MEİJİ RESTORASYONU VE JAPON MODERNLEŞMESİ | İlim ve Medeniyet

Japonya, ekonomik alandaki gelişmişlik seviyesi hasebiyle günümüzde oldukça önemli bir noktada bulunmaktadır. Günümüzde gelişmekte olan ülkelere ekonomik açıdan örnek teşkil eden Japonya aynı zamanda modernleşme sürecine Osmanlı ile birlikte girmesi hasebiyle Türkiye’nin de yakından takip etmesi gereken bir devlettir. Bu yazıda Meiji Restorasyonu ve Japonya’nın batılılar ile münasebetlerini anlatmaya çalışacağım.

Coğrafyasından başlamak gerekirse Japonya dört büyük onlarca küçük adadan oluşmaktadır. Doğu Asya ve Kuzey Pasifik’in doğusunda bulunan ülke Çin, Güney ve Kuzey Kore ve Rusya ile komşudur. 126 milyon nüfusa[1] sahip Japonya dünyanın üçüncü büyük ekonomisidir[2].  Yeraltı kaynaklar noktasında yetersiz olan Japonya Dağlık bir araziye sahip olması sebebiyle kısıtlı tarımsal alana sahiptir.

Tarihsel olarak Japon İmparatorluğu 7 yy.’da Konfüçyenizm etkisi ile Çin’e benzer bir imparatorluk modeli şeklinde oluşturulmuş ancak 9 yy. İtibariyle başlayan feodal yapılar 19. Yüzyıla dek devam etmiş ve merkezi otoritenin gücünü zayıflatmıştır. 17. yılından itibaren ise feodal sistemin üzerine kurulu Şogunluk ile yönetilmiştir.

Japon ırkı kendini saf ırk olarak görmüş bu sebeple kendilerini dışarıa karşı korumuşlardır. Yabancıları kültürlerini yozlaştırdıklarını düşündükleri için kabul etmemişlerdir. Dış dünyaya kapalı olan Japonya coğrafi keşifler döneminde ilk kez batılılar ile tanışmışlardır. 1543 yılında Portekizli denizcilerin ulaştığı Japonya’ya 1587’de İspanyol, 1609 yılında ise Hollandalılar gelmiştir. Ülkeye gelen yabancılar ticaretle uğraşmış ve misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Cizvit’ten gelen Katolik papazlar, Japonca öğrenip 150.000 Japonu (dönemin nüfusunun %2’sini teşkil ediyor) Hristiyan olmaya ikna etmişlerdir.

1603 yılında diğer klanlara üstün gelen Tokugawa Klanı Şogunluk ilan etmiştir. Şogunluğu Roskin Feodalite, askeri yönetim ve polis devlet kavramlarının birleşimi olarak aktarmıştır[3]. Şogunluk Döneminde Japonya tekrar dış dünya ile ilişiğini kesmiş, içerideki yabancıları kovmuş ve Katolik Japonları katletmiştir. İki asır kendi içine yönelen Japonya batılı temasından yaşadığı huzursuzluğu üzerinden atmıştır.

19.yy sonlarına yaklaşırken Japonya, ABD’nin ilgisini çekmiş ve bu minvalde 1846 yılında Japonya’ya iki savaş gemisi ile bir heyet gönderilmiştir. Bu heyet ABD’nin Japonya ile diplomatik ilişki kurma isteğini ifade etmiş fakat bu istek Şogunluk tarafından reddedilmiştir. 1853 yılında ABD ikinci bir filoyu tekrar Japonya üzerine hareket ettirmiştir. Japonya ise ABD’den bir yıl mühlet istemiş 1854 yılına gelindiğinde ABD ile diplomatik ve ticari ilişki kurmayı kabul etmiştir.

Şogunluğun bu kararı halk üzerinde olumsuz bir etki oluşturmuş güç kaybetmeye başlamıştır. Ayrıca Tokugawa Döneminde güçlerini yitiren Samuraylar da bu siyasi boşluğu değerlendirip imparatora şogunluğa karşı reformlar yapması şartıyla destek olmuşlardır. Japonya’yı hızlı modernleştirmek ve Batı’yı onun silahı ile vurmak iddiaları olan Samurayların desteği ile tahta geçen Mutsohito’(Namı değer Meiji) ilan ettiği beş maddelik bir ferman ile restorasyonu başlatmıştır.

“Zengin ulus, güçlü ordu” mottosu ile yapılan reformlar merkezi yönetimi ve orduyu güçlendirmeyi hedeflerken aynı zamanda sanayide de atılım içeriyordu. Bu kapsamda Bismarck Prusya’sından anayasa, İngiltere’den gemi inşası ve deniz muharebesi, Fransa’dan ticaret hukuku ve sivil örgütlenme, Almanya’dan ağır sanayi ve tıbbi sanayi taklit edilerek Japonya’ya uyarlandı.

Gelişen sanayisi ile Japonya 1885 ile 1919 yılları arasında  GSYİH’sını iki katına çıkardı ki bu yıllık dönemde yüzde ikiye tekabül ediyor. Yıllık yüzde ikilik büyüme günümüzde düşük gibi görünse de bu dönemdeki ülkeler arasında Japonya’yı en hızlı gelişen ülkelerden biri konumuna getiriyor.

Peki modernleşme Japonya için mutlak olumlu bir süreç mi ? Hayır. Sanayinin gelişmesi ile birlikte eski feodal beyler olan daimyolar sanayi içerisinde güçlü bir konum elde ediyorlar. Ayrıca sanayi kolları içerisinde açılan Zaibatsu adlı birlikler bu alanlarda sorunlu bir zenginleşme oluşturuyor. Zengin kesim ve devlet zenginliğini artırırken gelişen Japonya ekonomisi halkın refahını artırmıyor. Aksine halk ekonomik sıkıntılar içerisine düşüyor. Halkın refahının artmaması ileride zaibatsulara ve etkisiz siyasilere karşı fanatik sağ milliyetçiliğin gelişmesine neden oluyor. Ayrıca gelişen ordu, sivil denetiminin olmaması, içerisinde bulunan klikler ve kontrolsüz büyümesi nedeniyle Japonya’yı İkinci Dünya Savaşı’na itiyor.
Gelişmekte olan ve modernleşme sürecinde bulunan tüm ülkelere olumlu ve olumsuz yönleriyle iyi bir örnek teşkil eden Japonya hakkında bir sonraki yazımda İkinci Dünya Savaşı’na nasıl girdiklerini, nasıl bir sonuç aldıklarını ve ikinci restorasyon sürecini aktaracağım.

Ertuğrul YEŞİLKAYA

[1] http://www.worldometers.info/world-population/japan-population/

[2] http://www.mfa.gov.tr/japonya_ekonomisi.tr.mfa

[3] Roskin, M, Countries and Consepts: Politics, Geography and Culture

Avatar photo

Ertuğrul YEŞİLKAYA

Uluslararası İlişkiler mezunu, Kamu Yönetimi Yüksek Lisans öğrencisi [email protected]


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul