İlim ve Medeniyet

OSMANLI DEVLETİ’NDE VAKIF SİSTEMİ

Osmanlı’da vakıf, bir malın Allah’ın malı olmak üzere ferdî mülkiyetten çıkartarak insanların faydasına sunmaktır. Buradaki iki önemli husustan biri öncelikle vakfedilen şeyin mal olması. Diğer bir unsur ise vakfedilen mal insanların faydasına olmasıdır. Ferdî mülkiyetten çıkarılıp Allah’ın mülkü olarak kabul edilmesiyle vakfedilmiş olunur. 

Vakıf hangi amaç için yapılmışsa o amaç ortadan kalkmadığı müddetçe vakıf olarak hizmet etmesi gerekir. Bu amacın mutlaka insanlarım faydasına olması gerekmektedir. İnsanların faydasına olmayan bir iş için vakıf yapılamamaktadır. Osmanlı’da eğitim, sağlık, sosyal yardım, diyanet, bayındırlık gibi bütün yardımı vakıflar yapmaktaydı. Yolları, hanları, çeşmeleri vakıflar yapmaktaydı. Her mahallenin bir vakfı olup bunların bütün işlerini vakıflar yapmaktaydı. Dolayısıyla Osmanlı bir vakıf medeniyetiydi.

Vakıf sistemi nihai  şeklini Osmanlı’da almıştır. En yaygın biçimde Osmanlı’da bulunmakla beraber Osmanlı’da vakıf sistemi kurumsallaşmanın zirvesindedir.

Vakfın Osmanlı’da meşruiyetini yani hukuki dayanağını hadislerden almaktadır.

Vakıfta iki unsur bulunmaktadır. Bunlardan ilk unsur Asl-ı Vakıftır(Asıl Vakıf). Diğer unsur ise Müessesatı Hayriyedir(Hayır Kurumları). Müessesatı Hayriye’yi finanse eden kaynaklara Asl-ı Vakıf denmektedir. Bunlar arazi, bina, çarşı, han, hamam olabileceği gibi ayrıca Osmanlılar’a has nakit para da olabilir. Vakıf malları normalde gayri menkullerden olmalıdır. Ancak Osmanlı’da para üzerinden vakıflara izin vermişlerdir. Müessesat-ı Hayriye ise: eğitim kurumları, bayındırlık kurumları, dini kurumlar gibi vakıf hangi amaç için kurulmuşsa o amaçı gerçekleştirmeye yönelik faaliyet gösteren kurumlara Müessesat-ı Hayriye denmekteydi.

Asl-ı Vakıf ise taşınabilir ve taşınmaz olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. Ancak asıl vakıf taşınmazlardan oluşmaktadır. Normalde taşınabilir malların vakfı olmamaktaydı. Ancak Osmanlı hukuku içerisinde taşınır malların da vakfedilmesine izin verilmiştir.

Asl-ı Vakıf için yatırımlar yapılmakta ve bunun için iş alanları oluşturulmaktaydı. Bunlar: hanlar,dükkanlar, çarşılar, hamamlar ve tarım arazileridir. Vakıflar arasında en geniş yeri o dönemde tarım arazileri tutmaktaydı.

Vakıfların bir kısmı vezir,sultan, şehzadeler, saltanat ailesine aitti. Çoğunluğu askeri zümreye ait olmakla birlikte diğer küçük bir kısmı ise reayaya aitti.

Vakıflar Osmanlı’da bir çeşit Özer kuruluşlardır. Evkaf Nezareti kurulana kadar idari muafiyete sahipti. Devlet memurlarının bu vakıflara müdahale etme hakkı bulunmamaktaydı. Ancak bu vakıfların bağımsız olduğu anlamına gelmemekteydi. Vakıflar kadılar tarafından denetlenmekteydi. Amacını aşmışsa veya amacına hizmet etmiyorsa bu vakıflar kapatılmaktaydı. Vakıfların Osmanlı’da sayısı tam olarak bilinmemekle beraber 35.000’in üzerinde olduğu varsayılmaktaydı.

Vakfın Osmanlı’da ticari, iktisadi, içtimai, siyasi, eğitim ve kültür açısından toplumsal hayatta görevleri vardı. Vakıflar birer iktisadi kuruluş gibi faaliyet göstermekteydi. Gelir elde edip mülk sahibi olmakta, üretim yapıp istihdam sağlamaktaydı. Bunlardan kazanç elde edip kendi faaliyet alanlarında kullanmaktaydılar. Dolayısıyla vakıfların toplum açısından önemli iktisadi işlevleri bulunmaktaydı. Toplum tabakalarının bir araya gelip kaynaşmasını da sağlıyordu. Ayrıca ekonomik faaliyetleri vakıfların kontrolündeydi.

OSMANLI DEVLETİ’NDE SOSYAL YAPI

OSMANLI’DA İMAMLAR VE BİR İMAMIN GÜNLÜĞÜ

OSMANLI DEVLETİ’NDE BİLİMİN ÖNCÜLERİ

OSMANLI DEVLETİ’NDE DİPLOMASİ

 

Exit mobile version