AYŞE NUR HANIM İLE ÜRDÜN'DE ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR RÖPORTAJ

YABANCI DİL RÖPORTAJ ARAPÇA

Çok Değerli Ayşe Nur Hanım ile Ürdün'de Arapça Eğitimine Dair Keyifli bir Röportaj Gerçekleştirdik.

Ozan Dur: Söyleşi talebimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim Hocam. Öncelikle kendinizi tanıtabilir misiniz?

Ayşe Nur Türk: Öncelikle bu güzel söyleşi davetiniz için ben teşekkür ederim. Adım Ayşe Nur Türk. İstanbul’da yaşıyorum. Aslen Kayseriliyim. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi İngilizce Mütercim ve Tercümanlık bölümünden mezun oldum. Lisans eğitimim süresince dil öğrenimi, çeviri teknikleri ve kültürel iletişim alanlarında yoğun bir eğitim aldım. Bunun yanında yeni diller öğrenmeye özel bir ilgim var. İngilizce ile başlayan dil serüvenim Arapça ile devam ediyor. Bu ilgimi hem resmi dil kurslarıyla hem de gönüllü faaliyetlerle geliştirdim.

Şimdiye kadar çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım; gönüllü çalışmalar yürüttüm, sosyal medya içerikleri ürettim ve öğretmenlik yaptım. Aynı zamanda profesyonel olarak çeviri ve içerik üretimi alanlarında çalıştım. Şu anda da Arapça dil becerilerimi derinleştirmek ve akademik hedeflerime ulaşmak için yurt dışında dil eğitimi almaya devam ediyorum.

OD: Hocam Ürdün seyahati nasıl başladı? Gitmeden önce neler hayal ediyordunuz ve neler buldunuz?

Ayşe Nur: Açıkçası daha önce “Ürdün’e gideyim, Arapça öğreneyim.” gibi bir planım hiç olmamıştı. Sadece dil öğrenmeye karşı bir hevesim vardı; ama bu heves nereye varır, nasıl şekillenir, bilmiyordum.

Sonrasında kıymetli bir hocamın vesilesiyle Ürdün’de bir aylık Arapça eğitimi programıyla karşılaştım. “Neden olmasın?” dedim. Çünkü bir dilin yerinde öğrenilmesinin, o dili kalıcı ve etkili şekilde öğrenmenin en doğru yolu olduğuna inanıyorum. Bir dil öğrenilecekse, o dilin konuşulduğu ülkede yaşamak gerektiğini düşünüyorum.

Tabii bu bir aylık program, benim gibi ailesine çok bağlı bir genç için oldukça uzun ve korkutucu geliyordu. Ailesiz, tek başına, ilk yurt dışı deneyimimdi. Hem ailem hem de ben, bu bir ayın sonunda Arapçayı öğrenip döneceğimi planlıyor ve düşünüyorduk. Ama işler düşündüğümüz gibi gitmedi.

Açıkça itiraf etmem gerekirse; bir ay, herhangi bir dili öğrenmek için—hele de yurt dışında—kesinlikle yeterli değil. Bir ayda ancak o ülkeye, ortamına, fiziki şartlarına alışabiliyorsunuz. Asıl öğrenme süreci, ancak ondan sonra başlıyor. Giderken bir ay gözüme çok uzun gelmişti; ama buraya geldiğimde zamanın ne kadar hızlı geçtiğini ve bu sürenin aslında hiç de yeterli olmadığını fark ettim.

Her ne kadar beni maddi ve manevi olarak zorlayan bir süreç olsa da elhamdülillah Rabbim nasip etti; “bir ay” diye çıktığım yolda, bugün bir yılı geride bırakmış bulunuyorum.

Tabii ki gelmeden önce, aileden uzak olmanın getirdiği bir tedirginlik ve farklı bir kültüre sahip ülkede yaşamanın getirdiği bilinmezlikler vardı. Ancak Rabbim, ilim yolundaki öğrencinin işini gerçekten kolaylaştırıyormuş. Ben bunu bizzat yaşadım ve onayladım.

Geldiğim ülkenin Orta Doğu’da bulunması sebebiyle çevremde bazı insanlar güvenlik konusunda endişeliydi. Ancak ben de buraya gelince öğrendim ki Ürdün, Orta Doğu’nun en güvenli ülkelerinden biri olarak biliniyor—ve gerçekten de öyleymiş.

OD: Hocam Ürdün Arapça öğrenmek isteyenlerin uğrak mekanı, Lokasyon olarak Ürdün’ün Arapça öğrenme merkezi olması hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Ürdün bu işlev ile nasıl öne çıktı?

Ayşe Nur: Evet, gerçekten de Ürdün, özellikle son yıllarda Arapça öğrenmek isteyenlerin en çok tercih ettiği ülkelerden biri hâline geldi. Bence bunun birkaç önemli sebebi var.

Öncelikle Ürdün'de konuşulan Arapça, gramer açısından Fusha’ya yani klasik Arapçaya oldukça yakın. Sokakta duyduğunuz Arapça ile derslerde öğrendiğiniz arasında büyük bir uçurum olmuyor. Bu da dili öğrenme sürecinde büyük kolaylık sağlıyor. Aynı zamanda buradaki eğitim kurumları, özellikle yabancı öğrencilere yönelik hazırladıkları programlarla oldukça sistemli ve etkili bir dil eğitimi sunuyor. Kurslardaki öğretim kadrosu Arapçayı öğretme konusunda gerçekten uzman kişilerden oluşuyor. Benim en hoşuma giden kısım ise dil eğitimi sadece sınıf içinde kalmıyor; sosyal hayatta, sokakta, markette de pekiştiriliyor.

Ayrıca lokasyon olarak da Ürdün çok avantajlı bir yerde. Hem tarihi ve kültürel olarak zengin bir ülke, hem de coğrafi olarak İslam dünyasının merkezine yakın bir konumda. Bu da Ürdün’ü Arapça öğrenmek isteyenler için daha cazip kılıyor. Üstelik, Ortadoğu’daki siyasi istikrarsızlıklara rağmen, Ürdün hâlâ güvenliğini koruyabilen nadir ülkelerden biri. Bu da özellikle aileler ve ilk kez yurt dışına çıkan öğrenciler için büyük bir güvence oluşturuyor.

Ben de bizzat burada öğrenim gören biri olarak söyleyebilirim ki Ürdün, sadece dil öğrenmek için değil, aynı zamanda kültürel ve manevi anlamda da çok şey kazandıran bir yer. Bu yüzden Arapça öğrenmek isteyen herkesin yolunun bir şekilde buraya düşmesi boşuna değil, gerçekten kıymetli bir tercih oluyor.

OD: Ürdün’de eğitim alırken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Ayşe Nur: Elbette oldu. Her yeni başlangıç gibi Ürdün’de eğitim almak da başta bazı zorluklar barındırıyordu. Açıkçası, aileme çok düşkün biri olmadığımı sanırdım. Ancak gurbet hayatı bambaşkaymış. İlk kez ailemden bu kadar uzun süreli uzak kalınca bunu çok derinden hissettim.

Dil açısından bakıldığında da her ne kadar Arapça öğrenme amacıyla gelmiş olsam da günlük hayatta karşılaştığım farklı ağızlar ve yerel kelimeler ilk başta beni oldukça zorladı. Kitaplarda öğrendiğimle sokakta duyduğum Arapçanın her zaman birebir örtüşmemesi bazen moral bozucu olabiliyordu. Ancak zamanla bu farklara alışıyor, kulak dolgunluğu kazanıyor ve kelime dağarcığını genişletiyorsunuz.

Bunların yanında, farklı bir ülkede yaşamanın maddi yönü de başlı başına bir zorluktu. Kur farkı, yaşam masrafları, eğitim ücretleri derken insanı hem plan yapmaya hem de tasarrufa mecbur bırakan bir süreçti. Ama bu zorluklar bana sadece Arapçayı değil; sabretmeyi, çözüm üretmeyi, uyum sağlamayı ve tek başına ayakta kalmayı da öğretti.

Yani her ne kadar zorlayıcı bir süreç olsa da bu zorluklar aslında sürecin en öğretici kısmıydı. Şimdi geriye dönüp baktığımda, o zor anların bile bana çok şey kattığını görebiliyorum. O yüzden “zor muydu?” sorusuna cevabım: Evet, zordu ama çok kıymetliydi.

OD: Aldığınız eğitimi ve kullanılan kaynakları anlatabilir misiniz? Bir kitap üzerinden mi işleniyor dersler? Aldığınız dersleri okuyucularımıza anlatabilir misiniz?

Ayşe Nur: Ürdün’e ilk gelişim bir aylık bir programla oldu demiştim ve daha önce anlaşılmış olan Al Mujam Arabic Institute adlı dil kursuna kaydoldum. Ancak bu kursta toplamda iki ay eğitim aldım. Bu iki aylık süreçte, derslerden çok kursun düzenlediği geziler, tanıtım programları ve sosyal etkinlikler sayesinde Ürdün'e ve buradaki yaşama alışma noktasında önemli kazanımlar elde ettiğimi söyleyebilirim. Asıl yoğun ve sistemli eğitim sürecim ise bu iki ayın ardından başladı.

Farklı bir eğitim ortamı görmek istediğim için kurs değiştirdim ve Qasid Arabic Institute’ye başladım. Açıkça söylemeliyim ki, Qasid’in gerçekten çok oturmuş, sistemli ve etkili bir eğitim yapısı var. Türkiye’deki dil kurslarında olduğu gibi burada da kur sistemi uygulanıyor. Toplamda 1’den 7’ye kadar seviyeler bulunuyor ve her kur yaklaşık 3 ay sürüyor. Ben bu kursa 3. kurdan başladım.

İlk üç kurda genellikle temel ama kapsamlı bir gramer eğitimi alınıyor. Bu süreçte, tek bir ana kitap üzerinden ilerleniyor ve kitap çeşitli okuma parçaları, gramer konuları ve iletişim becerileriyle destekleniyor. Ayrıca öğretmenler her kurda ek materyallerle eğitimi zenginleştiriyor. 4. kurdan itibaren ise sistem ikiye ayrılıyor: Media ve Issue adlı iki ana ders seçeneği sunuluyor.

Herhangi bir dersi almak zorunlu değil; ama her iki dersin de oldukça faydalı olduğunu söyleyebilirim. Media dersi, haber videoları, röportajlar ve günlük iletişimde kullanılan kavramlar üzerinden ilerliyor. Medya Arapçasına hâkimiyet kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda sokakta ya da sosyal hayatta iletişimi büyük ölçüde kolaylaştırıyor. Müfredatı tamamen gerçek hayatla uyumlu. Okuma, dinleme, yazma ve sunum gibi dört temel beceri bu ders aracılığıyla etkili bir şekilde gelişiyor.

Issue dersi ise Media dersine göre biraz daha klasik Arapçaya yakın bir yapıda. Okuma ağırlıklı bir ders diyebilirim. İçerik olarak biraz daha edebi metinler ve entelektüel konular üzerine yoğunlaşılıyor. Bu derste kullanılan Arapça, Kur’an ve klasik metinlere yaklaşım açısından da oldukça faydalı. Bu dersi tercih etmek, özellikle Kur’an’ı anlamak ve derinlikli Arapça öğrenmek isteyenler için çok yerinde bir tercih olabilir.

Her hafta kitaptan yeni üniteye başlanıyor yeni kelimeler öğreniliyor ve o hafta boyunca yapılan tüm okuma, yazma, konuşma ve sunum etkinliklerinde bu kelimeler aktif olarak kullanılıyor. Bu yöntem sayesinde sadece teorik olarak değil, pratikte de o kelimeleri zihninizde oturtuyorsunuz.

Eğitim sistemi oldukça şeffaf. Her haftanın, her ayın planı önceden belirlenmiş oluyor. Ne işleyeceğinizi, hangi ödevin ne zaman teslim edileceğini biliyorsunuz. Ödev ve sınav süreçleri Canvas isimli çevrim içi platform üzerinden yürütülüyor. Bu da öğrencinin sınıf dışında da kendi öğrenme sürecini yönetmesini kolaylaştırıyor.

OD: Gitmeden önce alınacaklar listesi hazırladıysanız onu bizimle paylaşabilir misiniz?

Ayşe Nur: Şu anda Ürdün’de bir yurtta kalıyorum ve genel olarak temel ihtiyaçlarım karşılanıyor. Yemek, temizlik, barınma gibi temel hizmetler yurt tarafından sağlandığı için ekstra bir yük oluşturmuyor. Zaten bir yurda yerleşecekseniz aşağı yukarı neler getirmeniz gerektiğini tahmin edersiniz; fakat yurt dışı uçuşu olduğu için sınırlı eşya getirme mecburiyeti biraz belirleyici oluyor.

Ayrıca burada ne kadar süre kalacağınıza göre getireceğiniz eşyalar da değişebilir. Eğer kısa süreliğine geliyorsanız çok fazla eşya getirmenize gerek yok. Uzun süreli kalacaksanız da burada eksiklerinizi tamamlamanız mümkün çünkü Ürdün'deki marketlerde alım gücü oldukça yüksek ve temel ihtiyaç sayılabilecek sabun, şampuan, tuvalet kâğıdı, mutfak gereçleri gibi birçok ürünü kolaylıkla temin edebiliyorsunuz.

Bu yüzden, gelirken yanınıza sadece ilk birkaç gün sizi idare edecek kadar temel eşya almanız yeterli olur. Geri kalan ihtiyaçlarınızı buradan tamamlamak hem daha pratik hem de daha az yorucu olacaktır.

Yaz aylarında Ürdün’e gelecekler için: Hava oldukça sıcak oluyor, bu yüzden ince kıyafetler, şapka, güneş gözlüğü ve güneş kremi getirmelerini öneririm. Gezerken serin kalmak için termos çok işe yarıyor.

Bunun yanında, sağlık sektörü Ürdün’de oldukça pahalı. Bu yüzden özellikle sık kullanılan ilaçlardan, baş ağrısı, mide rahatsızlıkları, grip belirtileri gibi, yanınızda temel birkaç ağrı kesici ve ilaç getirmeniz iyi olur.

OD: Hocaların Türkiye’den gelen öğrencilere bakışı nasıl ve bu konuda neler hissettiniz?

Ayşe Nur: Genel olarak Ürdün’deki hocaların Türkiye’den gelen öğrencilere karşı bakışı oldukça olumlu. Hocalar Türkiye'yi hem kültürel hem de tarihî açıdan yakından tanıyorlar ve Türkleri gerçekten çok seviyorlar. Birçoğu Türkiye’ye gitmiş ya da gitmek istiyor; Türk dizilerini izleyen, Türk yemeklerine ilgisi olan pek çok hocam oldu. Bu da bize karşı ayrı bir yakınlık hissi oluşturmalarına vesile oluyor.

Derslerde de bu ilgi hissediliyor. Sabırlı, destekleyici ve motive edici bir tutum sergiliyorlar. Ayrıca Türk öğrencilerin genelde çalışkan ve azimli olması da hocaların gözünde olumlu bir imaj oluşturuyor diyebilirim.

 

OD: Orada çöl tecrübeniz oldu mu? Olduysa neler hissettiğinizi anlatabilir misiniz?

Ayşe Nur: Evet, Ürdün’deki en unutulmaz tecrübelerimden biri Vadi Rum çölüne yaptığımız geziydi. Uçsuz bucaksız kızıl kumlar, devasa kayalıklar ve gökyüzüyle bütünleşen o eşsiz manzara gerçekten tarif edilemez bir huzur vermişti.

Gün batımını izlemek, kumların üzerinde yürümek, gece karanlığında çöl yıldızlarını seyretmek… Bunlar insanın hem küçüklüğünü hem de Rabb’in kudretini hissettiği anlar. Sessizlik, sadelik ve doğallık… Çölde tam anlamıyla içe dönüyorsunuz. Kalabalıklardan, şehir hayatının karmaşasından uzak, sadece doğayla baş başasınız.

Orada bedevi çadırlarında oturmak, onların kültürünü görmek, yerel yemekleri tatmak da ayrı bir deneyimdi. Vadi Rum bana hem fiziken hem de ruhen çok iyi geldi. Gerçekten sadece bir gezi değil, hayatımda iz bırakan bir tefekkür yolculuğuydu diyebilirim. Kesinlikle görülmesi gereken yerlerden birisi.

OD: Okulda Fusha öğretilir ve konuşulurken sokakta lehçe konuşuluyor. Lehçe de öğrenebildiniz mi? Yüksek Eğitimin dili hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Ayşe Nur: Kurslarda genellikle Fusha öğretiliyor ve derslerde bu dil kullanılıyor. Ben de eğitim dilimi Fusha olarak seçmiştim. Ancak kurslarda isteyenler için lehçe (Ammice) dersleri de vardı ama ben özel olarak bu dersi almadım. Lehçeyi daha çok günlük hayatın içinde, sokakta öğrendim diyebilirim.

Market, banka, eczane gibi yerlerde ya da otobüste, takside insanların konuşmalarını duyarak yavaş yavaş anlamaya başladım. Özellikle Arap arkadaşlar edinmek bu konuda çok etkili oldu. Onlarla sohbet ettikçe ve daha çok vakit geçirdikçe, lehçeye kulağım alıştı. İlk başta sadece duydum, sonra tahmin ettim, derken 5-6 ay sonra artık konuşmalara karşılık verebildiğimi fark ettim. Bir yılın sonunda ise lehçeyi büyük oranda anlar hale geldim.

Ayrıca, derslerde seviye yükseldikçe hocaların da Fusha ile lehçeyi karıştırarak konuşmaya başladılar. Bu da kulak alışkanlığı kazanmada faydalı oldu. Yani sadece sınıf ortamında değil, sokakta, pazarda, toplu taşımada bile eğitim devam ediyor aslında. Bu yönüyle Ürdün'de olmak dil öğrenme sürecini doğal bir şekilde hızlandırıyor diyebilirim.

OD: Ulaşım, güvenlik, barınma, yiyecek ve giyecek konusundaki düşünceleriniz ve tecrübeleriniz neler oldu?

Ayşe Nur: Ulaşım konusunda Ürdün’de en yaygın yöntem taksi. Başta biraz zorlayıcı gelse de zamanla pazarlık yapmayı öğreniyorsunuz ve uygun fiyatlarla yolculuk etmek mümkün oluyor. Bunun dışında İstanbul’daki metrobüs mantığında işleyen, belirli bir güzergâhta düzenli çalışan bir otobüs hattı da mevcut. Özellikle Amman çevresinde bu sistemle oldukça rahat ve ucuz bir şekilde ulaşım sağlanabiliyor. Ayrıca Türkiye’deki dolmuşlara benzer yerel minibüsler de var. Bu minibüsler otobüse göre daha uygun fiyatlı ve sizi gerçekten Ürdün halkının arasına sokan, kültürel gözlem yapabileceğiniz bir ortam sunuyor.

Güvenlik konusuna gelirsek; açıkçası gitmeden önce benim de tedirginliklerim vardı. Ancak inanır mısınız, bir yıldır buradayım ve başıma olumsuz bir şey geldi diyerek anlatacağım tek bir olay bile yaşamadım. Özellikle Türk olduğumuzu duyan insanlar çok sevecen ve saygılı yaklaşıyor. Ben Amman’da yaşıyorum ve bulunduğum çevre gayet sakin, düzenli ve güvenilir. Bu yönüyle Ürdün’ün Ortadoğu’daki en güvenli ülkelerden biri olduğu yönündeki söylemlerin ne kadar doğru olduğunu tecrübe etmiş oldum.

Barınma konusunda ise burada Maarif Vakfı’na ait Türk kız yurdunda kalıyorum. Yurtta temel ihtiyaçlar karşılanıyor; temizlik, güvenlik, internet gibi olanaklar mevcut ve bu da aileden uzak yaşayan bir öğrenci için büyük bir konfor sağlıyor. İçimiz rahat diyebilirim. Yemek konusunda da yurtta sabah kahvaltısı ve akşam yemeği mevcut, ücretin içine dahil. Yemekler Türk bir aşçı tarafından hazırlanıyor, dolayısıyla çok tanıdık lezzetler çıkıyor karşınıza. Elbette annemin yemekleri gibi değil ama yine de yabancılık çekmeden, lezzetli bir şekilde karnınızı doyurabiliyorsunuz.

Bunun dışında ben şahsen Arap mutfağına oldukça ilgiliyim. Ürdün mutfağı genellikle baharatlı ve ağır olur diye bilinir, bu yüzden herkes sevmeyebiliyor ama ben severek yediğim için dışarıda da rahatça yemek yiyebiliyorum. Özellikle Arap arkadaşlarımın evlerine davet edildiğimde yerel lezzetleri tatma fırsatım oldu ve bu kültürel yönü çok kıymetli buluyorum.

Giyim konusunda ise Ürdün’de kıyafet seçenekleri geniş ancak kalite anlamında Türkiye’ye göre biraz zayıf kalabiliyor. Kendi adıma konuşmam gerekirse, kıyafet alışverişi konusunda Türkiye’nin gerçekten bir adım önde olduğunu burada bir kez daha anlamış oldum.

OD: Türkiye’den bir yıl eğitim alıp gittikten sonra ne gibi kazanımlar elde ettiniz?

Ayşe Nur: Arapça öğrenmeye aslında Korona döneminde başlamıştım. Türkiye’de bir yıl boyunca oldukça yoğun bir eğitim aldım, fakat dili pratikte kullanma fırsatım pek olmadı. Bu yüzden o dönemde öğrendiklerimi zamanla unutmuş sayılırım. Ürdün’e geldiğimde, başlangıç seviyesinin biraz üstünde ama çok da güçlü olmayan bir Arapçam vardı diyebiliriz.

Burada geçirdiğim süre boyunca fark ettim ki, Arapça gerçekten yaşanarak öğrenilen bir dil. İlk üç ay unuttuğum dilin geri hafızama yerleşmesiyle geçti. Öğrendikçe öğreniyor ve dili kullanmaya başlıyordum. Günlük hayatta, sokakta, insanlarla doğrudan iletişim kurarak gelişiyor. Bu yüzden gelecek olanlara şunu kesinlikle tavsiye ederim: Sıfırdan Arapça ile gelmek zaman kaybı ve maddi açıdan da zorlayıcı olur. Temel gramer ve kelime bilgisini Türkiye’de en azından az da olsa oturttuktan sonra buraya gelmek hem süreci hızlandırır hem de masrafları daha verimli kullanmanızı sağlar. Böylece Ürdün’deki eğitiminiz çok daha verimli ve etkili olur.

OD: Türkiye ile Ürdün kurumlarında Arapça eğitimlerini kıyaslayabilir misiniz?

Ayşe Nur: Hem Türkiye’de (İstanbul’da) hem Ürdün’de en iyi kurs denilebilecek yerlerde eğitim alan birisi olarak bu karşılaştırmayı elbette yapabilirim diye düşünüyorum.

Türkiye’de Arapça eğitimi genellikle temel gramer ve kelime bilgisi üzerine yoğunlaşırken, daha çok akademik bir çerçevede ilerliyor. Dersler genellikle teorik ve kitap odaklı oluyor; sınıf ortamı disiplinli ama bazen pratiğe yönelik imkanlar sınırlı kalabiliyor. Çok kaliteli aslen Arap hocalardan eğitim alıyorsun, dersler kaliteli işleniyor ancak ders bittikten sonra Arapça da bitiyor. Ne sokakta ne evde muhatap olduğun kişi kalmıyor. Bu nedenle dili günlük hayat içinde kullanma fırsatı pek olmuyor.

Ürdün’de ise Arapça eğitimi tamamen farklı bir boyutta yaşanıyor. Eğitim sistemleri daha uygulamalı, seviyelere göre düzenlenmiş ve günlük iletişim becerilerine büyük önem veriliyor. Burada Arapça her yerde seninle. Sadece sınıfta değil, sokakta, pazarda, arkadaş çevresinde dil günlük yaşamın bir parçası haline geliyor. Ayrıca kurslar sosyal aktivitelerle desteklenerek, öğrencilere dili yaşatma ve kültürü doğrudan deneyimleme imkânı sunuyor.

Kısacası Türkiye’de sağlam bir temel oluşturuluyor, ama Ürdün’de bu temeli pratiğe dönüştürüp, dili yaşam boyu kullanabileceğiniz hale getiriyorsunuz. İki ülkenin eğitimi birbirini tamamlayan ve farklı deneyimler sunan süreçler olarak değerlendirilebilir.

OD: Arapça öğrenenlerin imkânları varsa Ürdün’e eğitim amaçlı gitmelerini tavsiye eder misiniz?

Ayşe Nur: Arapça öğrenenlerin imkânları varsa kesinlikle Ürdün’e eğitim amaçlı gitmelerini tavsiye ederim. Çünkü baştan beri dediğim gibi burada dil sadece teoride kalmıyor, günlük hayatın her alanında aktif olarak kullanılıyor. Bu da dilin kalıcı ve etkili bir şekilde öğrenilmesini sağlıyor. Ayrıca Ürdün, güvenli ve öğrenci dostu bir ortam sunuyor. Eğitim kurumları iyi organize edilmiş ve öğrencilere destek oluyor.

Tabii ki herkes için yurtdışına gitmek maddi ve manevi açıdan kolay olmayabilir, ancak imkânınız varsa Ürdün’de geçireceğiniz zaman dil becerilerinizi hızla geliştirmenize ve kültürel anlamda çok şey kazanmanıza olanak tanır. Türkiye’de aldığınız temel eğitimi burada pratiğe dönüştürmek için kesinlikle harika bir fırsat.

OD: Sizin söylemek istedikleriniz ve eklemek istediklerinizi de belirtmek isteriz Hocam?

Ayşe Nur: Benim söylemek istediğim en önemli şey, bir dili öğrenmenin sadece kitaplardan ve sınıflardan ibaret olmadığıdır. Dil, yaşanarak öğrenilir; kültürle, insanlarla kurulan bağlarla anlam kazanır. Ürdün’de geçirdiğim süre bana bunu çok net gösterdi. Zorlukları oldu elbette, ama inanın her zorluk beraberinde büyük bir tecrübe ve olgunluk getirdi.

Ayrıca, Arapça öğrenmek isteyen herkese sabırlı olmalarını, yılmamalarını ve mümkünse yerinde eğitim imkânlarını değerlendirmelerini tavsiye ederim. Çünkü dil öğrenme süreci zaman alan bir yolculuk; ama sonunda emeğinizin karşılığını mutlaka alıyorsunuz.

OD: Ürdün’de Arapça eğitimine dair sizinle yapmış olduğumuz bu söyleşinin son kısmında neler söylemek istersiniz Hocam?

Ayşe Nur: Ürdün’deki Arapça eğitimim boyunca edindiğim en önemli derslerden biri, hedefin ve amacın ne kadar net ve güzel olduğunun, zorlukların üstesinden gelmeyi ne kadar kolaylaştırdığıdır. Çünkü insanın kalbinde güçlü bir amaç varsa, karşısına çıkan engeller küçülür, sabır ve gayret artar. Ayrıca, ilim yolunda olan bir talebe olarak, Allah’ın her daim yanında olduğunu bilmek de büyük bir güç ve motivasyon kaynağıdır.

Bu yüzden Arapça öğrenme yolunda olan herkese, öncelikle niyetlerini ve hedeflerini iyi belirlemelerini tavsiye ederim. Güzel bir amaç hem öğrenme sürecini anlamlı kılar hem de yol boyunca karşılaşılabilecek zorluklara daha kolay katlanmamızı sağlar.

Son olarak Ürdün’de dil öğrenmek sadece bir bilgi edinme süreci değil, aynı zamanda hedefe odaklanarak sabırla ilerlenen bir yolculuktur. Bu yolculukta başarı, amacımızı net tutmak ve Allah’ın yardımına güvenmekle başlar.

Ozan Dur

 

Ozan Dur
Ozan Dur

Ozan Dur, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun olup, İngilizce, Osmanlıca, Farsça, Arapça ve İbranice öğrenerek dil alanında uzmanlaştı. Humboldt Üniversitesi, İmam Humeyni Üniversit ...

Yorum Yaz