İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Medine, 23 Şubat 2025
Kendimi bildim bileli böyledir, hızlı adımlarla yol almaya alışkınım. Koşarcasına bir yürümedir bu bendeki. Babam da böyle hızlı yürür ve bu bana ondan kalan bir huy olsa gerek. Birlikte yol yürüdüğüm insanlardan gelen sitem hep aynıdır, yetişemiyoruz işte. Her hal ve mahalde hız, hayatımın bir parçası haline gelmiş, elimde değil. Menzil belliyse ivedilik olmazsa olmazdır. Araç kullanırken de benzer şikayetler işitirim daima. Yediğim trafik cezalarının haddi hesabı yoktur mesela. Sanırım sınırları zorlamak da bir diğer huyum. Azami radde ulaşmak o kadar da kötü bir eylem değildir belki de.
Akşam çöküyor işte Medine’ye. İlk kez senkron yürüyoruz seninle, adımlarımız sığ ve sakin. Dalınca unutuyorum yanımdakileri inan elimde değil, ayaklarımda da. Ama bu sefer seninle ilk defa bu kadar uzun süre aynı ritimde yürüdüm. Bu şehirde insanın iç sesi bile yavaşlıyor. Huzura varmış olmanın verdiği bir sekinetle hareketlerimde de bir duraksama söz konusu. İzliyorum sadece. Şehri ve insanları ve beni ben yapan her hareketini. Tadını çıkar.
Kafamda hiçbir turistik telaş yok. Harita yok, plan yok, “buraya da bakalım, şunu da görelim” yok. Medine zaten tüm güzelliklerini sergiliyor istesen de, istemesen de. Mesela sen bir esnafa gülümsedin, bense izledim içten içe bir esirgenmeyle. Fotoğrafını çekmedim, çekemedim. Çünkü bazı anlar sadece kalpte kalsın istiyor insan. Kin yok, nefret yok burada, alışveriş vakitleri dışında.
Yatsı sonrası daha bir sakinliyor mescidin içi. Dolu bir zihinle yükünü yaslayıp dizime, hiç konuşmadan, saatlerce. Resulün huzurunda zamanı unutmak çok da aksiyolojik bir sorun değil bence. Ve fark ettim ki artık hiçbir yere yetişmek istemiyor insan. Çünkü bazen mesele orada olmak değil, kiminle ve neyle olmak. Kafamızın içindekiler de dahil buna.
Şehirlerin en sade olanı burası desem haksızlık etmiş olur muyum mekan mefhumuna bilmiyorum. En karmaşık anlarda dahi bir sadelik bahşediyor biz misafirlerine. Dilimde terennüm edegeldiğim bir ilahiden bir mısra düşünce kalbime, özlemim dudaklarımı perçinliyor:
Yalınayak çıktım Mekke yoluna,
Yarabbena yardım eyle kuluna,
Bu derdime derman nasıl buluna
Kabe imamlarının sesi geliyor sokaklarında yürürken Medine’nin. Vahyin pür-i pak eylediği suretler, pek de aşinası olmadığımız bir suskunluğu taşıyor dimağlarımıza. İzliyoruz ve bir kez daha iman ediyoruz bu haleti ruhiye karşısında.
Bugün o küçük not defterime şunları düştüm:
İnsanların arasını en çok bozan şey kıyas olabilir mi? İblis meleklere hocalık yapabilen bir rütbede iken kendini Adem’le kıyasladı ve şeytan oldu. Kabil’i katil yapan Habil ile arasında olan herhangi bir olay değildi, yine kıyastı. Yusuf’u kuyuya attıran zihniyet de aynı.
İkilemde kaldıkça didişip duran beynimin ve gönlümün, farklı pencerelerden beni tercih yapmaya zorlayan yönünü hiç sevemedim. Bir tercih yapabilsem ve sonucu belli olacak bir kıyaslamayla seni tercih etsem bu yükün sorumluluğunu taşıyabilecek misin ey gönül? Beynimi kemirip dururken fikirlerim, sapmış zihniyetimin zaptü rapt altına almaya çalıştığı isabetli kararım karşısında cesaret gösterebilecek misin? Araf’ta kalmaya devam et.
Emin değilim ki kendimden bile. İçindekini de bilir insan, demek geliyor içimden. Her şey bir “ama”yla bitiyor, sonra hiçbir şey olmamış gibi “belki”lerle devam ediyor. Bir cümlenin içinde bile yanyana duramayan kelimeler gibiyiz sanki. Bir aradayız ama eksik kalıyor hep bir yanımız. Cümleler yarım ve nakıs tarafıyla selamlıyor bizi. Her kavuşma içinde bir ayrılık tarihi barındırıyor belki de..
Resulullah’ın huzurunda hüngür hüngür ağlayabilmek belki bana nasip olmuyor artık. Kalbimin üzerindeki kara lekelerin çokluğu mani oluyor buna. Ama sana ağlamak yakışıyor ve dolu gözlerinle selamlayabiliyorsun, en Güzeli. Geliyorsun ve tüm lekelerle tek başına mücadele edercesine bir savaşa atılıyorsun. Ben de peşin sıra yola revan oluyorum. Kökümü toprağa zerk eden varlığına sığınıyorum. Gölgelerimiz çakışsın diye çırpınıyorum gün batımına karşı. Sürekli yaklaşan ama yoktan sebeplerle uzaklaşan gölgeler oluveriyoruz seninle.
Kalmayı öğrenebilecek miyiz Medine’de meçhul. Her gidiş yeni bir gelişe gebe havsalamda. Gitmek için geliyoruz belki de..
M. Fatih Özmen
Mujde Kiper
19.07.2025 / 03:15Daha önceki yazilariniz gibi bu yaziniz da cok guzel kaleminize saglik.Medine ile ilgili bolumde bizlere de bi dinginlik geldi.Kalbimizi de yokladigimiz bi yazi olmus,tesekkur eder devamini bekleriz
Erşan Kuneri
18.07.2025 / 23:53Abi ellerine sağlık. Seninle gezmek lazım
Ahmet b
18.07.2025 / 16:19Gerçekten çok güzel emeğinize sağlık olsun