BİNGAZİ’NİN TRABLUS’A MEYDAN OKUMASI: LİBYA DEVRİMİ | İlim ve Medeniyet

ARAP DEVRİMLERİNİN İNŞA SÜRECİNDE AKAMETE UĞRAMALARI ÜZERİNE                                                        

Doğan her devrimin ihtimallerinden birinin de başarısızlık olması kaçınılmazdır. Bu başarısızlık ister devrim zaferle sonuçlanmadığı, isterse de zaferle sonuçlanıp hedeflerine ulaşamadığı için yaşansın fark etmez. Zira devrim; farklı fikir, talep ve hayalleriyle toplumun değişik kesimlerinin çoğunluğunun katıldığı kolektif bir eylemdir. Toplumun kesimlerden her biri, devrimin kendi fikirlerini somutlaştıracağı ve tüm taleplerini gerçekleştireceği umudunu taşır. Devrimlerin bu zor sınavı, gerçeğin hayalle bütünleşmesi sürecinde ortaya çıkar (Senusi, Libya Devrimi: Başarısızlığın tohumları ve başarının etkenleri, 2014).

Devrim sürecinde bu mutabakatı, birlikteliği oluşturan , tüm farklılıklara rağmen siyasi , askeri ve dini grupları bir araya getiren temel motivasyon ”ortak düşman” üzerinden sürdürülen bir birlikteliktir ve bu birliktelik ”ortak düşman’ın” yok edilmesi veya ortadan kaldırılmasıyla bir anda çöküntüye uğrar . Zira artık beraber cephe alınacak ve topyekun bir mücadeleye girişilecek bir algı veya tehdit unsuru kalmamıştır. Bu süreçten sonra artık  ortak motivasyon ve her menfaatin üzerinde olan ”Devrim” arzusunun yerine gelmesinden sonra , devrim ülküsüyle bir araya gelen topluluklar artık kendi tasavvurlarına ve tahayyüllerine göre bir gidişat ve inşa süreci talebinde bulunduklarından , ortaya ”zaferle sonuçlanan devrimler fakat ardından akamete uğrayan inşa süreçleri ortaya çıkar”.

Aslında bu yaşananlar bize bu kalkışmaların ve gerçekleştirilen -başarıyla sonuçlanan- devrimlerin birçoğunun sadece yönetici güruhtan veya otoriter bir liderden kurtulmanın ötesine geçemeyen bir tefekkür alt yapısına sahip olduğunu göstermektedir. Zira Arap baharı olarak adlandırılan bu süreçlerde halk ayaklanmaları başarıya ulaşmış olsa dahi  devrim sonrasında hiçbir ortak payda da buluşulamaması garipsenmemesi gereken bir durumdur zira bölük pörçük , kuzeyi güneyinden bir haber doğusu batısından bir haber insan yığınlarının ortak bir ideale sahip olmaları çok zor bir durumdur . Zira birbirinden böylesine kopuk ve bir millet veya milli paydadan bu kadar uzak toplumlarda bu gibi devrim süreçleri ilk etapta bir mutabakata varılmış hissiyle ilerlese de tehdit unsurunun ortadan kalkmasıyla toplumdaki bu parçalı ve ayrık durum hemen gün yüzüne çıkar .Bu sürecin böyle oluşmasındaki en temel nedeni ise  uzun yıllar süren otoriter rejimlerin halk üzerindeki ağır baskısı ve gerçekleştirdiği büyük tahribatın sonucudur .

 GİRİŞ

Libya’nın otoriter lideri Muammer Kaddafi ülkesinin çevresinde gelişen olaylardan rahatsızlık duysa da bunların kendi ülkesi Libya’yı kuşatıp saracağını düşünmüyordu . Kaddafi, yaşanan hadiselerin büyüklüğünü ve mahiyetini görmezden gelmişti. Bir yandan Tunus’taki Bin Ali rejimini destekleyecek açıklamalar yapan Kaddafi, diğer yandan olayların Libya’ya sıçramasını önlemek üzere basit tedbirler uygulayarak sorunu  geçiştirmeye çalışmıştır. Gıda fiyatlarının indirilmesi, bazı siyasi hükümlülerin serbest bırakılması, kamu görevinden atılan bürokratların yeniden işe alınması gibi bazı önlemlerle yükselen muhalefetin önüne geçebileceğini düşünüyordu.

Kaddafi’nin bu şekilde düşünmesini sağlayan olay ise Ağustos 2009’da Trablus’un 48 km kuzeyindeki Zaviye Kentinde yapılan gösterileri ağır silahlarla bastırmasıydı. Bu nedenle Arap coğrafyasında başlayan hareketlerin kendi rejimini ciddi derecede rahatsız edemeyeceğini düşünüyordu. Zaviye de uyguladığı şiddet ve baskıyla otoritesini kuvvetlendirdiğini düşünen Muammer Kaddafi bu yaptıklarının onu çok daha farklı noktaya sürüklediğinin farkında değildi .

 DEVRİME GİDEN SÜREÇ

Libya’da olaylar ilk olarak , Libya’nın ikinci büyük şehri olan Bingazi de başladı. Libya gibi yönetimlere sahip toplumlarda böyle bir hareketin başlamasının nedenleri ufak olaylarla ortaya çıkmış gibi gözüksede aslında ortaya çıkan bu ayaklanma ve tepki, öncesinde yaşanan tüm öfke ve sinir yığılmasının bir anda açığa çıkmasının sonucudur .

Libya’da olaylar 15-16 Şubat’ta İnsan hakları savunucusu Fethi Tarbel’in tutuklanmasıyla Bingazi’de başladı . İlk eylemler 15 şubat 2011 de Trablus’taki Buslin Hapishanesindeki tutuklular için mahkeme önünde yapıldı . Yapılan bu eylemler son derece şiddetten uzak ve sadece sosyal bir tepkiden öteye geçmeyecek düzeyde yapılmıştı . Yapılan bu eylemler sırasında askerler ve kolluk kuvvetleri halka müdahale ederken çok şiddetli bir şekilde müdahale ettiler.

Bu eylemler sırasında eylemciler , askerler ve kolluk kuvvetleri tarafından hedef alınıp vuruldu. Bu vurulmalar havaya ateş açma gibi kaza ara olmuş vurulmalar değildi askerler ve kolluk kuvvetleri eylemcileri kasti olarak nişan alıp kafalarından ve göğüslerinden vurup öldürüyorlardı .Yapılan bu müdahale aslında , halkı yapmayı düşündüğü her şeyden uzaklaştırıp başlangıç noktasından çok farklı bir yere sürüklemeye mecbur etmişti zira barışçıl eylemlere dahi tahammülü olmayan bir iktidar tarafından büyük bir şiddetle mukabele olunuyorlardı .

Bundan sonra devrimin gelişmeleri, gösteriler ve oturma eylemleri şeklinde yaşanmadı. Aksine Muammer Kaddafi, Libya halkını haftalar sonra bu barışçıl görüntüden ‘kendilerini savunma’ görüntüsüne geçmeye zorladı. Böylece savaş, özgürlüğünü kazanmaya kararlı bir halk ile kendisini ,isyanı kabul etmeyen bir Tanrı haline getiren yönetici arasında geçen bir çatışmaya döndü. Bu yüzden rejimin düşürülmesinin bedeli, can ve mal kaybı açısından ağır oldu.

Yaşanan bu olayların ardından 17 şubat 2011 tarihinde artık eylemler başlangıç noktasından çok uzakta ve farklı bir noktada konumlanmaya başlamıştı . 17 şubat günü tüm Kaddafi karşıtları sokaklara davet edildi . Bu sırada hapishaneden kaçışlar yaşandı, devlet daireleri basıldı ve yakıldı . O gün yapılan tüm eylemler ve kaos faaliyetlerinden sonra artık Bingazi’nin kontrolü merkezi hükümet tarafından kaybedilmişti artık Bingazi isyanın başkentiydi  . Bu isyan aslında Kaddafi hükümetine karşı başlatılan ilk isyan değildi . 1976 senesinde ”Öğrenci İsyanı” adıyla bir isyan başlatıldı ancak Kaddafi bu isyanı bastırmaya muvaffak oldu.

Bingazi’de başlayan bu isyan çok çabuk yayılmaya ve yeni kaleler elde etmeye başlıyordu . Aslında bu durum bize Libya toplumunun sosyolojik durumu hakkında da çok mühim çıkarımlarda bulunmamıza imkan sağlıyor zira isyanın bu kadar hızlı yayılması 42 yıllık bir iktidarın ,kuşaklar değişmesine rağmen değişmeyen iktidarın, verdiği yorgunluğa duyulan öfkenin tezahürüydü .

İsyancılar , eylemler sırasında yaşamını kaybedenlerin cenaze töreni sırasında Kaddafi güçleri tarafından saldırıya uğradılar . Açılan ateş sonucunda 100’e yakın kişi hayatını kaybetti . Bu olay hala daha aydınlatılamamış ve üzerinde provokasyon gölgesi olan bir olaydır zira cenaze töreni gibi kutsal bir törende yapılan bu kalkışma otoriter ve korkusuz bir lider için bile akıl karı bir iş değildir zira bunun nelere mal olacağını herkes hesap edebilir.

Devrim sürecinde en büyük kayıpların yaşandığı yerlerden bir diğeriyse Trablus’a 48 km uzaklıktaki Zaviye kentiydi . 24 Şubat 2011’de Zaviye’de yapılan gösteriler rejimin yıkılmasında dönüm noktasıdır. Kısa sürede silahlı bir kalkışmaya dönüşen Hüseyin Darbouk önderliğindeki bu gösteriler ancak 9-10 Mart 2011’de savaş uçakları ve tanklar kullanarak bastırılabilmişti. Tarihe Birinci Zaviye Savaşı olarak geçen olaylarda resmi olmayan kayıtlara göre 235 ile 600 arasında kişi hayatını kaybetmiş, 300’den fazla kişi yaralanmıştır.

Devrim sürecinde Muammer Kaddafi hakkında birçok kez ülkeyi terk edip kaçtığı haberleri yerel ve uluslararası medyada yazılıp durdu lakin bu haberlerin yapılmasının ardında Muammer Kaddafi bir anda beklenmedik bir yerden açıklamalar yaparak vatanında olduğunu ve vatanını kimseye satıp gitmeyeceğini söylüyordu .

Muammer Kaddafi isyancılar tarafından yakılan devlet radyosuna gidip orada açıklamalarda bulundu . Muammer Kaddafi yaptığı açıklamada , yapılan bu isyanın el kaide taraftarları tarafından gerçekleştirildiğini ve dünyanın ve uluslararası güçlerin nasıl olurda karşı olduklarını söyledikleri bir grubu Libya’da desteklediklerini anlamadığını ve Libya ordusunun sonuna kadar el kaide ve yandaşlarıyla mücadele edeceğini söylemişti . Ev ev , sokak sokak ,mahalle mahalle Libya’yı bu teröristlerden  temizleyeceğini ve gerekirse bu uğurda canını dahi vereceğini tüm dünyaya duyurdu.

 

BATILI GÜÇLERİN MÜDAHALESİ VE KADDAFİ’NİN SONU

Olayların ülke çapına genişlemesi ABD önderliğindeki Batılı devletlere aradıkları fırsatı vermişti. Yıllardır Kaddafi rejimini Başıbozuk Devlet olarak niteleyen Batı, diğer Arap coğrafyalarında hiç uygulamadığı bir yönteme başvurarak NATO ve Birleşmiş Milletleri (BM) devreye soktu. Tıpkı Saddam rejimi gibi Kaddafi rejiminin de sonu gelmişti. 26 Şubat 2011’de Güvenlik Konseyi Libya’daki gelişmeler için acilen toplandı ve S/RES/1970 sayılı kararla konuyu “Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk etme kararı aldı (UN Security Council,1970 Res,2011). BM ve NATO’nun müdahale gerekçesiyse olayların başladığı günden 26 Şubat tarihine kadar ülke geneline yayılması ve binlerce sivilin öldüğü veya yaralanmasıdır. Ancak gerekçesi ne olursa olsun Libya’daki gösteriler ABD önderliğindeki Batılı güçlere Kaddafi’nin devrilmesi için aradığı fırsatı vermiştir (Şengül & Cantürk, 2018).

Nitekim 19 Mart günü NATO önderliğindeki Batılı güçler Kaddafi rejiminin sivil insanları öldürmesini bahane ederek Şafak Yolculuğu Operasyonu adını verdikleri hava ve deniz harekâtına başladılar. 20 Mart günü denizden ve havadan yapılan saldırılar sona erdiğinde rejim güçleri ağır bir yara almıştı. Aynı gün Kaddafi ateşkes ilan etti. NATO operasyonunun ardından daha da güçlenen muhalifler, ABD’nin girişimiyle 27 Şubat tarihinde “Ulusal Geçiş Konseyi” altında birleştiler. Konseyin başına da bir dönem Adalet Bakanlığı da yapmış olan Mustafa Abdülcelil getirildi. Konseyin kuruluş nedeni Kaddafi rejimin devrilmesini sağlamaktı. Kaddafi’nin devrilmesinden sonra 8 Ağustos 2012’de Libya iktidarını Genel Ulusal Konsey üstlenmiştir. Böylece Kaddafi karşıtı gösteriler daha örgütlü bir noktaya gelmiştir.

Konsey birlikleri karşısında ağır silahlarını kullanamayan rejim güçleri 30 Nisan’a kadar neredeyse bütün mevzilerini kaybettiler. Aynı tarihte Kaddafi genel bir ateşkes ve görüşme için çağrıda bulunduysa da karşılığı olmadı. Ağustos ayına kadar yaşanan çatışmalar nihayet 28 Ağustos 2011’de Trablus’un düşmesiyle sona erdi.

Savaşın sona ermesinden 20 Ekim 2011 tarihine kadar Kaddafi ülkenin her yerinde arandı. Hakkındaki pek çok spekülasyona rağmen aynı tarihte Memleketi ve doğup büyüdüğü yer olan Sirte yakınlarında saklandığı sulama kanalında muhalifler tarafından sağ olarak ele geçirilse de oradaki öfkeli muhalifler tarafından katledilerek öldürüldü. Böylece Libya tarihinde bir dönem sona ermiş oluyordu. Kaddafi’nin devrilmesiyle Libya onlarca yıllık baskı rejiminden kurtulmuş, ancak Arap Baharından başarıyla çıkamamıştır.

İç savaşın başarılı olmasının üç temel sebebi vardır. Bunlardan ilki sürece BM ve NATO’nun aktif destek vermesidir. Gösterilerin başından sonuna kadar her aşamasında NATO ve Batılı güçler muhaliflere her türlü desteği vermiştir.

İkincisi de muhaliflerin yine dış güçlerin tavsiyesi ve desteğiyle Ulusal Geçiş Konseyi kurabilmesidir. Böylece dağınık ve savruk durumda olan muhalifler kısa zamanda örgütlü ve güçlü hale gelebilmişlerdir.

İç savaştaki başarının üçüncü nedeniyse bütün muhalif grupların istisnasız olarak bir araya gelebilmesidir. Yıllarca Kaddafi rejimine karşı bilenen muhalif hareket kendi içinde her türlü farklı fraksiyonları taşımasına karşın, rejime karşı bu farklılıklarını göstermemiştir. Ne var ki iç savaşın başarıyla sonuçlanması, aynı zamanda Libya’nın nihai bir huzura kavuşması anlamına da gelmemiştir. Kaddafi’nin devrilmesine kadar geçen sürede her türlü farklılığı görmezden gelen muhalif hareket, rejimin düşmesinden sonra kendi içinde yeni bir hesaplaşma içine girmiştir (Şengül & Cantürk, 2018).

İNSANİ MÜDAHALENİN ”İNSANİLİĞİ” TARTIŞMASI

        Libya Müdahalesinde tüm  barışçıl  yolların  tüketilip  tüketilmediği  konusunda  uluslar arası  toplum  kuşkuyla yaklaşmıştır. “Müdahaleye dayanak olan 1973 (2011) sayılı kararın olayların başlamasından çok kısa bir süre sonra alınması, çatışmalara son verecek barışçıl yollara başvurulmasını neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Olayların başladığı 15-16 Şubat 2011 tarihinden 1973 (2011) sayılı kararın alınmasına kadar olan dönemde, sorunun çözümü veya şiddetin sona erdirilmesi için Libya yönetimi ile yapılabilecek doğrudan görüşmeler için yeterince çaba sarf edilmediği gibi, Libya Dışişleri Bakanı Moussa Koussa’nın BM Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda ateşkese uyulacağına ilişkin beyanları da karşılık bulmamıştır.” Ayrıca, askeri operasyonun 1973 (2011) sayılı kararın alınmasının üzerinden 48 saat dahi geçmeden başlatılmasına neden olan ve Fransa’nın önderliğinde 19 Mart’ta gerçekleştirilen Paris Konferansı, bir yandan karardaki ateşkes çağrısına uyulup uyulmadığının tespit edilmesini imkânsız hale getirirken, diğer yandan da muhtemel çözüm yollarının önünü tıkamıştır. Örneğin, Türkiye’nin hem Libya yönetiminin ve hem de muhaliflerin onayını alan ateşkes ve çözüm planı, aceleyle toplanan Paris Konferansı yüzünden uygulanma şansı bulamamıştır. (SAK, 2015)

İnsani  müdahale  için gerekli  olan  ve en  önemli  unsur olan ağır  ve  yaygın  biçimde insan  hakları  ihlallerinin  yaşanıyor  olması  şartı  bakımından  incelediğimiz  zaman  Libya müdahalesine  karşı  yine  kuşkular  ön plana  çıkmaktadır. “Askeri müdahalenin başladığı 19- 20 Mart tarihine kadar, büyük çapta, yaygın ve yoğun sivil kaybından bahsetmek zordur. Bu tarihe kadar Libya’daki sivil halkın gerek komşu ülkelere mülteci olarak sığınmasının ve gerekse ülke içi yer değiştirme hareketlerinin yoğunluğunun uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiğini ileri sürmek de pek kolay değildir.”

Aslında burada görülen aceleciliğin ve tedirginliğin kaynağı insani bir dramın yaşanması veya yaşanıyor olması değildi. Müdahale yapılmadan birkaç gün önce Kaddafi güçleri isyancıların elinde olan şehirleri tek tek ele geçirmiş , bu süreçte isyancıların elinde sadece isyanın başkenti olan Bingazi şehri kalmıştı. Kaddafi’nin bütün Libya’da hakimiyet sağlaması demek isyanı sona erdirip , bu isyandan zaferle çıkması anlamına geliyordu. İç savaş sırasında isyancıların tarafında olan tüm devletlerin -özellikle eski sömürgeci güçlerin- Libya’daki tüm hak ve imtiyazlarının sonu anlamına gelecekti. Böylesine büyük bir mücadeleden zaferle çıkacak olan Kaddafi, batılı güçlerin isteyeceği en son şeydi. Bu bağlamda Libya’ya yapılan müdahalenin insaniliğini ele aldığımızda burada karşımıza çıkan insani bir kaygıdan ziyade ulusal çıkarların tehlike altına girmesinden kaynaklanan bir hamle olduğunu görüyoruz.

SONUÇ

Kaddafi rejiminin yıkılmasından sonra günümüze kadar yaşan hadiseler ele alınıp, bu noktadan Libya’nın geleceğine bir bakış yapıldığında Arap Baharı sürecinin Libya toplumunda çok önemli travmalara sebep olduğu görülmektedir. Devrim sonrası yaşanan hadiselerin henüz bitmemiş olması, kalıcı bir devlet sistemine geçilmesinin önünde en büyük engeldir.  Devrim süresince muhalif gruplar arasında yaşanan bölünmeler ve çekişmelerin sonucunda bir iç savaş varlığını sürdürmektedir. Kaddafi sonrası hesaplaşma süreci halen bitmemiştir. Yıllar süren etnik, kabileci ve mezhepsel bölünmeler tüm gücüyle ağırlığını koymuştur. Bu bölünmüşlükten yola çıkılarak Kaddafi döneminin hesaplaşmaları, Kaddafi sonrasında da sürdürülmektedir (Şengül & Cantürk, 2018).

Kaddafi sonrası Libya’da en kritik konulardan biri de kabilelerin durumudur. Özellikle Kaddafi döneminde üstü örtülü olarak canlı tutulan kabilecilik anlayışı, günümüz Libya toplumunda halen en önemli belirleyicilerden birisidir. Ülkenin önemli kabileleri arasında sayılan Tuareg Warfela, Migraha ve Kazazife kabileleri zaman zaman aralarında anlaşmazlık içine düşebilmektedirler. Kaddafi rejiminin ülkenin en önemli toplumsal yapısı olan kabileler üzerinden kendisini kurması, günümüzde de önemini sürdürmektedir. Bu kabileler özellikle petrol yatakları konusunda anlaşmazlık içindedir (Şengül & Cantürk, 2018).

Aslında bu noktadan Kaddafi rejiminin kendi devamlılığı hususunda en başarılı olduğu konuya baktığımızda karşımızda ”kabile” yönetimlerine karşı geliştirdiği sistem olduğunu görüyoruz . Kaddafi, merkezi otoritesini kalıcı biçimde tesis etmek amacıyla ülkenin temel dinamiklerinden olan kabileciliğin üzerine yürümüştür. Kabilelerin yüzyıllardır sahip oldukları geleneksel topraklar üzerinden kurulan yerel örgütlenmeyi ortadan kaldırarak merkezden belirlenen bir idari yapılanmaya gitti. Kamu yönetiminde kendisine ve devrime bağlı bürokratlar yetiştirmeyi amaçladı. Böylelikle de kendi iktidarı boyunca bu gücü kendi rejiminin lehine devşirerek 42 yıl boyunca sert ve otoriter bir sistemle yönetimini abad etti.

Libya’nın devrimden sonra bu kadar ayrışıp hizipleşmesinde dış güçlerin Libya’daki varlığı ve çatışan menfaatleri olduğu kadar, genel ülke çıkarları yerine kendi yerel amaçları için mücadele eden yapılar arasındaki çatışmalar da etkili olmuştur. Kabile, aile ve buna benzer alt etnik bağlılıklara sahip manipüle edilmeye müsait silahlı ve siyasi gruplar, Libya’da barış konusunda ikna edilmesi gereken unsurlardır.

Kaddafi’nin devrilmesi sürecinde ortak bir amaç çevresinde güçlerini birleştirmiş olan bu yapıların, ülkenin yeniden kurulması sürecinde çekişme içine girmesi, liderlik sorununu da gündeme getirmiştir. Libya devriminin hedefine ulaşamamasında, ülkedeki önemli isimlerden Mustafa Abdulcelil gibi liderlerin siyasetten erken çekilmeleri de etkili olmuştur. Tecrübeli bu isimlerin yerlerinin doldurulamaması, geçiş sürecindeki ülkede boşluk yaratarak gruplar arasındaki hâkimiyet mücadelesini arttırmıştır.

Libya’da barış süreçlerinin başarısız olması durumunda ülkenin birkaç parçaya bölünme ihtimali yüksektir. Başta güney bölgeleri olmak üzere ülkedeki kabilelerin siyasallaşan kimlikleri ve askerîleşen kuvvetleri, bu durumun en somut sonucu olmaya adaydır. Ayrıca ülke içinde doğu-batı ayırımının giderek daha da birleşmez bir yola girmesi de kaçınılmaz olacaktır. Libya için daha geç olmadan atılması gereken adımların başında çıkarları farklılaşmış grupların ortak bir zeminde buluşturulması gelmektedir. Libya’nın sahip olduğu yer altı zenginlikleri ve Akdeniz’deki stratejik konumu, yabancı ülkelerin iştahını kabartan bir etki yaptığından ülkeyi dış müdahalelere açık hale getirmiştir. Bu müdahaleler, içerideki aktörlerin ortak bir zeminde buluşmasını zorlaştırmaktadır. Dış güçlerin farklı grupları desteklemesi, sadece Libya’daki istikrarı bozmakla kalmamakta, ülke içindeki rekabeti küresel ve bölgesel bir çekişmenin parçası haline getirmektedir. Bu da çözümü daha da zorlaştırmaktadır.

Libya’da barış ve inşa sürecinin gerçekleşmesi için Libya’nın ve Libya halkının kendi gerçeklerini göğüslemeleri ve Libya’nın bir çekişme sahası haline getirilmemesi gerekir . Libya’daki gruplar arasında kültürel ve manevi birliktelik içinde bir entegrasyon sağlanmalıdır. Zira Libya’daki bu gidişat bizlere kriz anını , fırsata çevirecek bir otoriter liderin yükselişini gösterdi. Libya’da barış ve inşa sürecinin hızlandırılması veya gerçekleştirilmesi için Libya’da bulunan ve devrimin halk tarafından temsilcisi ilan edilen ve BM tarafından tanınan ”Uluslararası Mutabakat Hükümetine”  egemen ve uluslararası güçler destek vermeli ve gayri resmi ve varlığı gayrimeşru olan gruplara karşı operasyonlar düzenlenmeli . Libya’nın birçok devletin ”vekilleri” üzerinden çatıştığı ve menfaat devşirmeye çalıştığı  ”uluslararası bir cepheye” dönüştürülmesi karşısında durulmalı.

MUHAMMET TAHA DEĞERLİ 

Kaynakça:

DOMAZETİ, R., & Altun, T. (2018). Libya:Çalınmış Devrim . insamer.

FUAD, F. (2014). İç çekişme ile dış müdahale arasında Libya. Al Jazeera TÜRK.

Kihya, M. Ö. (2015). Libya: İki bölge ve bir geminin hikayesi. Al Jazeera TÜRK.

SAK, Y. (2015). Uluslararası Hukukta İnsancıl Müdahale ve Libya Örneği: Suriye’de Yaşanan ya da Yaşanacaklar için Dersler. Uluslararası İlişkiler , 142.

Senusi, S. ( 2014). Libya Devrimi: Başarısızlığın tohumları ve başarının etkenleri. AlJazeera TURK.

Senusi, S. (2012). Libya Devrimi’nde kopma ve izolasyon. Al Jazeera TÜRK.

ŞEN, S. O. (2018). KADDAFİ’NİN DÜŞÜŞÜ VE ORYANTALİZM. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi .

Şengül, B., & Cantürk, C. (2018 ). DEVRİMLER, KAOS VE İSTİKRAR ARAYIŞLARI İÇİNDE LİBYA: TARİHSEL VE YAPISAL BİR ANALİZ. ULUSLARARASI AFRO-AVRASYA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ , 67.

 

 

 

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul