İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Bir Sapkın Dinî Hareket Olarak Kadîyânîlik-1
Her devrin kendine ait soru/nları ve cevapları/çözümleri bulunmaktadır. Bu problemler ve çözümlerin bazıları sadece kendi devirleri ile sınırlı kalırken bazıları günümüze kadar devam etmektedir. Özellikle dinî ve fikrî sahada yeni yahut farklı bir şey söyleyen akımların tesirleri on yıllarca hatta yüzyıllarca devam etmektedir.
Genellikle bu tarz akımlar bir tehdit neticesinde aksülamel olarak doğmaktadır. Zira herkesin susup birkaç kişinin sesinin yükseldiği bir ortamda insanlar o birkaç kişinin etrafında toplanacaktır. Zaten fikrî akımlar, yeni mezheplerde hep böyle zamanlarda ortaya çıkmıştır.
19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın ilk yarısı İslam dünyası için böyle bir zamandı. Hilafetin merkezi olan devlette değişimeler, dönüşümler ve darbeler yaşanmaktayken düşmanda teknik terakki görülmekteydi. Buna karşın İslam dünyası çeşitli nedenlerle bu terakkiyi takip edememiş ve düşmanlarına nazaran geride kalmıştı. Bu geri kalmışlığın üstüne düşmanı tarafından uğramış olduğu taarruzlar Müslümanları daha da yormuştu. Düşmanın bu nihayetsiz saldırılarına karşı Müslümanlar elbette bir şeyler yapmak mecburiyetindeydi. Zira düşmanlar sadece harp meydanında değil, kütüphanelerde, gazetelerde ve sokaktaydılar. Düşmanın farklı cephelerden gelen bu tecavüzlerine karşı Müslümanlarda farklı cephelerden müdafaalarda bulundular. Bu müdafaaların en mühimlerden birisi de fikrî ve ilmî sahada olanlarıydı.
Zira savaşlar düşmana yenilince değil ona benzeyince kaybedilir. Bunun olmasını engellemek için de fikrî ve ilmî sahada mücadele etmek gerekir. İşte böyle çetrefilli bir dönem olan 19. asrın sonlarında yeni düşünceler, yeni yorumlar, yeni cemaatler ve yeni mezhepler ortaya çıktı. Lakin her ortaya çıkan “yeniler” bizden olmadığı gibi İslamî’de değildi. Bu yeni mezheplerden birisi de Hindistan’da ortaya çıkan lakin tesirini Pakistan’dan Amerika’ya kadar yayan Kadîyânîlik bir başka deyişle Ahmedîlikti. İngilizlerin maddi ve manevi işgali altında ortaya çıkan ilk başlarda müspet bir hareket gibi görünen lakin mahiyeti daha sonradan anlaşılıp Pakistan uleması tarafında din dışı ilan edilen Batı’da İslam’ın yayılması için okullar açıp tebliğ faaliyetlerinde bulunan ilginç bir dini harekettir Kadîyânîlik. Bu yazımızda Kadîyânîliği biraz daha yakında inceleyeceğiz.
Kadîyânîliğin Peygamberi/Mesihi/Mehdisi/Lideri: Mirza Gûlam Ahmed Kadîyânî
Gûlam Ahmed Hindistan’daki küçük bir kasaba olan Kadîyan’da 1839 yılında dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi hakkında farklı nakiller bulunsa da genel kabul bu yılın 1839 olduğuna dairdir. Gûlam Ahmed’in ailesinin soyu, 1526 yılında Babürlü Devleti’nin kurucu Babür ile ondan sonra Hindistan’a göç eden Hacı Barlas’ın soyuna dayanmaktadır. Gûlam Ahmed’in babası ve dedesi halk hekimi olup her ikisi de Hindistan’da hüküm sürmekte olan İngiliz idaresine karşı göstermiş oldukları bağlılık neticesinde elde etmiş oldukları topraklarda tarımla uğraşmışlardır.
Eğitim hayatına bakıldığı zaman görülür ki Gûlam Ahmed Kuran-ı Kerim derslerinin yanı sıra Arapça Farsça mantık felsefe ve hekimlik dersleri almıştır. Babasının isteği üzerine hukuk eğitimi almak üzere imtihanlara giren Gûlam Ahmed imtihanlarda başarılı olmamış ve memleketi Kadyan’a geri dönmek mecburiyetinde kalmıştır. Memleketine döndüğü bu süreçte Gûlam Ahmed bir nevi inziva hayatı yaşamaya tefsir ve hadis alanlarında çalışmalar yapmaya ve eserler kaleme almaya başlamıştır. Gulam Ahmed’in vahiy aldığına dair ilk iddiaları tam da bu yıllara rastlar yani 1868 yılına (o sırada 29 yaşındadır).
1857 yılındaki sipahi ayaklanması sonucunda tamamen İngiliz hakimiyeti altına giren Hindistan’da Hindular ve Hristiyanlar Müslümanlara hücum etmeye başladır. Bu hücumlar fiziki sahada olduğu gibi ilmi sahada da devam etmekteydi. Takvimler 1876 yılını gösterdiğinde Gûlam Ahmed Hindu ve Hristiyanlara karşı İslam’ı müdafaa eden yazılar neşretmeye başlayınca o zaman kadar pek de ilgi çekmeyen Gûlam Ahmed popülerlik kazanmaya başladı. Bu fırsatı iyi değerlendiren Mirza Gûlam Ahmed, Hindu ve Hristiyanlara karşı 50 ciltlik bir reddiye yazacağını bunun için para gerektiğini ilan etti ve okurlarını esere abone olmaya davet etti. Bu noktada yazmış olduğu eserlerin 3. ve 4. ciltlerinde vahyin kesilmediğini, kesilmemesi gerektiği, Resul-i Ekrem’e tam anlamıyla uyan bir kişinin peygambere verilen zahiri ve batini bilgilerle donatılacağı gibi konuları ele aldı. Bu arada ilginçtir ki Gûlam Ahmed Hindistan’ı işgal eden ve Müslümanlara çeşitli zulümler uygulayan İngilizlere karşı cihat edilmesi fikrine karşı çıktı. Diğer bir yandan vaat etmiş olduğu 50 ciltlik eserin sadece 5 cildini neşreden Gûlam Ahmed okurlarına bu 5 cildin kafî geldiği ilan etti.
Gûlam Ahmed bu hadiselerden sonra takvimler 1885’i gösterdiğinde kendisini hicri 14. asrın (Miladi 19. asır) müceddidi ilan etti. 1 Aralık 1888’de Allah’ın kendisine taraftarlarından biat almasını ve ayrı bir cemaat oluşturmasını emrettiğini bildirdi. Yıl 1891’e gelindiğinde iddiasını daha da ileriye götürerek Allah’tan almış olduğu vahiy ve ilhamlara göre İsa b. Meryem’in diğer nebiler gibi tabii bir ölümle öldüğünü, Allah’ın kendisini Hristiyanların ve Müslümanların beklediği Mesih ve Mehdi olarak gönderdiğini söyledi.
Bu husustaki fikirlerini yazmış olduğu kitaplarında belirten Gûlam Ahmed’e göre Hz. İsa çarmıhta ölmemiştir. Öldü sanılarak mezara konduktan sonra kendine gelmiş ve yaralarını iyileştirmiştir. Daha sonra da İncil’i yaymak ve kayıp “on İsrail koyunu”nu aramak üzere Keşmir’e seyahat etmiştir. Keşmir’de vefat eden Hz. İsa oraya defnedilmiştir. Ahir zamanda gelmesi beklenen Mesih Hz. İsa değil yaratılış bakımından ona en çok benzeyen ve ümmeti Muhammed’den olan bir kimse olacaktır. Müslümanlar bekledikleri Mesih ile Mehdi aynı kişi olup bu Mirza Gûlam Ahmed Kaydânîdir. Gûlam Ahmed hem Hz. Muhammed’in hem de Hz. İsa’nın ruhunu taşıdığı için barışçıdır. Cihadın kılıçla değil tebliğ ile yapılmasını ve bu şekilde İslam’ın yayılması gerektiğini savunmaktadır.
Minallahi’t-tevfîk
Yazının Devamı Bir Sonraki Yazıda
Yorum Yaz