Evet, bende tam olarak böyle bir karşılık buldu. Acı çeken, yanan, kıvranan bir şehir: Kıbrıs…
Yetişin Efendiler! Yangın Var.
Yüzlerce yıllık İslam beldesinde yaşayan insanlar sanki hiç İslam’la karşılaşmamış gibi yabancı.
Buna sebep ben değilim biziz. Şurda “Kıbrıs” desem aklınıza ilk gelecek şeyler:
Kumar, içki, tatil cenneti ve daha neler…
Ta ki gidip görene kadar ben de aynısını bilirdim maalesef.
Bu bilinçli olarak oluşturulmuş bir algı. Bu olumsuzlukların yaşanmadığını söylemek elbette bir aptallık olur ancak bu algı Kıbrıs’ta İslam’ın hiç yaşanmadığı ve İslam’ın bu beldeye uğramadığı ve hatta bundan sonra da İslam’ın burada yaşanamayacağı algısına hizmet ediyor.
Hayır! Kella!
Kıbrıs İslam Beldesidir!
Adı anılan şeylerle kirletilmiş de olsa Kıbrıs’ı bu acısından ve can çekişmesinden kurtarmak yine Müslümanların vazifesidir.
Kıbrıs, Akdeniz’deki önemli stratejik ve jeopolitik konumu sebebiyle hem tarihsel bağlamda hem de sosyolojik bağlamda İslam dünyasından koparılmak ve uzaklaştırılmak isteniyor. Çünkü biz biliyoruz ki Kıbrıs olmadan Akdeniz fethedilemez, Akdeniz’in fethi de bizi Kudüs’ün fethine götüren şartları ve yolları açar, Kudüs’ün fethi de İslam Dünyası’nın yaşadığı onlarca yıllık krizlerden kurtuluşu demek. Varın gerisini siz düşünün.
Siyasi olarak her ne kadar Türkiye’ye bağlı olsa da ( ki bu bağ bile prosedür olarak bir anlam ifade ediyor) sosyolojik manada Türkiye ile ciddi bir kopukluk yaşanıyor. Türkiye halkı ve yönetimi ile bir bağı olmayan suni bir Kıbrıs halkı oluşturulmuş. İngiliz kültürü büyük oranda etkisi gösteriyor, bugün Kıbrıs’ın İngiltere’ye bağlanması gündem olsa ve bunun için Kıbrıs’ta bir referandum yapılsa halkın büyük çoğunluğunun buna evet diyeceği söyleniyor. Kıbrıs’a giderseniz bunu havaalanına iner inmez siz de fark edeceksiniz. Çünkü sizi direksiyonu sağ tarafta olan araçlar ve trafiği sol tarafta ilerleyen yollar karşılayacak. 2011 yılına Kuran-ı Kerim öğretmenin yasak olduğu bir beldeden bahsediyoruz, gençlerinin tarihsel, kültürel ve sosyolojik manada Türkiye ile bağlarının çok zayıf olduğu bir beldeden bahsediyoruz ve bağların yeniden kurulması için çok az bir çalışma yapılıyor ve bunun için çalışanlara de engel olunuyor. Bakınız bu beldenin sağı CHP, solu da HDP. Yine varın gerisini siz düşünün.
Meselenin bu kadar vahim bir noktaya gelmesinde Türkiye’nin bir rolü yok mudur? Yoktur demek vicdansızlık olur. Çünkü bunun en büyük müsebbiplerinden birisi de Türkiye’dir. 1974 yılında ve sonrasında Türkiye’den Kıbrıs’a gönderilen askerler, Türkiye’den Kıbrıs’a yerleştirilen aileler o zamanki Kıbrıs halkında çok ciddi maddi manevi tahribatlar yapmış, Türkiye ile bağları zedelenmiştir. Bugün dahi Türkiye’de Kıbrıs konuşulmuyor, gündeme getirilmiyor, farklı bir ülkeymiş muamelesi görüyor. Hâlbuki Kıbrıs bir Anadolu şehrinden farksızdır. Halkı özbeöz Türkiyelidir. Burada en büyük eleştirim Türkiye’deki Sivil Toplum Kuruluşlarına, Vakıflara, Derneklere… Türkiye’nin dört yanında hizmetler yapılırken Kıbrıs gözden kaçırılmamalıdır. Kıbrıs’a üvey evlat değil öz vatan muamelesi yapılmalıdır.
Peki ne yapmalı? Kıbrıs’ın ihtiyacı nedir?
Su mu? Değil.
Para mı? Değil.
Toprak mı? Değil.
Kıbrıs’ın ihtiyacı manevi bir diriliştir. Din, dil ve tarih şuuruyla yetişmesi gereken gençleridir. Kalplerin tekrar ısındırılmasıdır. Sahip çıkılmasıdır, önemsenmesidir. Ve en önemlisi Kıbrıs’ın ihtiyacı kitaptır ve o kitabı okutacak rehberlerdir.
Can çekişen belde elbet bir gün hayat bulacak…
Ubeydullah GÜNEŞ