İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Mimari çoğu zaman bir toplumun neye taptığını, neye güvendiğini ve neyi hayal ettiğini gösterir. Mabetler ibadetin mekânı olabilir; ama saraylar, güç, düzen ve arzunun mimariye dökülmüş biçimidir. Abbâsî halifesi Harun Reşid’in sarayları, İslam mimarlık tarihinde sadece devlet erkânını barındıran mekânlar değil, aynı zamanda sekülerleşmeye açılan ilk büyük mimarî jestlerdir. Çünkü bu yapılar, doğrudan Tanrı için değil; insanın arzuları, temsil biçimleri ve dünyevî ihtişamı için inşa edilmiştir. Ve bu yüzden, İslam dünyasında sultana ait olanın kutsal olanla ne kadar yakın durduğu, işte bu saraylarda şekillenmeye başlamıştır.
Harun Reşid (hükümdarlığı: 786–809), Abbâsî hilafetinin politik, kültürel ve sanatsal zirvelerinden birini temsil eder. Binbir Gece Masalları’nda efsaneleşen şahsiyeti kadar, Bağdat’ta kurduğu saraylar da zamanla efsaneye karışmıştır. Ancak tarihsel belgeler, onun saltanatının yalnızca edebiyat ve lüksle değil; çok güçlü bir mimari vizyonla da yoğrulduğunu gösterir. İbn Haldun’a göre, Harun Reşid “devleti yalnızca idare etmedi, onu sahneledi”1. Bu sahne, büyük oranda taşla kurulmuştur.
Bağdat’ta inşa edilen ve “Dârü’l-Hilâfe” olarak adlandırılan merkezî saray kompleksi, Abbâsîlerin seküler mekân üretiminde ulaştığı ilk büyük doruktur. Bu saray, yalnızca idari değil; aynı zamanda törensel, sanatsal, eğlenceye açık alanlarıyla kutsaldan ayrışmış bir mimarî alan üretmiştir. Ünlü tarihçi al-Ya‘kūbī, bu sarayın içinde "altınla kaplı salonlar, yıldızlı kubbeler, duvarları halı gibi işlenmiş bahçeler" olduğundan söz eder2. Bu tarifler, bir mabedin değil; bir iktidar hayalinin inşasıdır.
Harun Reşid’in saraylarında en dikkat çekici unsur, iç ve dış arasındaki geçişlerin keskinliğidir. Mescit ya da medrese mimarisinde içe dönük bir kapalılık varken, bu saraylarda dışa açılan avlular, yüksek duvarlarla çevrilmiş bahçeler ve havuzlarla süslenmiş boşluklar, kontrollü bir teşhir mekânı oluşturur. Burada amaç ibadet değil; izlenmek, gösterilmek, ağırlamak ve etkilemektir.
Ünlü sanat tarihçisi Oleg Grabar, Abbâsî saray mimarisinin bir tür "seküler harem estetiği" oluşturduğunu ileri sürer3. Grabar’a göre, bu yapılar halkı değil; seçkinleri, Tanrı'yı değil; iktidarı yüceltmek için tasarlanmıştır. Bu fark, yalnızca malzemede değil; mekânın kurgusunda da kendini gösterir. Harun Reşid’in inşa ettirdiği saraylarda taş ve tuğla birlikte kullanılır; duvarlar zengin figüratif fresklerle süslenir. Bu da, klasik İslam sanatındaki resim yasağının saray sınırlarında nasıl esnediğini açıkça ortaya koyar.
Bağdat dışında, özellikle Rakka’daki yazlık sarayı — Dârü’s-Salâm — ise daha net bir seküler örnektir. Bu sarayda yer alan av sahneleri, hayvan figürlü taş kabartmalar ve şarap içilen ziyafet alanları, Harun Reşid’in dünyasında kutsalla dünyevî olanın bilinçli bir ayrıma tabi tutulduğunu gösterir. Bu yapılar, bir yandan hilafetin gücünü sergilerken, diğer yandan Tanrısal temsilin dışına çıkarak insanî olanın estetikle kurduğu bağı yansıtır.
Harun Reşid’in sarayları, yalnızca yönetsel merkezler değil; aynı zamanda mimariyle kurulan temsiliyet alanlarıdır. Sarayın kendisi, halifenin gözükmediği ama gücünün hissedildiği bir sahne olarak kurgulanır. Batılı tarihçi Hugh Kennedy’nin ifadesiyle, Abbâsî sarayı “bir kişinin değil, bir çağın tahayyülünü yansıtan mekândır”4. Bu tahayyül, yalnızca yönetim biçimini değil; mimarî aracılığıyla kamusal estetik algısını da şekillendirmiştir.
Modern tarihçiler, Harun Reşid döneminin seküler mimarisini yalnızca lüks ve israf üzerinden okuma eğilimindedir. Ancak bu yorumlar, İslam mimarisinin saray gibi mekânlarda nasıl bir dünyevî estetik oluşturduğunu görmezden gelir. Harun Reşid’in sarayları, kendinden sonra gelen Eyyubî, Memlûk ve Osmanlı saray mimarilerinin hem kütle organizasyonu hem de mekân işlevi açısından öncüsüdür.
Ve belki de bu yüzden Harun Reşid’in sarayları yalnızca bir zamanın yapıları değildir. Onlar, mimariyle kurulan seküler bilinç eşiklerinin ilk örnekleridir. Dini yapılar içe çekerken, bu saraylar dışa açılır. Camiler Tanrı’yı ararken, bu saraylar iktidarı sergiler. Ve bu sergileyiş, sadece gösterişli değil; bilinçlidir.
Alıntı
Davut Ufuk Erdoğan
Yorum Yaz