İlim ve Medeniyet

OSMANLI’DA İMAMLAR VE BİR İMAMIN GÜNLÜĞÜ

1. Osmanlı’da İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü
1.1 Giriş:

Kemal Beydilli hocamızın yazmış olduğu bu kitap genel itibariyle iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Osmanlı döneminde İmamların genel durumu ve bölümleri anlatılmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde ise Osmanlı döneminde yaşamış bir imamın günlüğü gösterilmiş ve kısa bir değerlendirmesi yapılmıştır.

(Lisans döneminde yazdığım Kemal Beydilli Hocamızın mezkur isimli kitabının değerlendirilmesidir)

Kitapta bulunan cerîde(günlük) Soğanağa Camii imamı Mehmet Efendi tarafından tutulmuş olup, daha önceden keşfedilememiştir. Kitabın önemi de buradan kaynaklanmaktadır, daha önce hiçbir kaynakta kullanılmayan bu ceride Osmanlının son dönemlerinin aydınlanmasına ve özellikle imamlar hakkında ve dönemin ricalinin bilinmesi hakkında faydalı olacaktır. Yazarın da zaten temennisi araştırmalara eklensin ve üzerinde çalışmalar yapılsın diye yazılmış ve kitap halinde çıkması içinde önce İmamlardan bahsedilmiş ardından eser ve değerlendirmesiyle birlikte okuyuculara sunulmuştur.

Eser dönemin birçok önemli olaylarına tanıklık etmektedir. Ayrıca eserde Hafızlık tekniklerinin inceliklerinden bahsedilmiş olması ayrıca esere önem katmaktadır. 19. Yy. başlarında kaleme alınmış ve üç padişah dönemi görmüş olması eserin mahiyetini göstermesi açısından önemlidir.

Makalemin amacı ise; yukarıda adı geçen kitabı tanıtmak, onu değerlendirmek ve okuyucuların hizmetine sunmaktır.

2. Osmanlı’da İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü

Osmanlı’da imamlar Müslüman topluma en geniş hizmeti veren kesimdir. Resmi kimlikleri içinde imamlar padişah beraatı ile hizmete alındıkları için askeriden sayılmaktadır. Beraat ile atanan imam her türlü vergiden muaf tutulmuştur. İmamlar; halife, fakih ve molla olarak anılır. Genelde maaşlarını vakıflardan alırlardı. Bunun sebebi de o saatler içinde pek de çalışmaya müsait olmamasıdır.

İmamlar içinde tımar sahibi olanlara da rastlanabilmektedir. Mahalle ve köy imamlarının ahalinin istediği kişiler olmasına özen gösterilir. Ahalinin onayı ile beratsız olarak imamlık yapanlara da rastlanabilmektedir. Bunlara 16. Yüzyılda namazcı denilirdi.

Vakıflar zamanla gelirlerini yitirdiler ve imamların maaşları merkezden karşılanmaya başladı.(çeşitli gümrük, mukataa, cizye…) Ahlaklı olmaları gereken imamlarda eğitim pek de aranmazdı her zaman için. Dolayısıyla imamlık küçük yerleşim kesimlerinde kırsal kesimde babadan oğula geçmektedir. Halkta kimin imam olmasını istiyorsa bunu kadıya bildirmiştir.

2.1 Mahalle İmamları:

Osmanlı mahalleri genel itibariyle Müslüman’dır. Mahalle bir cami den ziyade bir mescit etrafında gelişir. Mescide minber ilave edilir ve Cami olurlar izn-i padişah ile Minberi ’de genelde hayır sahibi inşa ettirir.

Kanuni zamanında 219 Müslüman Mahallesi vardır İstanbul’da. XVI. ‘da Edirne’de 134 Müslüman Mahallesi bulunmaktadır. Önemli yerlerde örneğin çok mahalle bulunabilmekteydi. Manisa’da 16. Yüzyılda 34 mahalle ve mescidi ile 12 cami bulunmaktaydı. Kayseri’de 1500’de 35 mahalle ve mescit; Ankara’da 126 cami ve mescit; Musul’da ise 20 Müslüman mahallesinde 22 mescit bulunmaktaydı.

Tanzimat’a kadar İmamlar mahallerin en önde gelen sorumlusuydu. İmamlar kadıların doğal yardımcılarıydılar. Mahallenin düzeni, İçki içilen yerlerin tespiti, İnsanların İslam ahlakı ile yaşayıp yaşamadığının kontrolü, Kadınların kılık-kıyafeti ile ilgili hükümlerin söylenmesi

Kadınların camiye sokulmaması ve fermanların halka duyurulması, Mahallesindeki kişilerin sayısı, hane sayısı, halkın ne iş yaptığı, gelen yabancıların tespiti, ikametgâh ve kimlik bilgilerinin tanzimi ile imamlar ilgilenirdi. Tevkif edilmesi gereken kadınların İmamların evlerinde kaldığı olurdu. Hatta ayda 80 kuruş alan bir imam olduğunu biliyoruz bir kadının ekmek ihtiyacı ve geceleri bir mum için.    Vefat edenlerin bildirilmesi, doğum kayıtları, nikâh akdi, mahallenin temizliğine dikkat edilmesi, yangına karşı evdeki ocakların iyice söndürülmesi ve temizlenmesi vazifeleri arasındadır.

Mahalle de cami, avarız vakfı sayesinde ayakta kalır. Bu vakfın kontrolü imamların elindedir. Ancak bu paralar Mısır valisi Kavalalı Mehmet paşa isyanında el konulmuştur.

Ayrıca imamlar resmi soruşturmalarda imza ve mühür sahibidirler. Ve Askerden muaf olan talebelerin gerçekten talebe olup olmadığını da İmamlar kontrol etmelidir.

İmamların yönetimdeki konumu Tanzimat’a kadar devam etmiştir. 2. Mahmut döneminde Muhtarlık teşkilatı kurulunca imamların görevlerinde azalma olmuştur.

Muhtarlık teşkilatının lütfi’deki kayda nazaran Rus harbi sebebiyle İmamların müsamaha göstermemeleri için evvel ve Sânî olmak üzere iki muhtar tayinine karar verilmiştir.

İmparatorluğun sonlarına doğru imamlar gassallık hizmetiyle yetinmek zorunda kalmışlar ve maddi sıkıntı içine girmişlerdir.

2.2 Askeri İmamlar;

Askeriye de bulunan imamların sayısı bir hayli fazladır. Mesela 3. Selim devrinde Levent Çiftliğinde, askerlerin dini eğitimi ve Birgivi risalesini okutmak için görevlendirilen imama 80 akçe verilmiştir.

Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra yerine gelen Asakir-i Mansure-i Muhammediye, Mansure alayları ve taburları içinde imamlara özel bir önem verilmiştir. Bu olay yeniçeri ocağının kaldırılmasında ulemanın desteğinin alınmasından dolayı yapıldığını gösterebilir. Burada imamlara görev düşmüştür. Yeniçeri ocağının kaldırılmasını halka imamlar duyurmuştur. Yani yeniçeri ocağının kaldırılmasında bu kadar başarılı olunmasında imamların payı büyüktür.

2. Mahmut yine imamları çocukların okula gitmesini sağlamakla görevlendirmiştir. Okula değil de işe giden çocukları kadıya bildirmişlerdir. Askeri hizmet eden imamlar 5 yıl sonra kadılığa tayin edilebilmekteydi. İstanbul’da imam adaylarının tespiti İstanbul kadısına; taşra da ise mahal kadılara bırakılmıştır. Orduya alınan imamların askerlere okuma yazma öğretmesi gerektiğinde imamların okuma yazma bilmedikleri ortaya çıkmıştır. 2. Mahmut’un tespiti Alay ve taburlarda bulunan imamlar “hem lüzumundan ziyade ve hemde ekserisi ceheleden ve ehlü erbab” … Kasım 1838’de askeri imam sayısının azaltılmasına çalışılmıştır. Daha sonraki dönemde imamların sayısı iyice azaltılmaya çalışılmıştır.

2.3 Eğitim durumları;

1828-1829 Osmanlı Rus savaşı esnasında Rus cephesinden gelen bir meserret mektubunu padişah başimamı Zeynelabidin efendiden yüksek sesle okumasını isteyince imamda okuyamadı ve bizzat padişah kalkıp mektubu okudu.

Kırsal kesimde imamlık babadan oğula geçtiği için imam olacak çocuk eğitimini ailesinden almakta ve onun bilgisi avam düzeyini aşamamaktadır. Ayrıca İmamlar Mahalle kadısının teklifi sonucunda Şeyhülislamlar tarafından atanmaktaydı. 2. Mahmut’tan sonra atamalar evkaf-ı hümâyûn tarafından yapılmıştır.

9 Şubat 1870’de Tevcihât-ı cihât nizâmnâmesinde hitabet ve imametin imtihana tabi tutulmaya başlanmıştır. 39

1888’de de tevcihât kanunnamesi çıkarılmış ve en etraflısı bu olmuştur. İmamlar bu kanunname ile birlikte İstanbul’da mahkeme Teftiş Heyeti huzurunda, taşralarda ise İdare Meclislerinde oluşturulan heyetlerde sınava tabi tutulacaklardı. Birden fazla camide imam olamayacaklardı kimse. Görevi kötüye kullanan imamlar görevden azledileceklerdi. Babadan oğula geçebilmesinin şartı ehil olmaktı. Bu dönemden sonra birçok nizamname çıkartılmıştır ve bu da istenilen sonuca ulaşılamadığı anlamına gelmektedir..

Vefat olursa yerine geçecek oğlu var mı diye bakılır. Yoksa ehil olan bir başkasına verilirdi.  Müezzinlik hizmetleri de babadan oğula geçebilmektedir. Bazı özel durumlarda yaşlıların atanması gerekir. Mesela Müslihiddin Mahallesi imamı Yusuf paşa mektebine tayin olunmak istenmiştir. Bu aday aranan şartlara uygun olmasına rağmen şöyle bir yazı almıştır. “Başkaca bir kusur bulamayup, sakalında pek beyaz yok, daha kemâlice ve musinn ü ihtiyâr birisinin atanması” gerektiğini söylemişlerdir.

İmamlar hakkında şikâyetler ise; İmamlar arasında kalpazanlık Sultan selim cami imamı elhâc Mustafa tam ayar altın sikkelerin kenarlarını tırtıklıyor”. Veya hırsızlık yapanlara, saldırıya uğrayarak öldürülenlere rastlanmaktadır.

İstanbul’da ahi çelebi camiinde vaiz olan Şeyh İsmail b. Ömer, kendisini ölü olarak gösterip vaizliği üzerine geçirmiş olan Hüseyin’i şikâyet etmekte, ber-hayat ve hitabet cihetinin uhdesinde olduğunu bildirmektedir.

Şehzade camii imamı Hamza Efendi konuşma sırasında el-kol hareketleriyle ve taklitleriyle tasvîr-i mesele ederek cemaati güldüren ve vaazı çocuk oyununa çeviren hamza efendi memleketine gönderilmiştir.

Son dönemlerde vefiyat haberlerinin bildirilmemesi hususunda da cezalar kesilmiştir.

Maaşları, emeklilik ve ekonomik durumları;

Sonraları devletin resmi birer memuru konumunda olan imamlar, paraları devletten almışlardır.  Genel kanı ise imamların aldığı maaş kendilerine yetmemektedir.

1856 selâtin camii hatip, imam vesair hademelerin maaşı aylık tutarı 57600 kuruş tutmaktadır. Bu da ne kadar az para aldıklarını gösterir. 200 kuruş = 1 akçe

İstanbul’da bulunan imamlar Ramazan ayı ve bayramlarda ek gelir elde edebiliyorlardı. Genel olarak bakıldığında imamların geçim sıkıntısı içinde oldukları görülür. Bu nedenle insanların kırsaldaysa ise bağ bahçe ile şehirde de ticaret ile geçinmekteydiler. Bu da doğal karşılanmaktaydı.

2.4 Saray imamları ise;

Padişah imamı olanlar imam-ı evvel ve Sânî olmak üzere ikiye ayrılır. Bu imamlara birçok imtiyazlar sağlanmaktadır. Bunlar Şeyhülislam dahi olabilmektedir. 3. Mustafa döneminde imam-ı evvel olanlar senede 40200 akçe almaktaydı.

2.5 Askerlik muafiyeti:

İmamların askerlik muafiyeti 1826 yılına kadar devam etmiştir.  Bu dönemdeki imamlar askerlik yaşında olsalar dahi askere alınmayacaklar. Fakat yeni tayin edilecek imamlarda askerlik yaşını aşmış olmak beklenmektedir. Ama berâtsız olarak imamlık yapanların sayısı çok olduğundan onlar askere alınınca halkın şikâyetleri artmıştır.

İkinci bölümde ise; Hafız Mehmet Efendinin tuttuğu ceride, şehirde vaki olan önemli olaylar ve siyasi gelişmeler, bazı ulema ve ricalin azl ve nasb tarihleri, mahallesindeki evlenmeler, doğum ve vefatlar, kendi ailesi ve yakın iş arkadaşları ile ilgili kayıtlar ihtiva etmektedir.

Bunlar, 1. Abdülhamid, 3. Selim ve 2. Mahmut dönemlerine kadar düzgün ve düzenli kayıtlardan müteşekkildir. Düzgün bir kronoloji takip edilmiştir.

Cerîde de Mehmet Efendi kendi çocuğunun hafızlığıyla ilgili kayıtlara ayrıntılı biçimde yer vermektedir. Bu da hafız teknikleri açısından dönemi incelemeye açmaktadır. Döneminde olan olayları kaydetmekle yetinmiş bunun halk üzerinde veya toplumda ne gibi etkilere neden olduklarından bahsetmekten uzak durmuştur.

Bu mahalle, devlet ricali, yüksek memur, ulema, saraylı gibi zengin kesimi içerisinde barındırmıştır. 2. Bayezid devrinde yapılmıştır. Nizamı Cedidin önde gelen ricalinden İbrahim kethüda burada bulunmuştur. 1514

Ceridede ismi geçen bazı mahalle adamları:

Ahıskalı ali efendi

Çukadâr Halil ağa

Gözlemeci Ali ağa

İzmir kadısı Râşid efendizade Ca’fer Fevzi Bey

Rodoslu Ahmed ağa

Fransa’ya elçi olarak atanan Mehmed necib efendi

Ayrıca imam vefat edenlerin bıraktıkları eşyaları da kaydetmiştir.

Dönemin zenginlerinden mehmed Ağa’nın eşyası

Kıl memlû köhne çatma yastık, adet 24

Çit yorgan, adet 3

Baş yastığı, adet 4, yüzü, adet 2

Çarşaf, adet 2

Levha, adet 4

Billûr bardak, adet 1

Kaliçe seccâde, adet 3

Minder, adet 9

Sof ferâce, adet 1 …

Yukarıda verilen örnekten anlaşıldığı üzere insanların kendi yaptıkları işten  dolayı veya başka bir nedenden dolayı lakapları var. Ve resmi kayıtlara geçerken de bu lakaplar kullanılmaktadır. Ve kişiler öldükten sonra İmamlar onların eşyalarını sayar ve kontrol ederlerdi.

Eserin cerîde kısmı yaklaşık 135 sayfa olup sadeleştirilmemiştir. Eser 1807 Şubatında İngilizlerin İstanbul önüne gelmesiyle başlar. I. Abdülhamit, III. Selim ve II. Mahmut dönemleriyle ilgili kronolojik bilgiler ihtiva etmektedir.  Olayları olduğu gibi yazmaya çalışmış kendi değerlendirmesini katmamıştır.

Ozan DUR

Exit mobile version