Bildiğiniz üzere Fikirtepe bugün yarım kalmış inşaatlardan, yıkılmış evlerden, şantiyelerden, işçilerin kaldığı prefabrik konutlardan, tamamlanmak üzere olan ve birçoğu yarım bırakılmış inşaatlardan, eski tip evlerden ve lüks konutlardan oluşmaktadır. Yolun sol tarafında kalan yüksek binanın kaldırımlarının çok temiz, ortaları ağaçlı, çeşitli uyarı levhalarının bulunduğu bir kaldırım olduğunu görmekteyiz. Yolun sağ tarafına baktığımızda içi boşaltılmış veya çok eski küçük yapıların bulunduğu tarafta ise, kaldırım olması gereken bölgede, çamur, moloz ve çöp yığınları bulunmaktadır. Lüks, büyük yapıların altlarında market, eczane ve güvenlik gibi birimler bulunurken, yolun sağ tarafı dediğimiz kısımda yıkık evler ve sokakta odun kıran insanlar bulunmaktadır. Bütün bu saydığımız durumlar, bölgede bulunan insanlar arasında kültür temelli bir çatışma ortamı oluşmasına yol açmıştır. Gecekonduların bulunduğu sokaklardan geçen lüks araçlar bu çatışma durumunu bizlere açıkça göstermektedir.
Araştırma çerçevesinde bulunan Fikirtepe’deki inşaatlara baktığımızda birçoğunun yarım bırakıldığı, çalışma yapılmadığı, çok az yapının da tamamlanmak üzere olduğu görülmektedir. Yaşamın devam ettiği bazı evlerde ise inşaat firmalarının eskimiş tabelalar yer almaktadır. Bu tabelalarda mevcut binanın o firma tarafından dönüştürüleceği yazmaktadır. Kentsel dönüşümde çalışan işçileri, diğer birçok alanda olduğu gibi, ana şirkete bağlı işçiler ve taşerona bağlı işçiler olarak ayırabilmek mümkündür. Ana şirkete bağlı işçiler, doğrudan inşaatın kendisiyle, uzmanı oldukları alanla (sıvacılık vb.) ilgilenirken, taşeron işçiler ağır işleri yapmaktadır.
Gramsci’ye göre emek rejimlerinde, hem baskının hem de rızanın birlikteliği vurgulanmaktadır. Baskının rızaya üstün geldiği rejimleri despotik, rızanın olduğu fakat baskının hiçbir şekilde dışlanmadığı rejimlerin hegemonik yapıya sahip olduğu söylenebilir. Bu çalışmanın önemli bir kısmını oluşturan taşeron çalışma despotik bir emek rejimidir. Çünkü ana firma ile taşeron firma arasındaki bağımlılık ilişkisi baskı koşullarını yeniden üretmektedir. Marx’ın “piyasa despotizmi” kavramıyla açıkladığı bu durum, kapitalist güce istediği gibi işe alıp çıkarma ve istediği sürelerde çalıştırma imkanı sağlarken, üretimin siyasetine de despotik bir karakter vermektedir. Despotik emek rejimi, bir yedek işçi ordusunu oluşturan işsizlerin rekabeti altında yapıldığı bir arka plan içinde gerçekleşmektedir. Taşeron çalışma, üretim sürecinin parçalanmasının bir ürünüdür. Bu parçalanma, ana firma ile taşeron firma arasında bağımlılık ilişkisi yaratmaktadır ve bu bağımlılık ilişkisinde ana firma çok güçlüdür. Fikirtepe’deki kentsel dönüşümde çalışan işçiler üzerine yaptığımız bu çalışmada bu durumu açıkça fark etmiş bulunmaktayız. Çünkü taşerona bağlı işçiler ve ana firma işçileri arasında da bir çatışma durumu vardır. Örneğin, ana firmada bulunan işçi ona bir işi yapması gerektiği söylenince “Ben yapmam, taşeron çağırın o yapsın” diyebilmektedir. Bu durumu işçilerden biri şu şekilde açıklamaktadır:
“Bizimle pek işleri yok öbür işçilerin (ana firmaya bağlı işçiler). Ama tabi eziliyoruz biraz onların karşısında ister istemez. Bazen sıkıntılı bir adam çıkıp 2 dakikada halledebileceği ufak bir iş için bizi çağırtabiliyor. Onlar yapsın kafasıyla. Ha ama genel anlamda çok çok aşırı sıkıntılar yaşamıyoruz elbet.”
İşçiden aldığımız yanıta bakıldığında şantiyelerde küçük veya büyük ölçekli bir çatışma durumu görülmektedir. Zaten üst mevkideki müdürler, şefler, mühendisler ile işçiler arasında bir çatışma durumu olması kaçınılmazdır. Görüşmecilerin sözlerinden yola çıkarak söyleyeceğimiz şey bariz ortadadır. Ana firmaya bağlı işçiler ile taşerona bağlı işçiler arasında bir çatışma durumu vardır. Bu çatışma hali zaman zaman patlak vermiş olsa da temelinde ciddi bir sorundur. Örneğin, konuşmanın ilerleyen kısımlarında da belirteceğimiz gibi ana şirkete bağlı işçiler maaşlarını tam gününde alırken, taşerona bağlı işçilerin aylarca alamadığı zamanlar olmaktadır. Bu durum bile o işçilerin birbirine olan bakış açısını etkileyebilmekte, çatışma durumunun artmasına sebebiyet verebilmektedir.
İnşaatları ve işçileri incelemek amacıyla oraya giden bizler için şantiyelerde ilk dikkat çeken şey iş güvenliği olmuştur.Şantiyelere içeriden ve dışarıdan bakıldığında ilk gözlem olarak iş güvenliğini aksatacak bir görüntüye rastlamadık. Fakat görüşmecimiz olan işçilerin bu konuda düşünceleri farklılık göstermektedir. Görüşmecilerin söylemleri şu şekilde aktarabilirm:
“Yaralanmalar oluyor. Ayağımıza çivi batıyor. Sonra işe devam. Söylemiyoruz bile. Çünkü söylersek dalga geçebilir. Ayağımıza çivi batıyor, e napayım der. İşimize devam ediyoruz. Çok ciddi bir şey olmadıkça. Ama öyle çok ciddi yaralanmalar da olmuyor. İş güvenliği biraz formaliteden var yani içeride çok dikkatli uygulandığını düşünmüyorum.”
“İş güvenliği uygulanıyor tabi çünkü firma, büyük firma. İnşaatta günlük bir sürü kişi falan çalışıyor. Biz asıl ana firmadaki işçilerin işini rahatlatma görevindeyiz. Ameleyiz anlayacağın. Taşınacak varsa onu taşıyoruz falan, ağır işler bizde yani. Yaralanmalarla ilgili de bizim arkadaşlarımızda olmadı. Ama birbirimizi çok uyardığımız için. Hakkını yemeyelim taşeron olmamıza rağmen kılık kıyafeti veriyorlar. Sorun kazanılan parada.”
Bu görüşmecilerden anlayacağımız gibi Fikirtepe şantiyelerinde çok ciddi iş güvenliği aksaklıkları bulunmamaktadır. Fakat görüşmecilerin bu cevaplarına baktığımızda iş güvenliği hususunda taşeron işçilerin biraz daha sıkıntı çektiklerini görmekteyiz. Ayrıca iş güvenliğiyle alakalı sorduğumuz sorularda bile Görüşmeci C2 gibi, konu bir şekilde kazanılan paraya gelmiştir. Araştırmanın henüz bu boyutundayken bile taşeron işçilerin en büyük sıkıntılarının maddiyat olduğunu görebilmemiz mümkündür. Bu durumu daha iyi analiz edebilmek adına görüşmecilerimize emeklerinin karşılıklarını alıp almadıkları yönünde ve mesai ücretleriyle alakalı çeşitli sorular sorduk. Aldığımız yanıtlardan biri durumu tamamıyla özetler şekildedir:
“Biz toki’de çalışıyorduk 3 ay sigortamız yatmamıştı. Burada çok şükür günü gününe yatıyor. Taşeronla ilgili de bizde taşeron yok ama öbür şirketler para ödemiyormuş. Taşeron ana firmanın patronundan ödemeyi alıyor işçiye ödeme yapmıyor kaçıyor. Taşeronla alakalı bir sıkıntı o. Ana şirket bunu yapamaz çünkü sigorta yatırmak zorunda, sigortayla beraber maaşı da yatırıyor denetleniyor bu. Ama taşeron öyle değil kaçar işini değiştirir bugün a yapar yarın b bunu takip edemezsin. İşçi zaten alacağını alamıyor.”
Yine emek konusu açılmışken verilen bir diğer cevap:
“Düzenli olarak alamıyoruz. İki ayda bir üç ayda bir onu da harçlık alır gibi alıyoruz. Mesai desen başka dert. Sabah 8’de geliyorsun akşam 6’ya kadar çalışıyorsun. Ama derlerse akşam iş var, devam ediyorsun çalışmaya. Mesai yapıyorsun. İşin başında şu kadar mesaiye bu kadar alırım diye anlaşıyorsun. Ama vermiyorlar. Değişiyor ya arada veriyorlar arada vermiyorlar. İçeride kalıyor. Yani ben aç gözlü birisi değilim ama bizim yaptığımız işlere daha iyi ücretler ödenebilir. Gerçi öğretmenlerin maaşı da içler acısı. Yani sadece bizim için değil, ülkenin ekonomik olarak sıkıntısı var. Taşeron da zaten kalkmalı yan bu şekilde olmaz kimse ev kuramaz düzen kuramaz.”
Görüşmecilerin yanıtlarına baktığımızda ilk olarak emeklerinin karşılıklarını alamadıklarını bariz bir şekilde görebilmemiz mümkündür. Özellikle taşeron işçiler ciddi bir emek sömürüsüyle karşı karşıyadır. Taşeron işçiler maaşlarını düzenli olarak alamamakla birlikte, yukarıda değindiğimiz gibi, aynı şantiyede bulunan öbür işçiler tarafından da hor görülmektedir. Ana firmaya bağlı işçiler ise maaşlarını zamanında alabilmelerine karşın çok yetersiz görmektedirler.
Fikirtepe’de kentsel dönüşümde çalışan işçilerin genel tutumları bu şekildedir. Bölgede çalışan işçilerin kimisi daha az kimisi biraz daha fazla olmak üzere çeşitli ve ciddi sıkıntılar çekmektedir. Bu sıkıntıların başında aldıkları ücretlerin yetersizliği, ödenmeyen mesai ücretleri gelmektedir. İşçilerin birçoğu farklı şehirlerden çalışmak için geldiklerini ve bölgede uzun süredir çalışmadıklarını, bölgeyi çok tanımadıklarını ifade etmişlerdir. Bundan ötürü birçok işçinin kentsel dönüşüm hakkında çok fazla bilgileri olmamakla birlikte, yalnızca verilen işleri yapmaktadırlar. Hatta işçiler şantiye içinde bulunan prefabrik evlerde kalmakta, çok fazla şantiye dışına çıkmamaktırlar. Bu sebepten ötürü de işçilerin bölge halkıyla kaynaşması çok fazla mümkün olmamıştır. Fikirtepe’de yaşayan halkın onlara tepkisini ve onların kentsel dönüşüm hakkındaki fikirlerini sorduğumuzda aldığımız yanıtlar genel anlamda bu şekildedir:
“Valla bize karşı tepkileri olmuyor. Eskiden daha çok oluyormuş. Zaten çok kişi yaşamıyor burada. Evini alanlar mutlu yani. Devletin imkanlarıyla yapılıyor burası. Medya da işin içerisinde sıkıysa yapma, yapmak zorundasın. İnsanlar buradan çıkartılıyor kiraya gidiyorlar kira yardımına güvenerek iki bin liralık daireye kiraya çıkıyor ama o yardım gelemeyince mecbur oturup ek iş yapıyor.”
“Şantiye hayatı çekilmez işin çilesini iz çekeriz tozunu toprağını her şey bittikten sonra sahipleri gelir vov çok güzel der yerleşirler. Sonra biz ne buraya gelebiliriz. Ne buradaki marketten çocuğumuza bir şey alabiliriz.”
İşçilerin bu yanıtlarına baktığımızda Fikirtepe’deki kentsel dönüşümde aktif rol oynayan işçilerin aslında kentsel dönüşümle çok bir bağlarının olmadıklarını yeniden görebilmemiz ve orada yaşayan halkın doğrudan işçilere karşı çok büyük tepkilerini olmadığını saptayabilmemiz mümkündür. Halk dönem dönem dönüşüme karşı eylemler yapmış, direnmiş olsa da bugün gelindiği noktada, halk tabanında da çok ciddi tepkiler bulunmamaktadır. Bununla birlikte bir diğer dikkat çeken nokta ise aktardığım ikinci görüşmecinin belirttiği gibi, işçilerin ücret sıkıntılarından ziyade, emeklerine karşı bir yabancılaşma durumu içerinde olduklarını görebilmemiz mümkündür.
Sonuca gelindiğinde, Fikirtepe’de çalışan işçilere baktığımızda, taşeron veya ana firma fark etmeksizin işçilerin kentsel dönüşümle doğrudan bağlarının olmadığını görebilmemiz mümkündür. Bu sebeple araştırma birçok yerde kentsel dönüşümden çizgisinden çıkmış, işçilerin sorunlarına değinilmiştir. Özellikle taşeron işçiler bölgede çok ciddi sıkıntılar çekmektedir. Ücretlerini alamamakta, şirkete bağlı işçilere kıyasla dışlanmış ve ezilmiş hissetmektedirler. Fikirtepe’deki kentsel dönüşüm herkesi çok ciddi şekilde etkilemişken, işçiler birçok yerde karşılaştıkları sorunlarla burada da karşılaşmışlardır. Bu araştırmada görmemiz gereken meselelerin başında işçilerin, özellikle de taşeron işçilerin emeklerini nasıl pazara çıkardıklarıdır. Bir an önce işçilerin sıkıntıları giderilmeli ve Fikirtepe sorunu temelinden çözülmelidir.
Emre AFACAN
Huri Nisa KEÇECİ
One comment
Pingback: Yaz Dönemi Dosya Konusu: "Fikirtepe'de Değişim ve Sosyal Hayat" | İlim ve Medeniyet