REALİSTLER’E GÖRE DEVLETLER NEDEN GÜÇ İSTER? | İlim ve Medeniyet

Waltz’a göre bütün devletlerin asıl önceliği varlıklarını garanti altına almaktır. Her ne kadar devletler başka amaçlara da sahip olsalar temel motivasyon varlığını devam ettirmedir.[1] Burada önemli olan olgunun güç olduğu ortaya çıkmaktadır çünkü bir devletin varlığını garanti altına alması güç ile olur. Mearsheimer’e göre bu gücün miktarı maksimum güç iken Waltz’a göre bu ölçü, mevcut statüko durumunda güvenliğini sağlayacak kadar-yeterli güçtür.

Burada önemli olan temel soru devletlerin gücü neden istediğidir? Güçten asıl maksat  Güvenliğini korumak mıdır yoksa hegemon güç olmak mıdır? Devletin bekası için ne kadar güç yeterlidir? Temelde açıklanması gereken olgular bunlardır.

Morgenthau gibi klasik realistlere göre güç istemenin asıl nedeni insan doğası iken yapısal Realistler yani neo-realistler için ise bunun nedeni uluslararası sistemin yapısıdır. Yapısal realizme göre uluslararası sistemde üst bir otorite olmadığı için bu durum düzensizliğine yol açar ve böyle bir sistemde devletlerin birbirine saldırmaması için ortada bir neden yoktur. Böyle bir durumda ise güvenliğini sağlamak için güç unsuru ön plana çıkar.

Mearsheimer’e göre ise anarşik uluslararası sistemde devletlerin çatışmaması için bir neden yoktur dolayısıyla böyle bir sistemde devletler herhangi bir saldırı ihtimali karşısında kendini koruyacak kadar güçlü olmak istemektedir. Bu durumu Morgenthau şu şekilde dile getirmektedir: “Özünde büyük güçler fazla seçeneğin olmadığı demir bir kafes içerisinde tutsaktır; eğer hayatta kalmak istiyorlarsa birbirleri ile rekabet etmek durumundadırlar”.[2]

Görüldüğü üzere Morgenthau’nun da değindiği gibi rekabetin asıl amacı hayatta kalmak, dolayısıyla güvenliğini sağlamaktır. Anarşik bir sistemde devletlerin en çok gözetleyici şey güvenlikleri olduğu için burada güvenlik politikaları dahi rekabet olarak görülebilmektedir. Nitekim bir devletin güvenliğini sağlamak için gözettiği politikalar diğer devlet için güvensizlik olarak algılanabilmektedir.

Güç peşine düşmenin bir diğer nedeni ise devletlerin korku nedenidir. Devletler karşısındaki devletlerin asıl amacını ve asıl gücünü bilemezler. Buda güç arayışına neden olur. Çünkü anarşik bir sistemde devletler kendi güvenlikleri için diğer devletlerin asıl niyetini bilmemekle kalmayıp onların niyetleri ile ilgili en kötü durumu hesaba katmak zorundadırlar. Nitekim anarşik bir sistemde diğer devletler her zaman potansiyel tehdit unsurlarıdırlar. Dolayısıyla bunların olası saldırı ihtimalleri karşısında geri adım atmalarını sağlayabilmek için yeterli güce ihtiyaç vardır. Bu da ileri düzeyde ittifaklara yol açar, çünkü devletler tek başlarına karşılık veremeyecekleri durumlarda ittifak arayışına girerler.[3]

Waltz’a göre ise devletlerin güç elde etmek peşinde koşmalarının nedeni uluslararası sistemin rekabetçi yapısıdır. Bu rekabetçi yapı devletleri kendi başlarının çaresine bakmaya zorlar çünkü böyle bir durumda devletler güçlü bir şekilde kendilerini koruma yeteneklerini artıracak politikalar peşinde koşacaklardır. Dolayısıyla uluslararası sistemin anarşik olması rekabete yol açar ve rekabet ise güç elde edilmesini gerekli kılar. Ayrıca devletlerin diğer devletlerin politikalarından emin olamayacağını Waltz da açıklar. Waltz’a göre rekabet eğilimi, devletlerin geleceğe yönelik motivasyonları ve niyetleri ile daha da güçlendirilmektedir. Dolayısıyla başkalarının niyetlerini konusundaki belirsizlik işbirliğini zorlar ve güç arayışına neden olur.[4]

Mearsheimer’a bakıldığında ise bu durum saldırgan realizm ile ön plana çıkmaktadır. Saldırgan realizme göre temel amaç devletin bekasıdır, bunun için de gücün maksimize edilmesi temel gerekliliktir. Mearsheimer, Waltz’dan farklı olarak; devletlerin sadece başkalarının niyetleri ile ilgili belirsizlikle karşı karşıya olmadıklarını, aynı zamanda devletlerin bu niyetleri ile ilgili en kötü durumu var saymaları gerektiğini iddia etmektedir. Dolayısıyla Mearsheimer’a göre devletler, karşısındaki devletlerin güçlerine odaklanmalı ve mümkün olduğu oranda güçlerini maksimize etmeleri gerekmektedir. Saldırgan realizme göre gücü maksimize etmek bir amaç değil bir araçtır, asıl amaç devletin varlığının devam ettirilmesidir. Yani burada bakıldığında temel amaç güvenlik üzerinden bekanın garanti altına sağlanmasıdır.[5]

Savunmacı realizme göre ise bu durum daha farklıdır. Savunmacı realizme göre temel amaç güç peşinde koşmak olmamalıdır. Çünkü işbirliği ve kendini sınırlandırmanın belli koşullar altında devletler için en iyi seçenek olduğunu düşünürler.[6] Saldırgan Realizm’in tersine savunmacı realizm, uluslararası sistemin genel olarak rekabetçi bir yapı ortaya çıkarmadığını ve bazı koşullar altında devletlerin ileri derecede güvende olabileceğini iddia etmektedir.

Savunmacı realizme göre devletlerin aşırı güç elde etme peşinde koşmaları kesinlikle güvenlik ikilemine yol açar. Bu da uzun vadede güvensizliğe neden olur. Çünkü bir devletin gücünü maksimize etmeye çalışması, karşısındakilerin de buna karşı önlem almasına yol açar. Bu durum da uzun vadede rekabete yol açar ve güvenliği zedeler.  Çünkü güvenlik çıkmazı, devletler arasındaki rekabeti açıklayan temel faktördür. Güvenlik arayıcısı devletler, diğer devletleri daha güvensiz hale getirmeden kendi güvenliklerini arttırmalılar, bunu da maksimum güç arayışı ile değil işbirliği ve kendini sınırlama ile yapabilirler.

Savunmacı realizm ve saldırgan realizm arasındaki maksimum güç meselesine örnek olarak Sovyet Rusya gösterilebilir. Soğuk Savaş döneminde SSCB’nin ABD’yi dengelemek ve kendi güvenliğini sağlamak adına güç maksimizasyonu peşinde koşması, ona ekonomik yükler getirmiş ve Sovyetler Birliği 1990’larda ABD ile girdiği güç arttırma yarışını kaybetmiştir. Nitekim Sovyetler Birliği’nin aşırı güç peşinde koşması, askeri bir müdahale olmadan yıkılmasına neden olmuştur. [7]

Aydın GÜVEN

[1] Collins, Alan. Contemporary Security Studies. “Charles L. Glaser, Realism”. Oxford University Press, 2010.2. Edition. S.17

[2]  Dunne, Timothy, Milja Kurki, and Steve Smith. International Relations Theories: Discipline and Diversity. – Richard Ned Lebow, Classical Realism. New York: Oxford University Press, 2013. S.78

[3] A.g.e.80

[4] Collins, Alan. Contemporary Security Studies. “Charles L. Glaser, Realism”. Oxford University Press, 2010.2. Edition. S.18

[5] A.g.e.19

[6] A.g.e.20

[7] Balcı, Ali. Gardaş, Şaban. Uluslar arası İlişkilere Giriş. İstanbul, Küre Yayınları, 4. Baskı. S.141

KAYNAKÇA

Balcı, Ali. Gardaş, Şaban. Uluslar arası İlişkilere Giriş. İstanbul, Küre Yayınları, 4. Baskı.

Collins, Alan. Contemporary Security Studies. “Charles L. Glaser, Realism”. Oxford University Press, 2010.2. Edition.

Dunne, Timothy, Milja Kurki, and Steve Smith. International Relations Theories: Discipline and Diversity. – Richard Ned Lebow, Classical Realism. New York: Oxford University Press, 2013

Avatar photo

Aydın GÜVEN

Güney Asya -South Asia [email protected]


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul