ARAF’TA YİRMİ BİRİNCİ GÜN

EDEBİYAT

Anlatılan her paye ve anlatılacak olan her telkin anlamsız ve değersiz kalıyor muhatabının havsalasında. Öyleyse kabul etmek ve inanmasını beklemekten başka bir şey de kalmıyor. Değersiz hissetmek de bu kopuşun bir parçası.

Hazar, Elazığ-Diyarbakır Yolu, 11 Haziran 2025

Uçaktan ineli bir saat ya oldu ya olmadı. İçimde fırtınalar kopuyor. Kopmak üzere olan bağlarımın da tetikleyicisi oluyor peşi sıra sarf edilen sözler. İlk şüphenin, birçok şüphenin habercisi ve yıkılmaya yüz tutmuş putlarımın dirilticisi olacağını bilemedim, bilemezdim. Halbuki bu ben değildim ve ikna etmek için neden bu kadar çaba sarf ettiğimi de anlayamadım.

-O iyi niyetli biri değil, bunu bil sen yeter!

Sözlerimin ne hükmü vardı ki şüphe ile rafa kalkmış değersizleşmiş birçok duygunun karşısında. Beyne atılmış bir tohum orada ne derece aynı şekilde kalabilirdi ki. Mağduriyetimin üstü kapalı da olsa ilk defa ikna kabiliyetimin baskınlığını kullanmak istememiştim. Bundan sonrası muhatabımın gönlüne kalmış demekten başka bir yol da yok sanki.

-Ben değilim. Hiç böyle biri olmadım da.

İki ucu keskin bir bıçak oluveriyor bu oyun. Oyun diyorum çünkü bu kelimeden başka bir sözcük var olanı tanımlamaktan çok öte olurdu. Üzerimize oynanan, sinirlerimizi ve duygularımızı yıpratmak dışında bir işe yaramayan bir oyun. Ama “O sen miydin?” sorusu kadar ağır olmayan ve her ayrıntısı düşünülmüş bir değişik kurgu. Dahası da var; resmi evrak, konum bilgisi ve ses kayıtları. Hepsi birbirinin tetikleyicisi ve masum olmayan bir kopuşun habercisi.

İnsanoğlu, diyoruz; çiğ süt emmiş işte, diyoruz. Elimizde olmayan ve yalnızca O tarafından şekillendirilmiş bir ruhun, ruhaniyetin pençesinde bir hayat sürüyor diyoruz. Birlikte vakit geçirmek, anı biriktirmek, seyahat etmek, aynı ortamı paylaşmak, görmek, duymak, aynı havayı teneffüs etmek insanoğlunun kalbini de şekillendirir diyoruz. Derler ki anlattığın şey karşındakinin anlayacağı nispetince değer kazanır. Öyle de oluyor. Anlatılan her paye ve anlatılacak olan her telkin anlamsız ve değersiz kalıyor muhatabının havsalasında. Öyleyse kabul etmek ve inanmasını beklemekten başka bir şey de kalmıyor. Değersiz hissetmek de bu kopuşun bir parçası.

Bir ömür nasıl geçer bir şüpheyle. Beyni kemiren ve acaba dedirten. İnsanı kendinden bile şüphe ettiren bir şüphe. Yıkan, kıran, dağıtan..

Asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
İbrahim
gönlümü put sanıp kıran kim

Otobüsün camına başımı yaslayıp Hazar Gölü’nün mavi, engin serinliğinde, kafamın içinde beni yiyip bitiren tüm kuşku ve belirsizliklerimle Diyarbakır’a doğru yol alıyorum.

M. Fatih Özmen

M. Fatih ÖZMEN
M. Fatih ÖZMEN

İstanbul Üsküdar doğumlu olan M. Fatih Özmen lisans eğitimini İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Artuk ...

Yorumlar
Yorum Yaz