TÜRKİYE-İSRAİL SAVAŞI MÜMKÜN MÜ? OLASI SONUÇLAR VE İKİ ÜLKENİN KAPASİTELERİ ÜZERİNE BİR ANALİZ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Ortadoğu’da yükselen gerilim, özellikle İsrail medyasındaki Türkiye karşıtı söylemlerle yeni bir psikolojik harp boyutuna taşınmış durumda. Türkiye’nin insan gücü ve İHA/SİHA ağırlıklı caydırıcılığı ile İsrail’in ileri teknolojiye dayalı üstünlüğü, olası bir çatışmayı daha çok Suriye sahasında vekâlet savaşı haline getirebilir. Belkide sıradaki hedef İstanbul ya da Ankara olabilir.

Giriş

Son dönemde Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, bölgesel dengeleri her zamankinden daha kırılgan hale getirdi. Gazze’de süren İsrail saldırıları, Katar’a yönelik provokatif saldırılar ve İsrail medyasında Türkiye’ye karşı giderek artan düşman söylemi, kamuoyunda “Türkiye-İsrail savaşı mümkün mü?” sorusunu sıkça gündeme taşımaya başladı. Özellikle son haftalarda İsrail’in önde gelen medya organlarında Türkiye’yi hedef alan haberlerin ve yorumların artması, psikolojik harp yöntemlerinin devreye sokulduğunu gösteriyor. Bu durum, İsrail tarafında Türkiye’nin olası bir “düşman” olarak konumlandırılmaya veya bu söylemin güçlendirilmeye çalışıldığının işareti.

Peki, böyle bir savaş gerçekten mümkün mü? Eğer gerçekleşirse, sonuçları bölgesel ve küresel ölçekte neler doğuracaktır?

Psikolojik Harbin Yükselişi

İsrail medyasındaki söylem dikkate alındığında, Türkiye’ye yönelik düşman algısının sistematik şekilde inşa edilmeye çalışıldığı görülüyor. Katar’a yapılan saldırının ardından, bazı İsrailli siyasi aktörlerin “sıradaki hedef İstanbul ya da Ankara olabilir” yönünde açıklamalar yapması, aslında sadece bir tehdit değil, aynı zamanda kamuoyunu psikolojik olarak hazırlama çabası. Bu söylem, İsrail’in sadece askeri değil, diplomatik hatta medya gücünü de kullanarak Türkiye’yi baskı altına almak istediğini ortaya koyuyor.

   Türkiye ise bu süreçte sessiz değil. Özellikle Gazze’de yaşanan sivil kayıplara dikkat çeken sert diplomatik tepkiler ve uluslararası platformlarda yükselen itirazlar, Ankara’yı İsrail’in gözünde daha fazla “rakip-düşman” konumuna getiriyor. Burada kritik soru şu: bu gerilim, fiili bir çatışmaya dönüşebilir mi?

Türkiye’nin Askeri Kapasitesi: Bölgesel Caydırıcı Güç

Türkiye bugün itibarıyla Ortadoğu’nun en büyük kara ordularından birine sahip. Modern zırhlı birlikleri, geniş lojistik kapasitesi ve NATO standardındaki eğitimli personeliyle Türkiye, sadece bölgesel değil, küresel ölçekte de caydırıcı bir kara gücü konumunda.

Türkiye’nin saha kapasitesi iki ana açıdan ele alınmalıdır: (A) klasik kara ve deniz gücü, (B) son yıllarda stratejiye entegre edilen ileri teknoloji unsurları (İHA/SİHA, elektronik harp, yerli uzun menzilli hava savunması).

  1. Kara ve Deniz: Türkiye, NATO içinde en büyük düzenli kara kuvvetlerinden birine sahip; lojistik, ikmal ve insan kaynağı bakımından bölgesel bir üstünlük kurabilir. Donanma açısından da Doğu Akdeniz’de caydırıcı kuvvet unsurlarına ulaşmış durumda: modern fırkateynler, denizaltılar ve deniz-hava füze kapasiteleriyle sınır ötesi deniz operasyonlarına uygun bir envantere sahip. Bu niceliksel güç, Türkiye’yi bölgesel operasyonlarda (deniz abluka, kıyı vuruları, lojistik destek hatları kesme) etkin kılar.
  2. İHA/SİHA ve İnsansız Hava Gücü: Türkiye’nin insansız platform yatırımı, savaş doktrininde devrim yarattı. Bayraktar TB2 ile başlayan süreç, Akıncı ve 2026’ da envantere alınması planlanan Kızılelma gibi daha gelişkin, hatta hava-hava ve taşıyıcı görev kapasiteli insansız savaş uçaklarıyla büyük bir sıçrama gösteriyor. Kızılelma’nın menzili, taşıma kapasitesi ve aviyonik yetenekleri, Türkiye’ye düşman sahasında daha baskın, kalıcı vuruş gücü sağlar. Bu, İsrail’in geleneksel hava üstünlüğüne karşı yeni bir denklemdir.
  3. Elektronik harp ve hava savunması: Türkiye’nin elektronik harp yetenekleri -koral gibi- (EW) ve ASELSAN–Roketsan ortaklığıyla geliştirilen SİPER hava savunma sistemi, uzun menzilli tehditlere karşı önemli bir dış kalkan sunar. SİPER, çok katmanlı hava savunma mimarisi içinde Türkiye’nin kritik tesislerini daha korunaklı hale getiriyor; bu da İsrail’den gelecek balistik/sinyal-intensif saldırılara karşı caydırıcılık sağlar.
İsrail’in Askeri Kapasitesi ve Stratejik Üstünlükleri

   İsrail’in ise farklı avantajları var. Her şeyden önce ülke, küçük coğrafyasına rağmen dünyanın en ileri seviye teknolojiye sahip ordularından birine sahip. Küçük coğrafya üzerinde yüksek etkili dağıtım yeteneği, gelişkin hava kuvvetleri (F-35 Adir’ler dahil çok sayıda modern savaş uçağı), deniz-denetim kapasiteleri ve çok katmanlı hava savunmaları Iron Dome Demir Kubbe, David’s Sling, Arrow serileri ve üzerinde çalışılan lazer sistemleri)) ile karakterize ediliyor. İsrail’in hava savunma ağı, ülke içindeki hedefleri koruma konusunda klasik olarak etkilidir; ancak sistemlerin maliyeti/sayınası ve yoğun salvolara karşı hassasiyetleri vardır — yani aşırı doygun saldırılar veya elektronik harp taktikleri ile baskılanabilir.

   Ayrıca İsrail’in nükleer silah kapasitesine sahip olduğu uzun süredir biliniyor, her ne kadar resmi olarak teyit edilmese de. Bu durum, Türkiye dahil hiçbir ülkenin İsrail’le tam ölçekli savaşa girmesini kolay kılmaz. ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz destek de İsrail’in elini güçlendiren bir başka faktör.

Ana farklar — teknoloji vs. ölçek

  • İsrail: Yüksek teknoloji, veri-entegrasyonu, hazır F-35 filoları, gelişkin yerli savunma sanayii.
  • Türkiye: Büyük insan gücü, daha esnek kara kuvveti, İHA/SİHA sürüleri, gelişen yerli uzun menzilli hava savunması.

   Bu iki yapının çarpışması, klasik cephe savaşından ziyade uzun menzilli atışlar, insansız varlıkların sürdürülebilir kullanımı, elektronik harp ve hava savunma kuşatması üzerinden cereyan eder.

Çatışmanın Coğrafyası: En Olası Senaryo Suriye

   Türkiye ile İsrail arasında kara sınırı yok; bu yüzden doğrudan kara harekâtı jeopolitik ve lojistik açıdan mantıksızdır. Ancak Suriye, iki aktör için ortak “çatışma alanı”dır: İsrail uzun süredir Suriye içindeki İran ve Hizbullah hedeflerini ve Esed sonrası toparlanmaya çalışan Şara hükümetinin yönetimindeki stratejik hedefleri vuruyor. Ayrıca SDG/YPG/PYD ye olan desteği de aşikâr. Türkiye ise kuzey Suriye’deki güvenlik ve göç baskısını kontrol etmek için hem askeri varlık hem de Şara hükümetine verdiği güçlü destekle sahada önemli bir rol oynuyor. Suriye hem coğrafi yakınlık hem de güç projeksiyonu açısından çatışmanın doğal sahasıdır. Ayrıca Suriye’deki yeni siyasi denklem Ankara için stratejik öneme sahip. Bu nedenle bir Türkiye–İsrail krizi, büyük olasılıkla Suriye topraklarında vekâlet ve doğrudan operasyon karışımı biçiminde tezahür eder.

   Eğer gerilim büyürse, Türkiye’nin ve İsrail’ in de içine yansıyan 10-15 günlük sınırlı bir çatışma yaşanabilir. Ancak uluslararası sistem, böyle bir sürecin daha fazla uzamasına izin vermez. Çünkü Türkiye de İsrail de Batı ittifakıyla doğrudan bağlantılı ülkeler.

Çatışma Senaryosu: Muhtemel İlk Aşamalar ve Nasıl Tırmanır?

  1. İsrail Kışkırtması: İsrail, stratejik olarak Türkiye’yi sahaya çekmek için Suriye’de “Türk kaynaklı” hedef iddiaları üzerinden hava saldırıları yapabilir veya Türkiye içinde tıpkı Katar’ ın başkenti Doha’da olduğu gibi taktiksel suikast girişimleri yapabilir. Bu tür eylemler karşısında Türkiye mütekabiliyet esasları gereğince misilleme yapar (İHA/SİHA, deniz-füze atışları).
  2. İHA/SİHA sürüleri, Tayfun blok-4 ve EW devresi: Türkiye, insansız sürüler, uzun menzilli balistik füzeler ve elektronik harp ile İsrail’in komuta-kontrol ağını aşındırmaya çalışır; hedefler yüksek değerli noktalar, radarlar ve lojistik merkezleri olur.
  3. Deniz ve füze cepheleri: Doğu Akdeniz’de Türk donanmasının manevraları, İsrail limanlarına ve enerji altyapısına yönelik saldırı denemelerini mümkün kılar; İsrail’in katmanlı hava savunması ile Türkiye’nin SİPER+EW kombinasyonu burada sınanır.
  4. Bölgesel yayılma riski: Hizbullah veya İran destekli grupların devreye girmesiyle çatışma Lübnan ve İran üzerinden çok cepheli bir hal alır; bu adım tırmanmayı hızlandırır ve NATO/ABD müdahalesini zorunlu kılar.
Türkiye-ABD/NATO Denklemi Çıkmazı

Olası bir Türkiye-İsrail çatışmasında en karmaşık tablo, NATO ve ABD faktöründe ortaya çıkar. Türkiye, 1952’den bu yana NATO’nun en stratejik üyelerinden biri. Ancak İsrail her ne kadar NATO üyesi olmasa da, ittifakın fiili müttefiki konumunda ve özellikle ABD üzerinden doğrudan koruma şemsiyesi altında.

Bu noktada kritik soru şudur: Türkiye ile İsrail arasında sıcak bir çatışma yaşanırsa, ABD ve NATO nasıl bir tutum alır?

Bir NATO üyesi olarak Türkiye’ye karşı doğrudan NATO’nun savaş ilan etmesi hukuken ve siyaseten mümkün değildir. NATO’nun 5. maddesi yalnızca bir üye ülkenin dış saldırıya uğraması halinde devreye girer. Ancak Türkiye’nin İsrail’le girişeceği olası bir çatışma, ittifakın resmi güvenlik tanımı dışında kalır. Bu durumda NATO’nun ortak savunma mekanizması işlemez.

Yine de ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz destek, Türkiye’yi zor durumda bırakır. Washington, doğrudan askeri müdahaleye gitmek yerine, Türkiye’ye karşı ağır ekonomik yaptırımlar ve diplomatik baskılar uygulamayı tercih edebilir. NATO içinde ise Türkiye’nin yalnızlaştırılması, hatta üyelik tartışmalarının gündeme getirilmesi ihtimal dahilindedir.

Öte yandan Türkiye de elindeki stratejik kozları kullanarak Batı’ya karşı direnç gösterebilir. Boğazların kapatılması, mülteci kartı ve enerji akışının kesilmesi gibi seçenekler, Batı’nın Türkiye’ye karşı askeri bir cephe açmasını neredeyse imkânsız hale getirir. Burada Rusya faktörü ayrıca kritik bir denge unsuru haline gelir.

Avrupa, Ukrayna savaşı sonrası Rusya’ya karşı NATO’nun birlik içinde kalmasına büyük önem veriyor. Özellikle Trump’ın yeniden yükselen anti-NATO söylemleri, Washington ile Brüksel arasında çatlak yaratırken, Türkiye’nin ittifaktan kopması Batı açısından stratejik bir kâbus senaryosu. Çünkü Türkiye yalnızca Doğu Akdeniz’de değil, Karadeniz’de ve Kafkasya hattında da Rusya’yı dengelemede kilit ülke.

Dolayısıyla Türkiye-İsrail gerilimi, Batı’nın karşısına ikili bir açmaz çıkarır: Bir yandan İsrail’i korumak, diğer yandan Türkiye’yi Rusya’nın kucağına itmemek. Bu çıkmaz, NATO içinde büyük bir stratejik krize yol açabilir.

Sonuç olarak, böyle bir senaryoda “NATO’nun NATO’ya karşı savaşması” resmi düzeyde mümkün görünmez. Ancak pratikte, Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak İsrail ve ABD karşısında yalnız kalması, ittifak tarihinin en büyük krizlerinden birini doğurabilir. Aynı zamanda Türkiye’nin Rusya kartını devreye sokması, Batı’nın manevra alanını iyice daraltır.

Olası Sonuçlar: Ağır Kayıplar ve Küresel Etkiler

   Bir Türkiye-İsrail çatışması, her iki ülkeye de ağır bedeller ödetir. Türkiye, uzun vadede İsrail’e ciddi kayıplar verdirebilir. Ancak İsrail de yüksek teknolojiye sahip hava savunma sistemleriyle ve hava üstünlüğüyle, Türkiye’nin hamlelerini büyük ölçüde etkisizleştirebilir.

   Muhtemelen böyle bir savaş, taraflardan hiçbirinin mutlak galibiyetiyle sonuçlanmaz. İsrail’in coğrafi küçüklüğü nedeniyle alacağı her darbe çok yıkıcı olurken, Türkiye de Batı’dan gelecek ekonomik yaptırımlar ve diplomatik baskılarla zor durumda kalabilir.

Batı Yaptırımları ve Türkiye’nin Jeopolitik Kozları

Türkiye, böyle bir senaryoda Batı’dan ağır ekonomik yaptırımlarla karşılaşabilir. Ancak Ankara’nın elinde de ciddi kozlar var:

  • Boğazları kapatma seçeneği, Karadeniz’in uluslararası ticaretini derinden etkiler. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken, Karadeniz’in NATO ve Rusya arasındaki denge hattı haline gelmesi Türkiye’nin elini güçlendiriyor. Montrö Sözleşmesi çerçevesinde Boğazlar üzerindeki kontrol, Ankara’yı Batı için vazgeçilmez bir aktör yapıyor.
  • Doğalgaz akışını Avrupa’ya kesmek, özellikle kış aylarında ciddi bir kriz yaratır. Türkiye, TANAP ve TürkAkım gibi hatlar üzerinden Avrupa enerji güvenliğinde kritik bir rol oynuyor. Bu hatların kesilmesi, AB’nin Rusya’ya bağımlılığını artırır ki bu Batı için stratejik bir kâbus olur.
  • Mülteci kartı, Avrupa için en büyük kabuslardan biri olmaya devam ediyor. Yeni bir mülteci dalgası, Avrupa’daki iç siyaseti altüst edebilir.
  • Rusya-Ukrayna dengesi, Türkiye’nin Batı karşısındaki en stratejik kozlarından biridir. Ankara, Ukrayna’ya Bayraktar SİHA’ları sağlayarak Kiev’in savunmasında rol oynarken, aynı zamanda Rusya ile ekonomik ve enerji iş birliğini sürdürüyor. Bu çift yönlü ilişki, Türkiye’yi Batı için “vazgeçilmez denge unsuru” haline getiriyor. Batı, Türkiye’yi yaptırımlarla kaybetmek istemez; çünkü bu, Rusya’nın elini güçlendirir ve NATO’nun güney kanadında büyük bir boşluk yaratır.

Dolayısıyla Türkiye, Batı karşısında tamamen eli kolu bağlı bir aktör olmaz. Ancak yine de ekonomik kırılganlıklar, yaptırımların Türkiye üzerinde ciddi etkiler doğurmasını engelleyemez.

Çin, Rusya, Pakistan ve İran’ın Tutumu

Böylesi bir senaryoda Türkiye’nin yanında durabilecek ülkeler arasında Rusya, Çin, Pakistan ve kısmen İran öne çıkıyor;

  • Rusya, Türkiye’yi Batı’ya karşı bir denge unsuru olarak gördüğü için örtülü destek verebilir. Özellikle Ukrayna savaşı bağlamında, Türkiye’nin Batı’yla gerilimi Moskova’nın işine gelir. Boğazlar üzerindeki kontrol ve enerji hatları nedeniyle Ankara, Rusya açısından stratejik bir ortak olarak kalır.
  • Çin, ekonomik ilişkilerini riske atmamak için temkinli davranır ama diplomatik düzeyde İsrail’e karşı Türkiye’ye yakın durabilir. Batı’yı sıkıştırmak ve kendi küresel çıkarlarını güçlendirmek için Türkiye’nin “kaybedilmemesi gereken bir aktör” olduğunu düşünür.
  • Pakistan, tarihsel bağlar ve İslam dünyasındaki konumundan ötürü Türkiye’ye en güçlü desteği verecek ülkelerden biridir. Diplomatik ve askeri düzeyde açık destek göstermesi en muhtemel senaryodur.
  • İran ise özel bir yerde durur. İsrail karşıtlığı nedeniyle Türkiye ile aynı cephede görünmek ister, hatta Hizbullah ve Şii milisler üzerinden İsrail’i baskılamak gibi adımlar atabilir. Ancak bu destek, stratejik bir ortaklıktan ziyade taktiksel bir yakınlaşmadır. Çünkü İran, Türkiye’nin böyle bir savaş üzerinden bölgede güçlenmesini istemez. Ankara’nın Suriye’de, Irak’ta ve genel olarak Ortadoğu’da nüfuzunu artırması Tahran’ın çıkarlarıyla çelişir. Bu nedenle İran, bir yandan İsrail’e karşı Türkiye’ye dolaylı fayda sağlarken, diğer yandan perde arkasında Türkiye’nin fazla güçlenmesini engellemeye dönük adımlar da atabilir. Kısacası İran’ın rolü, aynı anda hem “destekçi” hem de “dengeleyici” olur.
Sonuç: Savaş Mümkün ama Uzun Vadeli Değil

Türkiye-İsrail arasında doğrudan ve uzun soluklu bir savaş ihtimali yakın zamanda düşük olsa da dolaylı çatışma ihtimali oldukça yüksektir. Özellikle Suriye sahası bu iki ülkenin karşılaşacağı en olası zemin olarak öne çıkmaktadır. Böyle bir senaryoda her iki taraf da ağır kayıplar verir; Türkiye ekonomik ve diplomatik baskıyla, İsrail ise coğrafi kırılganlık ve yüksek maliyetlerle sınanır.

Fakat burada kritik olan şudur: Bu çatışmanın galibi olmayacaktır. Kazanan değil, yalnızca daha az kaybeden olacaktır. Dahası, böyle bir karşılaşma NATO’nun tarihinde eşi görülmemiş bir krizi tetikleyebilir ve Batı ittifakının iç dengelerini parçalayabilir.

Bugün İsrail medyasında yükselen Türkiye karşıtı söylemler, aslında topyekûn bir savaşın değil, psikolojik harbin çoktan başladığını göstermektedir. Bu nedenle Türkiye için asıl mesele savaşın çıkıp çıkmaması değil, her senaryoda siyasi, ekonomik ve askeri olarak hazırlıklı ve uyanık kalmak zorunluluğudur. Çünkü bu mücadele sadece cephede değil, masada, medyada ve ekonomide de verilecektir.

Türkiye’nin önündeki en kritik görev, duygusal reflekslerle değil, soğukkanlı stratejilerle hareket ederek hem kendi caydırıcılığını güçlendirmek hem de Batı’nın açmazlarını doğru zamanda avantaja çevirmektir. Zira bu denklemde gerçek üstünlük, savaş meydanında değil, savaşı çıkmadan önleyebilen ve sonrasında da ayakta kalabilen tarafın olacaktır.

ENES ÖZDEMİR

Kaynakça

SavunmaSanayiiST. (2025, 30 Temmuz). SİPER’in kritik testi tamamlandı: 100+ km menzil!. SavunmaSanayiiST. https://www.savunmasanayist.com/siperin-kritik-testi-tamamlandi-100-km-menzil/

Anadolu Ajansı. (2025, Eylül 9). Türkiye, İsrail'in Doha’daki Hamas müzakere heyetine yaptığı saldırıyı lanetledi. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/gundem/turkiye-israilin-dohadaki-hamas-muzakere-heyetine-yaptigi-saldiriyi-lanetledi/3682665 Anad

GlobalFirepower. (2025). Comparison of Israel and Türkiye Military Strengths (2025). GlobalFirepower. https://www.globalfirepower.com/countries-comparison-detail.php?country1=israel&country2=turkey

Al Jazeera. (2023, October 11). How big is Israel’s military and how much funding does it get from the US. Al Jazeera. https://www.aljazeera.com/news/2023/10/11/how-big-is-israels-military-and-how-much-funding-does-it-get-from-the-us

Enes Özdemir
Enes Özdemir

Enes Özdemir, 2002 yılında Afyonkarahisar’da doğdu. Konya Karatay Hacı Veyiszade İmam Hatip Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngi ...

Yorum Yaz