ticaret ve turizm konusunda ilişkilerinin bozulmamasına gayret gösteren Türk ve Rus yetkililerin de rolü büyüktür. Bu artışın bir başka yönüne eğildiğimizde Rus turistlerin Türkiye’de yapmış oldukları tatillerden memnun kalışlarını da ekleyebiliriz. Yapılan bir ankete göre 2012 yılında Rusların en çok beğendiği 100 otel arasında 33 tanesinin Türk oteli olması da bunun bir kanıtı niteliğindedir.[55] Bunun yanı sıra turizm verilerinin bir başka ilgi çekici kısmı Rusya Federasyonu’ndan gelen turist sayısının yıllar içerisinde toplam turist sayısına oranının sürekli artmasıdır. Bu da Türkiye’nin turizm hedefleri bağlamında Rusya Federasyonu’ndan gelecek turistlerin ne denli önemli olduğunun bir kanıtı niteliğindedir.

3-UÇAK KRİZİ VE İLİŞKİLERİN BOZULMASI ve KRİZ SONRASI YAPTIRIMLAR

2015 yılı Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerin bir bakıma dönüm yılı olarak kabul edilebilir. Yılın ilk üç çeyreği iş birliği çerçevesinde olumlu seyrederken son çeyreğinde yaşananlar ise ikili ilişkiler açısından olumsuz sonuçlar doğurmuştur. 14 Nisan 2015’te Akkuyu Nükleer Santralinin temeli dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Rusya Federasyonu Büyükelçisi Andrey Karlov tarafından törenle atılmıştır. Bunun yanı sıra devlet başkanı düzeyinde ilk buluşma ise 13 Haziran’da gerçekleşmiştir. Bakü’de Avrupa Oyunları için bulunan iki lider baş başa görüşmüşlerdir. Görüşmenin sonunda Erdoğan basın mensuplarına yaptığı açıklamada Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkileri uluslararası sorunlar bağlamında ele aldıklarını belirtmiştir.[56] Aynı yıl 23 Eylül’de Erdoğan Moskova’yı ziyaret etmiş ve Putin’le beraber Moskova’da bir camii açılışına katılmıştır. Erdoğan farklı inançlara mensup insanların Rusya Federasyonu’nda yaşayabilmesinden övgüyle bahsederken Putin ise İslam’ın Rusya Federasyonu’nda temsil edilen bir din olduğunu ifade etmiştir.[57] Camii açılışının ardından bir görüşme daha gerçekleştiren iki lider farklı görüşlerinin iş birliklerine engel olmayacağı izlenimini vermişlerdir.

2012’de Türk savaş uçağının Suriye güçlerince düşürülmesinin ardından geçen 3 yılda Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki ilişkiler hep eksi yönlü seyretmiştir. Bir başka uçak krizi ise 24 Kasım 2015’te Rus savaş uçağı SU-24’ün Türk kuvvetleri tarafından Türk hava sınırını ihlal etmesi gerekçe gösterilerek düşürülmesi olmuştur. 2012’de Türk savaş uçağının düşürülmesi akabinde angajman kurallarında değişikliğe gittiğini açıklayan Türkiye, 2015 yılında hava sahasını 5 dakika içerisinde 10 kez ihlal ettiği ve uyarılara aldırış etmediği gerekçesiyle Rus savaş uçağını düşürdüğünü açıklamıştır. Olayın hemen ardından Rus yetkililer uçağın kendilerine ait olduğunu açıklamış, olaydan bir gün sonra Türkiye’ye gelmesi beklenen Lavrov ziyareti iptal etmiştir.[58] Bu olay iki devlet arasında bir kriz doğurmuştur. Olayın boyutlarını anlamak adına şunu ifade etmek yeterli olacaktır: İlk kez bir NATO üyesi ülke bir Rus uçağı düşürmüştür.[59]Bu açıdan bakıldığında olayın vehameti gözler önüne serilmiştir. Türkiye her ne kadar Rusya Federasyonu ile ilişkilerinde NATO üyeliğini vurgulama yoluna gitmeyip iyi ticari ilişkilerine vurgu yapsa da bir NATO üyesi ülke oluşu her zaman göz önüne alınması gereken bir gerçektir. Olayın ardından Rusya Federasyonu bir dizi ekonomik yaptırım kararı almıştır, bunlar şu şekilde sıralanmaktadır.:

Türkiye’den ithal edilen gıda ürünlerinin ithalatının durdurulması, Türkiye’ye tatil paketi satan turizm şirketlerini uyararak, satışların durdurulması, Türkiye’den yapılan charter uçuşların durdurulması, Serbest vize sürecinin askıya alınması ve Rusya’da çalışan Türklerin işe alınmalarında kısıtlamalara gidilmesi[60].

Rusya Federasyonu’nun bu kararlarının ardında hiç şüphesiz 2000’lerin başından itibaren var olan çok boyutlu ekonomik ilişkileri durdurma fikri yatmaktadır. Çünkü Rusya Federasyonu karmaşık karşılıklı bağımlılık içerisinde olduğu Türkiye’yle ilk etapta var olan ekonomik ilişkilerini dondurarak iç kamuoyuna mesaj verme arzusundadır. Tarihte ilk kez NATO üyesi bir ülke tarafından uçağı düşürülen Rusya Federasyonu’nun askeri açıdan bir karşılık vermek yerine ekonomik olarak yaptırımlarda bulunması da dikkate değerdir. Güney Osetya, Kırım ve Suriye göstermiştir ki Rusya Federasyonu kendisini doğrudan veya dolaylı yolla etkileyebilecek gelişmelere hiç çekinmeden askeri müdahale kozunu oynayabilmektedir. Ancak Türkiye ile Rusya Federasyonu ilişkileri son yıllarda çok boyutlu bir hal aldığından Rusya Federasyonu askeri açıdan bir tepki ortaya koymamıştır. Burada Türk ve Rus şirketlerinin ilişkilerin karmaşıklaşmasını sağlamasındaki rolü büyüktür. Aynı zamanda liderlerin tavrı da krizde belirleyici olmuştur. Uçak düşürülmesinin iki gün ardından Erdoğan yaptığı açıklamada Uçağın Rusya Federasyonu’na ait olduğunu bilmediklerini bilselerdi farklı bir muamelede bulunabileceklerini belirtmiştir.[61] Erdoğan’ın yanı sıra dış işleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da benzer şekilde tansiyonu düşürücü açıklamalarda bulunmuştur. Erdoğan’ın bu söylemleri Türkiye’nin Rusya Federasyonu ile ilişkilerindeki ahengi kaybetmemesi için çabaladığının bir göstergesidir. Çünkü ticaret başta olmak üzere turizm ve enerji alanlarındaki karşılıklı iş birliği iki ülkenin siyasi gelişmelere kurban edemeyecekleri düzeydedir. Hal böyleyken Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun 8 Aralık tarihinde partisinin grup toplantısında Rusya Federasyonu’nun yaptırım kararlarına tepkili tavrı da iç kamuoyunu tatmin etme çabası olarak yorumlanabilir.[62] Bunun yanı sıra uçağın düşürülmesi emrinin bizzat tarafınca verildiğini belirtmesi devlet düzeyinden de bu olayın teyidi olarak yorumlanabilir. Davutoğlu’nun bu açıklamaları akabinde 15 Aralık’ta yapılması planlanan Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısı iptal edilmiştir.

4- ÖZÜR MEKTUBU VE TEKRAR DÜZELEN İLİŞKİLER

2016 yılına gelindiğinde Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkilerinin gergin bir o kadar da belirsiz bir süreçten geçtiğini söyleyebilmek mümkündür. Rusya Federasyonu’nun savaş uçağının düşürülmesine yönelik uyguladığı ekonomik yaptırımlar hem Türkiye ekonomisini hem de Rusya Federasyonu ekonomisini olumsuz etkilemiş ancak ilişkilerin tekrar düzene sokulabilmesi adına yine de bir umut ışığı saklı kalmıştır. Bu yılda yaşanan birtakım gelişmeler ikili ilişkilerin tekrardan düzelmesi adına olumlu olmuştur. Bunlardan ilki kriz sürecinde krize neden olan uçağın düşürülme emrini sahiplenen ve yer yer uzlaşmacı olmayan tavrıyla Rusya Federasyonu tarafından tepkiyle karşılanan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 2016 Mayıs Ayında istifası olmuştur. Partisi içerisinde Merkez Karar Yönetim Kurulu’nda alınan kararları istifasının temel gerekçisi sunan Davutoğlu, parti içi mutabakatın önemini vurgulamıştır.[63]AK Parti iktidarının ilk dışişleri bakanı olan Yaşar Yakış Davutoğlu’nun istifasının Türk- Rus ilişkilerinin yeniden rayına sokulması adına anlamlı olabileceğini ifade etmiştir.[64]Pek tabi Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki uçak krizini toptancı bir bakış açısıyla bir kişiye yüklemek doğru değildir ancak söylemleriyle krizin paydaşlarından kabul edilen bir başbakanın istifası belirli beklentiler doğurmuştur. Yakış’ın vurgusunu bu yönden değerlendirebiliriz. Davutoğlu’nun istifasından sadece 20 gün gibi kısa bir süre sonra Putin’in Yunanistan başbakanı Çipras ile görüşmesinde Türkiye’yi sorunun çözümüne yönelik ilk adımı atacak taraf olarak nitelemesi olayların bağımsız olmadığının bir işaretidir. 14 Haziran Rus Milli Günü dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mevkidaşı Putin’e, Davutoğlu sonrası başbakanlığa gelen Binali Yıldırım’ın da mevkidaşı Medvedev’e tebrik mesajı göndermeleri kriz sürecinde yapılan ilk resmi temaslar olarak adlandırılabilir. Bundan yaklaşık iki hafta sonra ise Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Federasyonu’na gönderdiği mektupta düşürülen uçağın içinde hayatlarını kaybeden pilotların ailelerinden özür diledi ve Rusya Federasyonu ile ilişkilerin düzeltilmesi için çaba sarf edeceğini belirtti. Bu gelişme Rus uçağının düşürülmesi ile bozulan Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkilerin tekrardan rayına sokulması adına çok önemlidir. Hürriyet Gazetesi’nden Murat Yetkin özür mektubundan iki gün sonra kaleme aldığı yazısında özür mektubu vesilesiyle ilişkilerin tekrardan normalleşmesi konusunda bir Türk iş adamının devreye girdiğini belirtmiştir.[65] Olaya karmaşık karşılıklı bağımlılık teorisinden yaklaştığımızda bu adımın bir iş adamı tarafından atılmasının sağlanması anlam kazanıyor. Nitekim ilişkileri karmaşıklaşan karşılıklı bağımlılığa sahip ülkelerin, çok uluslu şirketler veya etkili kişiler (bu olayda Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında ticaret yapan önemli bir iş adamı) aracılığıyla belirli birtakım münasebetleri devlete yardımcı olarak hallettikleri bilinen bir gerçektir. Bu olayda da Rusya Federasyonu’nun Türkiye’ye yapmış olduğu ekonomik kısıtlamaların kendisini ve iki ülke arasındaki ticareti olumsuz etkilediğini düşünen bu iş adamının adım atarak ilişkilerin düzelmesi yönünde katkı sunması teorinin pratiğe ne şekilde uyarlandığının bir göstergesi. Özür mektubunun ardından Putin 30 Haziran’da Türkiye’ye yönelik yaptırımları kaldırma kararı aldı. Aşamalı bir şekilde gerçekleşen bu hamle ilk olarak Türkiye’ye yönelik tur paketlerinin tekrardan devreye sokulması ve charter uçuşlarının başlamasıyla ortaya konuldu.[66] Nitekim özür mektubu ardından Türkiye’de 15 Temmuz 2016 günü yaşanan darbe girişimi ve bu girişim karşısında Putin’in darbe girişimini kınaması ikili ilişkilerin normalleşmeye başladığının bir göstergesidir.[67]10 Ekim günü İstanbul’da Enerji zirvesinde Erdoğan ve Putin bir araya gelmiştir. İlişkilerin normalleşmesi adına iki liderin bir araya gelmesi olumlu bir gelişmedir. İlişkilerin tekrardan rayına konulmaya çabalandığı bu yılda Rusya Federasyonu Ankara büyükelçisi Andrey Karlov Ankara’da katıldığı bir fotoğraf sergisinde suikaste uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Saldırının hemen ardından Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri bakanlığı bir taziye mesajı yayımlamış ve olayı terörist bir saldırı şeklinde nitelemiştir. Ayrıca bu saldırının Türk-Rus ilişkilerine zarar verme amacı taşıdığını ve buna müsaade edilmeyeceği belirtilmiştir.[68] Aynı zamanda iki ülkenin devlet başkanları da bu olayın düzelme sürecinde olan Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkilerini bozmaya yönelik bir provokasyon olduğunu belirtmişlerdir. Bunun yanı sıra Putin, bu olayla beraber Türk devletinin içine birtakım hainlerin sızdığını ve bunların devlet yöneticilerinden habersiz bir şekilde jeti (SU-24) de düşürmüş olabileceklerini düşündüğünü söylemiştir.[69] Bu gelişmeler de gösteriyor ki Türkiye Rusya Federasyonu ilişkileri 2015-2016 yıllarında çok büyük kırılmalar yaşamıştır. Önce Suriye iç savaşındaki tarafların ayrı tutumları, sonrasında Rus jetinin düşürülmesi ve tam bu krizler toparlanma aşamasındayken Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Karlov’un Türkiye’de suikaste uğraması ilişkilerin ne denli zorluklardan geçtiğinin göstergesidir. Ancak her seferinde kimi zaman bir iş adamı kimi zaman liderlerin tutumlarıyla bu krizler kısa sürede aşılabilmiştir. Bunda hiç şüphesiz bu iki devletin çok boyutlu bir ilişkiye sahip olması önemlidir.

5-SURİYE İÇ SAVAŞININ SONA ERMESİNE YÖNELİK SÜREÇLER BAĞLAMINDA KARŞILIKLI İŞ BİRLİĞİ

2016’nın sonunda Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkileri geçirdiği onca badirelere rağmen yıkılmamış ve Suriye iç savaşının sonlandırılmasına yönelik girişimlerle yeni bir sayfa açılmıştır. Bunların ilki 20 Aralık tarihinde Moskova’da İran, Türkiye ve Rusya Federasyonu dışişleri bakanlarının katıldığı Suriye mutabakatı toplantısıdır. Toplantıda Suriye sorununun çözümüne yönelik bu üç ülkenin alacağı inisiyatifler konuşulmuş ve geçici ateşkes konusunda uzlaşmaya varılmıştır. Bölgesel açıdan yaklaşıldığında uzun yıllardır birbirlerinin egemenlik haklarına saygılı bu üç devletin Suriye gibi bölgeyi ve dahi uluslararası sistemi yakından ilgilendiren bu konuda bir masa etrafında buluşabilmeleri bile değerlidir. Toplantıda bakanlar bölgede IŞİD gibi terörist organizasyonlara karşı mücadeleden asla taviz verilmeyeceğini beyan etmişlerdir.[70]Teröre karşı ortak vurgu terör eylemlerinden oldukça yara almış bu üç devletin ortak çıkarları bağlamında değerlendirildiğinde mühimdir.

2017’nin daha ilk saatlerinde İstanbul’da meydana gelen terör saldırısı ve ardından IŞİD’in bunu üstlenmesi bu üç devletin teröre karşı ortak tutumlarının ne denli doğru olduğunun kanıtıdır. Olay sonrası Rusya Federasyonu devlet başkanı Putin, Erdoğan’ı arayarak taziyelerini iletmiştir. Putin ortak görevlerinin teröre karşı iş birliği yapmak olduğundan da bahsetmiştir.[71] Bu olaydan yaklaşık 20 gün sonra Suriye’de geçici ateşkesi imzalayan taraflar bu sefer Kazakistan’ın başkenti Astana’da bir araya gelmişlerdir. Bu ve buna benzer görüşmeler yıl içerisinde 8 kez tekrarlanmış, taraflar Suriye konusunda ayrı tutum sergileseler de ateşkes ve teröre karşı ortak mücadele gibi konularda zaman zaman ortak paydada buluşmuşlardır. Bu arada altıncısı uçak krizi nedeniyle gerçekleştirilemeyen Üst Düzey İşbirliği Konferansı bu yıl Mart ayında gerçekleştirilmiştir. Bu yönüyle 2017 yılı Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkilerinin 2015 Kasım’ı öncesine döndürülmüş versiyonu olarak adlandırılabilir. Aynı yıl Temmuz ayında Putin ve Erdoğan bu sefer G-20 zirvesi sebebiyle bir araya gelmişler ve Putin son dönemdeki çabaların Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerin gelişmesinde önemli rol oynadığını belirtmiştir.[72] 2017 senesi bölgesel gelişmeler ışığında bu iki devletin tekrardan bir araya gelmesi bakımından da ayrıca önemlidir. Eylül ayında ise bu sefer Putin, Ankara’ya bir dizi ziyarette bulunmuştur. Ziyaretin temel konusu hiç şüphesiz Suriye başta olmak üzere bölgesel gelişmelerdir. Ancak bunun yanında ortak basın toplantısında Erdoğan’ın da vurgu yaptığı haliyle Türk Akımı ve Akkuyu Nükleer santrali başta olmak üzere enerji projeleri ve bunun yanında dış ticaret hacminin son altı yedi %22 artmasının 100 milyar $ ikili ticaret hacmi nihai hedefine ulaştırılması gibi ekonomik konuları görüşmüşlerdir.[73]Son 1 yıl içinde yaşanan onca olaya rağmen halen ekonomi konusunda karşılıklı adımlar atılmasının ve bu konuya vurgu yapılmasının nedeni iki devlet arasındaki çok boyutlu ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi çabasından başka bir şey değildir. Aynı zamanda bu ayda imzalanan anlaşma ile Rus S-400 hava savunma sisteminin Türkiye’ye yerleştirilmesine karar verilmiştir. Bu şu açıdan önemlidir: İlişkileri tam bir sene önce büyük bir krize giren iki devlet askeri gibi önemli bir alanda iş birliğine gitmişler ve bunun yanında Türkiye’nin NATO üyesi bir ülke olduğu göz önüne alınırsa bu daha da anlam kazanmaktadır. İşin ilginç yönü ise bir sene önce bir Rus uçağını düşüren ilk NATO üyesi devlet olan Türkiye bir sene sonra Rus hava savunma sistemini alan ilk NATO üyesi devlet olmuştur. Bu da Rusya Federasyonu ile ilişkilerin ne denli köklü olduğunu göstermektedir. Herhangi karşılıklı bir bağımlılığı bulunmayan iki devletin bir sene de böyle bir değişim göstermesi beklenemezdi. 2018 yılı da bu iki devlet arasında tıpkı 2017 gibi ikili ilişkilerin tamiri ve ileriye taşınmasının devamı niteliğinde bir yıl olmuştur. Rusya Federasyonu tarafından uçak krizi ile beraber ekonomik açıdan Türkiye’ye getirilen kısıtlamaların tamamen aşılması bu yıl Türkiye açısından temel hedeflerden biri olmuştur. Ayrıca bu yılda Türkiye’nin Rusya Federasyonu gazının en büyük ikinci ithalatçısı konumunda olması güvenilir ticaret ortaklığının bir sonucudur.[74] Bu süreçte Türkiye iç politikasında yaşanan birtakım gelişmeler de karşılıklı ilişkinin seyri bağlamında önem arz etmiştir. Bunlardan en önemlisi hiç şüphesiz 24 Haziran 2018’de Türkiye’de yapılan seçimlerdir. Seçimler sonrası Erdoğan kullanılan oyların yarısından fazlasını alarak tekrardan Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Seçimin hemen ardından Erdoğan’ı ilk tebrik eden liderlerden birinin Putin olması ilgi çekicidir. Putin tebrikinde Avrasya’da istikrar vurgusu yapmıştır.[75] Seçimlerden bir ay kadar sonra Johannesburg’da BRICS zirvesi vesilesiyle bir araya gelen iki lider Suriye meselesi temel olmak üzere görüşmüşlerdir. Hatta görüşmeyle alakalı Erdoğan’ın Rusya Federasyonu-Türkiye ilişkilerinin birilerini kıskandırıyor şeklindeki demeci ilgi çekicidir.[76] Bu demeç ve karşılıklı istikrar vurguları bu iki devletin önündeki krizleri aşmaya başladığının birer göstergesidir.

İkili ilişkileri 2015-2018 arası ticari ve turizm boyutuyla ele alacak olursak karşımıza ilk olarak uçak krizi vesilesiyle 2016 değerlerine yansıyan olumsuz tabloyla karşılaşırız.

Tablo 6:Türkiye’nin Rusya Federasyonu ile Dış Ticaret İstatistikleri (2015-2018)

Kaynak: Ticaret Bakanlığı

Tabloya baktığımızda 2015’de Suriye iç savaşının neden olduğu iki devlet arasındaki görüş ayrılıkları iki devlet arasındaki ekonomik istatistikleri bir parça olumsuz yönde etiklerken 2015’in sonunda SU-24’ün düşürülmesiyle beraber gerilen ilişkilerin ekonomik açıdan iki ülkeyi fazlasıyla olumsuz etkilediği söylenebilir. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken bir başka durum ise 2016 yılında ilişkileri yoluna koyma çabalarının çok kısa bir sürede de olsa ne şekilde başarıya ulaştığı gerçeğidir. Neredeyse 2015’teki rakamlara ulaşılması iki devlet arasındaki köklü ekonomik bağın yansımasıdır. Aynı zamanda 2017 ilişkilerin tamiri adına önemli bir sene olmuştur. 2017 ve 2018 göstermektedir ki Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ticari ilişkiler siyasi olaylardan etkilense de çok büyük bir kriz baş göstermedikçe her zaman olumlu yönde seyretmiştir. Bu açıdan bakıldığında 2017 ve 2018’deki Suriye sorununun çözümüne yönelik gelişmeler, devlet başkanları düzeyindeki olumlu açıklamalar ve iş adamları, şirketler gibi diğer aktörlerin çabalarıyla Türkiye Rusya Federasyonu ilişkileri karmaşık karşılıklı bağımlılık şekliyle seyrini çok boyutlu olarak sürdürmektedir.

Rusya Federasyonu’ndan Türkiye’ye gelen turist sayısına baktığımızda ise karşımıza şöyle bir tablo çıkar:

Tablo 7:Rusya Federasyonu’ndan Türkiye’ye Gelen Turist Sayısı (Milyon) ve Toplam Turist Sayısına Oranı (%),  2016-2018

Kaynak: TÜRSAB

Tabloya bakıldığında dikkat çeken ilk şey 2015 yılında yaşanan uçak krizinin ardından Rusya Federasyonu’nun Türkiye’ye yaptırımları çerçevesinde Rus vatandaşlarının Türkiye’ye tatil amaçlı seferlerini engellemeye yönelik tur iptalleri ve Türkiye’ye yönelik birtakım uçuşların yasaklanması sonucu düşen Rus turist sayısıdır. Bu düşüşün daha iyi izah edilebilmesi için toplam turist sayısına göre Rus turistlerin oranına bakılması gerekir. Bundan önceki dönem %10 bandının aşağısına pek düşmeyen Rus turist oranı %3’lere kadar gerilemiştir. Ancak 2016’da ikili ilişkilerin toparlanmasına yönelik hamleler 2017 yılındaki Rusya Federasyonu’ndan gelen turist sayısına bakıldığında meyvesini vermiştir. 2018 yılına bakıldığında ise Rusya Federasyonu’ndan gelen turist sayısı hem bir önceki yıla göre artış sağlamış hem de oran anlamında ilişkilerin bozulduğu 2015 öncesi döneme göre bile daha yüksek seyretmiştir. Rus turist sayısındaki olumlu artış ve bunun yanında hem ticari hem siyasi hem de askeri alanda Türkiye ile Rusya Federasyonu’nun karşılıklı bağımlılığının artması beraberinde 2019’un Türkiye-Rusya Turizm ve Kültür yılı olarak kabul edilmesi sonucunu doğurmuştur. Buradaki amaç tekrardan yoluna koyulan ilişkileri birbirine yakın coğrafyalarda yaşayan bu milletlerin ortak kültür payandasında buluşturması olarak görebiliriz. Bu sayede Rusların en önemli turizm destinasyon noktası olan Türkiye ile kültür yılı vesilesiyle buluşturarak karşılıklı menfaat sağlanması amaçlanmıştır.

6-SONUÇ

Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkileri 500 yılı aşkın bir geçmişe sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Sovyetler Birliği ile iyi ilişkilerin tesis edildiği aşikardır. İkinci Dünya savaşı ardından Dünya sisteminin iki kutuplu yapıya bölünmesi ardından da Türkiye’nin Batı Bloku olarak adlandırılan ABD ile yakın ilişkiler geliştirmesi SSCB ile ilişkilerinde belli bir mesafe koymasına yol açmıştır. SSCB’nin dağılması ile ortaya çıkan Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler belirli kırılmalar dışında hep ileri yönlü seyretmiştir. Özellikle Rusya Federasyonu’nda Putin’in birkaç sene ardından ise Türkiye’de AK Parti’nin iktidara gelişi ilişkileri olumlu yönde etkilemiştir. Bunun yanı sıra iki devlet arasında sürekli gelişen dış ticaretin ve turizm bu ülkeleri birbirine karşılıklı bağımlı bir yapıya büründürmüştür. Her ne kadar bu bağımlılığın ağır yönü Türkiye’de gibi görünse de başta enerji olmak üzere coğrafyadaki dengeler düşünüldüğünde iki ülke birbirine belirli konularda bağımlılık ilişkisindedir. Bu bağımlılığı karmaşıklaştıran ise coğrafya ve insan unsurlarıdır. Sürekli dinamik bir şekilde etkileşimde bulunması sağlayan yakın coğrafyalar ve bunun yanı sıra çok uluslu şirketler ve iş adamlarının çabalarıyla ilişkiler çok boyutlu bir zemine oturmuştur. Makalede incelendiği üzere iki ülke son yıllarda birçok krizin eşiğinden geçse de ilişkileri hep bir seviyede tutmayı başarmıştır. İki ülkenin büyük krizlerde dahi orta yolu bulabilecek şekilde davranışlara girmesinde bu çok boyutlu ilişkilerin rolü büyüktür. Buradan bakıldığında Suriye iç savaşında farklı tutumlar izleyen Türkiye ile Rusya Federasyonu’nun uçak krizi ile birlikte bozulan ilişkilerini tamir etmesi çok kısa sürmüştür. Rusya Federasyonu’nun Güney Osetya ve Ukrayna krizleri düşünüldüğünde müdahaleci tavrı konu Türkiye’ye gelince ekonomik yaptırımlarla sınırlı kalmıştır. Her iki devletin de bu yaptırımlardan zarar gördüğü bir gerçektir. Karmaşık karşılıklı bağımlılık teorisinin değindiği üzere ilişkileri karmaşıklaştıran aktörlerin bu sorunlarda da ortaya çıkıp ilişkileri düzeltmeye çabalaması görülmektedir. 2017 itibariyle tekrardan yoluna girmeye başlayan ilişkiler Suriye sorununun çözümü bağlamında iki devletin liderinin sürekli görüşme halinde olması sonucuna ulaşmıştır. İki devlet arasındaki dış ticaret hedefinin 100 milyar $’a ulaştırılması yakın gelecekte pek mümkün görülmezken yine de ticaret başta olmak üzere turizm, güvenlik ve enerji konularında iş birliğinin artarak devam edeceği öngörülebilir. Ne de olsa birkaç yıl içinde neredeyse bir asırda meydana gelebilecek sorunlarla yüzleşen bu iki devletin ilişkilerinin hala iyi bir seviyede kalması geleceği olumlu öngörebilmemiz için bizlere ışık tutmaktadır.

Melih Tayyip KIRTAY

Kaynakça

AKYOL, Taha. (2006), Milliyet,( (http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/taha-akyol/kuresellesme-bu-iste-141029) Erişim T: :01.12.19.

BALCI, Ali (2017). Türkiye Dış Politikası: İlkeler, Aktörler ve Uygulamalar, Alfa Yayınevi, İstanbul.

BİLA, Fikret.(2008) “Rusya’yı Göz Ardı Edemeyiz”, http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/fikret-bila/erdogan-rusyayi-goz-ardi-edemeyiz-985699 , Milliyet, son erişim tarihi: 8.12.19

BOZDAĞLIOĞLU, Yücel ve Özen, Çınar, (Kış 2004). “Liberalizmden Neoliberalizme Güç Olgusu ve Sistemik Bağımlılık”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 4

CAN, ESİN ve diğerleri. (2019) “Politik İklim Değişikliklerinin Ülkelerarası Ticaretle İlişkisi: Türkiye Rusya Uçak Krizi Üzerine Ekonometrik Bir İnceleme”, Journal of Political Sciences, Sayı, 28 (1).

ÇELİKPALA, Mitat (Bahar 2010). “Türkiye ve Kafkasya: Reaksiyoner Dış Politikadan Proaktif Ritmik Diplomasiye Geçiş”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 2.

ÇOPUROĞLU, Özge ve KARPUZCU, Tevfik(2017). Krizlerin “Yön Verdiği Türk – Rus İlişkilerine Uçak Krizine Kadar Analitik Bir Bakış: 2004 – 2016”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.22, S.2.

DAVUTOĞLU, Ahmet (2002). Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Küre Yayınları, (İstanbul),11.Baskı.

DEMİRYOL, Tolga (2012). ‘’Türkiye-Rusya İlişkilerinde Enerjinin Rolü: Asimetrik Karşılıklı Bağımlılık ve Sınırları’’, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, No:17 (4).

DOĞAN, Erhan ve ÜLMAN, Burak (Ekim 2016). “Rusya-Türkiye ilişkileri ve Hükümet Dışı Aktörler (HDA), İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi No: 55.

DUNNE, Tim ve diğerleri (2016). Uluslararası İlişkiler Teorileri, Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları.

DURAN, Burhanettin ve diğerleri (2017). “Türk Dış Politikası Yıllığı”, Seta Vakfı.

DURAN, Burhanettin ve diğerleri (2018). “Türk Dış Politikası Yıllığı”, Seta Vakfı.

GÜRKAYNAK, Muharrem ve YALÇINER, Serhan (Güz 2009). “Uluslararası Politikada Karşılıklı Bağımlılık ve Küreselleşme Üzerine Bir İnceleme”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 6, Sayı 23

İŞÇAN, İsmail ve HATİPOĞLU, Zeliha(2011). “Rusyada Serbest Piyasa Ekonomisine Geçiş Süreci ve 2008 Küresel Krizi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 61, Sayı 1.

KARADAĞ, Sinem, (2017).”Türkiye ve Rusya’nın Suriye Politikası” https://www.academia.edu/33803362/T%C3%9CRK%C4%B0YE_VE_RUSYANIN_SUR%C4%B0YE_POL%C4%B0T%C4%B0KASI, Erişim T:16.12.19

KARDAŞ, Şaban ve BALCI, Ali (2014). Uluslararası İlişkilere Giriş,  Küre Yayınları,2.Baskı

KİRİŞÇİ, Kemal (21 July 2015). “The transformation of Turkish foreign policy: The rise of the trading state”, Cambridge University Press: Erişim T:11.11.19.

KEOHANE, Robert O., ve JOSEPH Jr. Nye, “Güç ve Karşılıklı Bağımlılığı Yeniden Ele Almak”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 12, Sayı 46.

KÖSEBALABAN, Hasan, Türk Dış Politikası, çev. İNANÇ, Hüsamettin (2014).Ankara: Big Bang Yayınları,

OKTAV, Özden Zeynep, ERTEM, Helin Sarı (2015). Yıllarda Türk Dış Politikası: Fırsatlar, Riskler ve Krizler, ed., İstanbul: Nobel Yayıncılık

ORAN, Baskın (ed.) (2014). Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C. II,(1980-2001), 14.Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları,

ORAN, Baskın (ed.), (2013). Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt III (2001-2012), 2.Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları.

SÖNMEZ, Sait ve diğerleri(2015). “Kırım sorunu bağlamında Rusya-Ukrayna ilişkilerinin analizi”, International Journal of Social Sciences and Education Research, Volume: 1(3).

TOKGÖZ, Erdinç (2011). “Dünden Bugüne Türkiye-Rusya Ekonomik İlişkilerinde Üç Büyük Dönem”, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi/ Journal of Ufuk University Institute of Social Sciences, cilt:1 sayı:1.

TOPSAKAL, İlyas. (Sonbahar 2016). “Tarihi Süreçte Rusya-Türkiye İlişkileri’’, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergis,i Cilt III, Sayı 2.

RANA,W. (February 2015). ‘’Theory of Complex Interdependence: A Comparative Analysis of Realist and Neoliberal Thoughts’, International Journal of Business and Social Science, Vol. 6, No. 2.

SAHLİN Michael, ‘Erdoğan’ın Putin ziyareti Batı’nın sinirlerini bozuyor’, BBC Türkçe, 9 Ağustos 2016, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-37020467 , Erişim T: 21.12.19

YETKİN, Murat (2016). “Bir işadamı devredeydi”, Hürriyethttp://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-yetkin/bir-isadami-devredeydi-40123557, Erişim T: 21.12.19

YELTİN, Hüseyin ve IŞIK, Kübra (Aralık 2017). “Rekabetten İşbirliğine Giden Süreçte Türkiye-Rusya İlişkilerinde Bir Test: Suriye Krizi”, Uluslararası Politik Araştırmalar Dergisi, , Cilt:3, Sayı 3.

YILMAZ Nuh,(Kasım 2009). “Değer Eksenli Realist Dış Politika ve Eksen Kayması”, https://www.setav.org/deger-eksenli-realist-dis-politika-ve-eksen-kaymasi/ , Erişim T: 16.12.19

“17 Mart 2014, Kırım’da Düzenlenen Referandum Hk”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/no_-86_-17-mart-2014_-kirim_da-duzenlenen-referandum-hk.tr.mfa, Erişim T: 19.12.19.

“Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyinde Alınan Karar Sonrasında Libya’ya Karşı Bir Operasyon Başlattı”, İKV E-Bülteni, 14-20 Mart 2011, https://www.ikv.org.tr/images/upload/data/files/birlesmis_milletler_guvenlik_konseyinde_alinan_karar_sonrasinda_libyaya_karsi_bir_operasyon_baslatti.pdf , Erişim T: 16.12.19

“Bizi Şangay’a alın da şu AB’den kurtulalım”, Akşam, 23 Kasım 2013, https://www.aksam.com.tr/siyaset/bizi-sangaya-alin-da-su-abden-kurtulalim/haber-263383, Erişim T: 18.12.19.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan: Rusya ile aramızdaki dayanışma birilerini kıskandırıyor”, 26 Temmuz 2018, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cumhurbaskani-erdogan-rusya-ile-aramizdaki-dayanisma-birilerini-kiskandiriyor/1214895 , Erişim T:22.12.19

“Davutoğlu istifa etti!”, Yeni Çağ,  05.05.2016, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/davutoglu-istifa-etti-136786h.htm , Erişim T: 21.12.19

“Davutoğlu, Lavrov’la görüştü”, 27 Mayıs 2014, Akşam, aksam.com.tr/siyaset/davutoglu-lavrovla-gorustu/haber-311281, Erişim T: 19.12.19

“Davutoğlu: Biz de Rusya’ya yaptırım uygulayabiliriz”, BBC Türkçe, 8 Aralık 2015, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151208_davutoglu_rusya, erişim T: 21.12.19

“Davutoğlu’nun istifası, Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi için altın fırsat oldu”, Ulusal, 28 Haziran 2016, http://www.ulusal.com.tr/gundem/davutoglunun-istifasi-rusya-ile-iliskilerin-duzeltilmesi-icin-altin-firsat-oldu-h109186.html , Erişim T: 21.12.19

“Erdoğan ve Putin, Moskova’da cami açıyor”, BBC Türkçe, 23 Eylül 2015, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/09/150923_erdogan_putin_cami , Erişim T: 20.12.19.

“Erdoğan, Putin ile yaptığı ortak basın toplantısında: Gerek Irak’ın gerekse Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda hemfikiriz (Geniş haber)”, T24, 29 Eylül 2017, https://t24.com.tr/haber/erdogan-putin-ile-yaptigi-ortak-basin-toplantisinda-gerek-irakin-gerekse-suriyenin-toprak-butunlugu-konusunda-hemfikiriz-genis-haber,452304, Erişim T:22.12.19

“Erdoğan: Rus uçağı olduğunu bilseydik farklı davranırdık”, BBC Türkçe, 26 Kasım 2015, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151126_erdogan_rusya_suriye, Erişim T: 21.12.19

“Erdoğan’dan Rusya’yla İddialı Hedef”, bbc.com/turkce/haberler/2010/01/100113_russia_turkey, Erişim T: 16.12.19

“Erdoğan’dan kritik açıklamalar: Tek tek…”, Yeni Şafak, 14 Haziran 2015, https://www.yenisafak.com/gundem/erdogandan-kritik-aciklamalar-tek-tek-2166985, Erişim T: 20.12.19

“Gürcistan-Güney Osetya’da çatışma: 20 yaralı”, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/gurcistan-guney-osetyada-catisma-20-yarali-9606907  , Hürriyet (07.08.08), Erişim T: 08.12.19

“No: 327, 19 Aralık 2016, RF Ankara Büyükelçisi Karlov’a Yapılan Saldırı Hk.’’, http://www.mfa.gov.tr/no_-327_-19-aralik-2016_-rf-ankara-buyukelcisi-karlov_a-yapilan-saldiri-hk_.tr.mfa, Erişim T: 22.12.19

“Putin Güney Akım İçin Ankara’da, bbc.com/turkce/haberler/2009/08/090806_putin_ankara, Erişim T:14.12.19.

“Putin, Türkiye’ye yaptırımları kaldırdı” , AL Jazeera Turk, 30 Haziran 2016,  http://www.aljazeera.com.tr/haber/putin-turkiyeye-yaptirimlari-kaldirdi , Erişim T: 21.12.19

“Putin: Yıkıcı güçler Türk devletine derinden sızmış”, BBC Türkçe, 23 Aralık 2016 , https://www.bbc.com/turkce/38417058 , Erişim T:22.12.19

“Putin’den Erdoğan’a seçim tebriği, Sputnik, 25 Haziran 2018, https://tr.sputniknews.com/rusya/201806251034001615-putin-erdogan-secim-tebrik-24-haziran/ , Erişim T:22.12.19

“Resolution 1973 (2011)’’, ‘’United Nations Security Council”, https://undocs.org/S/RES/1973(2011), Son Erişim T: 16.12.19

“Reyhanlı saldırıları: 7 soruda olup bitenler”, BBC Türkçe, 13 Mayıs 2013, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/05/130513_reyhanlida_ne_oldu , Erişim T: 18.12.19.

“RUB – Rus Rublesi / 2013 Yılı T.C.M.B. Arşivi”, https://paracevirici.com/doviz-arsiv/merkez-bankasi/gecmis-tarihli-doviz/2013/rus-rublesi, Erişim T: 20.12.19.

“Ruslar en çok Türkiye’yi beğeniyor”, Posta, https://www.posta.com.tr/ruslar-en-cok-turkiyeyi-begeniyor-128728 , Erişim T: 20.12.19.

“Rusya-Türkiye Deklarasyonu”, bbc.co.uk/turkish/news/story/2009/02/090213_medvedev_gul.html, Erişim T: 14.12.19.

“Suriye sınırında bir savaş uçağı düşürüldü”, BBC Türkçe, 24 Kasım 2015, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151124_suriye_ucak , Erişim T: 20.12.19.

“Suriye, Türk uçağını düşürdü”, http://www.aljazeera.com.tr/haber/suriye-turk-ucagini-dusurdu , Al Jazeera Turk,  23 Haziran 2012, Erişim T:17.12.19

“Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasındaki Üst Düzey İşbirliği Konseyi Toplantısına İlişkin Ortak Basın Açıklaması”, mfa.gov.tr/turkiye-cumhuriyeti-ile-rusya-federasyonu-arasindaki-ust-duzey-isbirligi-konseyi-toplantisina-iliskin-ortak-basin-aciklamasi.tr.mfa, Erişim T: 16.12.19

“Türkiye, Rusya ve İran’dan Suriye mutabakatı”, BBC Türkçe, 20 Aralık 2016, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38377569 , Erişim T:22.12.19

“Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı”, (https://www.trthaber.com/haber/turkiye/turkiye-rusya-iliskilerinin-son-16-yili-286091.html) Erişim T: 07.12.19.

“Ukrayna’nın toprak bütünlüğü temel prensibimiz”, 1 Mart 2014, https://www.dunya.com/gundem/quotukrayna039nin-toprak-butunlugu-temel-prensibimizquot-haberi-239524 , Erişim T: 19.12.19

“Vladimir Putin’in Türkiye Ziyareti Arifesinde Türk-Rus Münasebetleri”, orsam.org.tr/tr/vladimir-putin-in-turkiye-ziyareti-arifesinde-turk-rus-munasebetleri/ , Erişim T: 15.12.19

https://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil1/bas/b039m.htm. Erişim T: 10.12.2019.

 

 

 

* Yıldız Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi

[1] Tim Dunne ve diğerleri, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, 2016, s.131

[2] Tim Dunne ve diğerleri, a.g.e., s. 133.

[3] Şaban Kardaş ve Ali Balcı, Uluslararası İlişkilere Giriş,  Küre Yayınları, 2014, s. 150.

[4] Yücel Bozdağlıoğlu ve Çınar Özen, “Liberalizmden Neoliberalizme Güç Olgusu ve Sistemik Bağımlılık”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 4 (Kış 2004), s. 60

[5] Robert O. Keohane ve Joseph Jr. Nye, “Güç ve Karşılıklı Bağımlılığı Yeniden Ele Almak”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 12, Sayı 46, s. 81.

[6] Robert O. Keohane ve Joseph Jr. Nye, a.g.m., s. 84.

[7] Muharrem Gürkaynak ve Serhan Yalçıner, “Uluslararası Politikada Karşılıklı Bağımlılık ve Küreselleşme Üzerine Bir İnceleme”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 6, Sayı 23 (Güz 2009), s. 74.

[8] Muharrem Gürkaynak ve Serhan Yalçıner, a.g.m., s.78.

[9] Muharrem Gürkaynak ve Serhan Yalçıner a.g.m., s.80.

[10] W. Rana, ‘’Theory of Complex Interdependence: A Comparative Analysis of Realist and Neoliberal Thoughts’, International Journal of Business and Social Science, Vol. 6, No. 2; (February 2015), s.293.

[11] Ayrıntılı bilgi için bkz. E.Tellal, Mavi Akım kutusu, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C. II, 14.Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2014, s. 548.

[12] Ali Balcı, Türkiye Dış Politikası: İlkeler, Aktörler ve Uygulamalar, Alfa Yayınevi, İstanbul, 2017, s. 256,

[13] Ali Balcı, a.g.e., s.274.

[14] Yolsuzluk-Yoksulluk-Yasaklarla mücadele(Seçim vaatleri yönüyle liberal bir parti olduğu anlaşılan AK Parti, iktidara gelmesiyle dış politikada karşılıklı iş birliği ve istikrar gibi konuları gündeme taşımış birçok devletle iktidarının ilk yıllarında ekonomik konularda iş birliğine gitmiştir.)

[15] Mecliste yapılan gizli görüşmede 264 evet oyuna karşılık 250 hayır oyuyla tezkere reddedilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. https://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil1/bas/b039m.htm. Erişim T: 10.12.2019.

[16] Emre Erşen, “Türkiye-Rusya İlişkileri:.Jeopolitik Rekabetten Çok Boyutlu Ortaklığa”, 2000’li Yıllarda Türk Dış Politikası: Fırsatlar, Riskler ve Krizler, ed. Özden Zeynep Oktav, Helin Sarı Ertem, İstanbul: Nobel Yayıncılık, 2015, s.208

[17] Emre Erşen, a.g.m.. s.208.

[18]Ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Kirişçi, ‘’ The transformation of Turkish foreign policy: The rise of the trading state’’ New Perspectives on Turkey, 40, 29–56. https://doi.org/10.1017/S0896634600005203, Erişim T: 24.11.19

[19] Hasan Kösebalaban, Türk Dış Politikası, çev. Hüsamettin İnanç, Ankara: Big Bang Yayınları, 2014, s.330.

[20] İlyas Topsakal, “Tarihi Süreçte Rusya-Türkiye İlişkileri’’, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergis,i Cilt III, Sayı 2, Sonbahar 2016, s.47.

[21] Erhan Doğan ve Burak Ülman, “Rusya-Türkiye ilişkileri ve Hükümet Dışı Aktörler (HDA), İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi No: 55 (Ekim 2016), s. 28.

[22] Tolga Demiryol, ‘’Türkiye-Rusya İlişkilerinde Enerjinin Rolü: Asimetrik Karşılıklı Bağımlılık ve Sınırları’’, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, No:17 (4), s.1440.

[23] Ayrıntılı bilgi için bkz. (http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/taha-akyol/kuresellesme-bu-iste-141029) Erişim T: :01.12.19.

[24] Sait Sönmez ve diğerleri, “Kırım sorunu bağlamında Rusya-Ukrayna ilişkilerinin analizi”, International Journal of Social Sciences and Education Research, Volume: 1(3), 2015, s.

[25] Emre Erşen, a.g.m., s.210

[26] ‘’Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı’’, (https://www.trthaber.com/haber/turkiye/turkiye-rusya-iliskilerinin-son-16-yili-286091.html) Erişim T: 07.12.19.

[27] Erdinç Tokgöz, “Dünden Bugüne Türkiye-Rusya Ekonomik İlişkilerinde Üç Büyük Dönem”, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi/ Journal of Ufuk University Institute of Social Sciences, cilt:1 sayı:1 yıl:2011, s.5.

[28] “Gürcistan-Güney Osetya’da çatışma: 20 yaralı”, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/gurcistan-guney-osetyada-catisma-20-yarali-9606907  , Hürriyet (07.08.08), Erişim T: 08.12.19

[29] Röportajın detayları için bkz. Fikret Bila, “Rusya’yı Göz Ardı Edemeyiz”, http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/fikret-bila/erdogan-rusyayi-goz-ardi-edemeyiz-985699 , (Milliyet 10.09.08), son erişim tarihi: 8.12.19

[30] Mitat Çelikpala, “Türkiye ve Kafkasya: Reaksiyoner Dış Politikadan Proaktif Ritmik Diplomasiye Geçiş”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 25 (Bahar 2010), s. 108

[31] Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt III (2001-2012), 2.Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 540.

[32] İsmail İşçan ve Zeliha Hatipoğlu, “Rusyada Serbest Piyasa Ekonomisine Geçiş Süreci ve 2008 Küresel Krizi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 61, Sayı 1, s.226.

[33] Erdinç Tokgöz, a.g.m., s.13.

[34] ‘’Rusya-Türkiye Deklarasyonu’’, bbc.co.uk/turkish/news/story/2009/02/090213_medvedev_gul.html, Erişim T: 14.12.19.

[35] “Putin Güney Akım İçin Ankara’da, bbc.com/turkce/haberler/2009/08/090806_putin_ankara, Erişim T:14.12.19.

[36] ‘’Vladimir Putin’in Türkiye Ziyareti Arifesinde Türk-Rus Münasebetleri’’, orsam.org.tr/tr/vladimir-putin-in-turkiye-ziyareti-arifesinde-turk-rus-munasebetleri/ , Erişim T: 15.12.19

[37] “Erdoğan’dan Rusya’yla İddialı Hedef”, bbc.com/turkce/haberler/2010/01/100113_russia_turkey, Erişim T: 16.12.19

[38] ‘’Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasındaki Üst Düzey İşbirliği Konseyi Toplantısına İlişkin Ortak Basın Açıklaması’’, mfa.gov.tr/turkiye-cumhuriyeti-ile-rusya-federasyonu-arasindaki-ust-duzey-isbirligi-konseyi-toplantisina-iliskin-ortak-basin-aciklamasi.tr.mfa, Erişim T: 16.12.19

[39] Eksen kayması tartışmaları için bkz. Nuh Yılmaz, “Değer Eksenli Realist Dış Politika ve Eksen Kayması”, https://www.setav.org/deger-eksenli-realist-dis-politika-ve-eksen-kaymasi/ , Erişim T: 16.12.19

[40] ‘’Resolution 1973 (2011)’’, ‘’United Nations Security Council’’, https://undocs.org/S/RES/1973(2011), Son Erişim T: 16.12.19

[41] “Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyinde Alınan Karar Sonrasında Libya’ya Karşı Bir Operasyon Başlattı”, İKV E-Bülteni, 14-20 Mart 2011, https://www.ikv.org.tr/images/upload/data/files/birlesmis_milletler_guvenlik_konseyinde_alinan_karar_sonrasinda_libyaya_karsi_bir_operasyon_baslatti.pdf , Erişim T: 16.12.19

[42] Emre Erşen, a.g.m., s.217

[43] Hüseyin Yeltin ve Kübra Işık, “Rekabetten İşbirliğine Giden Süreçte Türkiye-Rusya İlişkilerinde Bir Test: Suriye Krizi”, Uluslararası Politik Araştırmalar Dergisi, Aralık 2017, Cilt:3, Sayı 3, s.43.

[44] Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Küre Yayınları, (İstanbul),11.Baskı, 2002.

[45] Sinem Karadağ, ”Türkiye ve Rusya’nın Suriye Politikası”,2017, https://www.academia.edu/33803362/T%C3%9CRK%C4%B0YE_VE_RUSYANIN_SUR%C4%B0YE_POL%C4%B0T%C4%B0KASI, Erişim T:16.12.19  s.16

[46] “Suriye, Türk uçağını düşürdü”, http://www.aljazeera.com.tr/haber/suriye-turk-ucagini-dusurdu , Al Jazeera Turk,  23 Haziran 2012, Erişim T:17.12.19

[47] Emre Erşen, a.g.m., s.218.

[48] Özge Çopuroğlu ve Tevfik Karpuzcu, Krizlerin “Yön Verdiği Türk – Rus İlişkilerine Uçak Krizine Kadar Analitik Bir Bakış: 2004 – 2016”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.22, S.2, 2017, s.477.

[49] “Reyhanlı saldırıları: 7 soruda olup bitenler”, BBC Türkçe, 13 Mayıs 2013, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/05/130513_reyhanlida_ne_oldu , Erişim T: 18.12.19.

[50] Görüşmenin detayları için bkz: “Bizi Şangay’a alın da şu AB’den kurtulalım”, Akşam, 23 Kasım 2013, https://www.aksam.com.tr/siyaset/bizi-sangaya-alin-da-su-abden-kurtulalim/haber-263383, Erişim T: 18.12.19.

[51] “Ukrayna’nın toprak bütünlüğü temel prensibimiz”, 1 Mart 2014, https://www.dunya.com/gundem/quotukrayna039nin-toprak-butunlugu-temel-prensibimizquot-haberi-239524 , Erişim T: 19.12.19

[52] “17 Mart 2014, Kırım’da Düzenlenen Referandum Hk”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/no_-86_-17-mart-2014_-kirim_da-duzenlenen-referandum-hk.tr.mfa, Erişim T: 19.12.19.

[53] “Davutoğlu, Lavrov’la görüştü”, 27 Mayıs 2014, Akşam, aksam.com.tr/siyaset/davutoglu-lavrovla-gorustu/haber-311281, Erişim T: 19.12.19

[54] RUB – Rus Rublesi / 2013 Yılı T.C.M.B. Arşivi, https://paracevirici.com/doviz-arsiv/merkez-bankasi/gecmis-tarihli-doviz/2013/rus-rublesi, Erişim T: 20.12.19.

[55] “Ruslar en çok Türkiye’yi beğeniyor”, Posta, https://www.posta.com.tr/ruslar-en-cok-turkiyeyi-begeniyor-128728 , Erişim T: 20.12.19.

[56] “Erdoğan’dan kritik açıklamalar: Tek tek…”, Yeni Şafak, 14 Haziran 2015, https://www.yenisafak.com/gundem/erdogandan-kritik-aciklamalar-tek-tek-2166985, Erişim T: 20.12.19

[57] “Erdoğan ve Putin, Moskova’da cami açıyor”, BBC Türkçe, 23 Eylül 2015, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/09/150923_erdogan_putin_cami , Erişim T: 20.12.19.

[58] “Suriye sınırında bir savaş uçağı düşürüldü”, BBC Türkçe, 24 Kasım 2015, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151124_suriye_ucak , Erişim T: 20.12.19.

[59] Esin Can ve diğerleri, Politik İklim Değişikliklerinin Ülkelerarası Ticaretle İlişkisi: Türkiye Rusya Uçak Krizi Üzerine Ekonometrik Bir İnceleme”, Journal of Political Sciences, Sayı, 28 (1), 2019,  s.7,

[60] Esin Can ve diğerleri, a.g.m., s.8.

[61] “Erdoğan: Rus uçağı olduğunu bilseydik farklı davranırdık”, BBC Türkçe, 26 Kasım 2015, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151126_erdogan_rusya_suriye, Erişim T: 21.12.19

[62] Açıklamanın ayrıntıları için bkz. “Davutoğlu: Biz de Rusya’ya yaptırım uygulayabiliriz”, BBC Türkçe, 8 Aralık 2015, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151208_davutoglu_rusya, erişim T: 21.12.19

[63] “Davutoğlu istifa etti!”, Yeni Çağ,  05.05.2016, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/davutoglu-istifa-etti-136786h.htm , Erişim T: 21.12.19

[64] ‘’Davutoğlu’nun istifası, Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi için altın fırsat oldu’’, Ulusal, 28 Haziran 2016, http://www.ulusal.com.tr/gundem/davutoglunun-istifasi-rusya-ile-iliskilerin-duzeltilmesi-icin-altin-firsat-oldu-h109186.html , Erişim T: 21.12.19

[65] Murat Yetkin, “Bir işadamı devredeydi”, Hürriyet, 29 Haziran 2016, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-yetkin/bir-isadami-devredeydi-40123557, Erişim T: 21.12.19

[66] “Putin, Türkiye’ye yaptırımları kaldırdı” , AL Jazeera Turk, 30 Haziran 2016,  http://www.aljazeera.com.tr/haber/putin-turkiyeye-yaptirimlari-kaldirdi , Erişim T: 21.12.19

[67] Michael Sahlin, ‘Erdoğan’ın Putin ziyareti Batı’nın sinirlerini bozuyor’, BBC Türkçe, 9 Ağustos 2016, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-37020467 , Erişim T: 21.12.19

[68] ‘’ No: 327, 19 Aralık 2016, RF Ankara Büyükelçisi Karlov’a Yapılan Saldırı Hk.’’, http://www.mfa.gov.tr/no_-327_-19-aralik-2016_-rf-ankara-buyukelcisi-karlov_a-yapilan-saldiri-hk_.tr.mfa, Erişim T: 22.12.19

 

[69] “Putin: Yıkıcı güçler Türk devletine derinden sızmış”, BBC Türkçe, 23 Aralık 2016 ,https://www.bbc.com/turkce/38417058 , Erişim T:22.12.19

[70] “Türkiye, Rusya ve İran’dan Suriye mutabakatı”, BBC Türkçe, 20 Aralık 2016, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38377569 , Erişim T:22.12.19

[71] Burhanettin Duran ve diğerleri, “Türk Dış Politikası Yıllığı” (2017),Seta Vakfı, s.338

[72] a.g.e s.341

[73]“Erdoğan, Putin ile yaptığı ortak basın toplantısında: Gerek Irak’ın gerekse Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda hemfikiriz (Geniş haber)”, T24, 29 Eylül 2017, https://t24.com.tr/haber/erdogan-putin-ile-yaptigi-ortak-basin-toplantisinda-gerek-irakin-gerekse-suriyenin-toprak-butunlugu-konusunda-hemfikiriz-genis-haber,452304 , Erişim T:22.12.19

[74] Burhanettin Duran ve diğerleri, “Türk Dış Politikası Yıllığı” (2018), Seta Vakfı, s.238

[75]“Putin’den Erdoğan’a seçim tebriği, Sputnik, 25 Haziran 2018, https://tr.sputniknews.com/rusya/201806251034001615-putin-erdogan-secim-tebrik-24-haziran/ , Erişim T:22.12.19

[76]“ Cumhurbaşkanı Erdoğan: Rusya ile aramızdaki dayanışma birilerini kıskandırıyor”, 26 Temmuz 2018, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cumhurbaskani-erdogan-rusya-ile-aramizdaki-dayanisma-birilerini-kiskandiriyor/1214895 , Erişim T:22.12.19

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul