İlim ve Medeniyet

İSLAM’IN ZULÜM KARŞISINDA UYANIŞI: “15 TEMMUZ”

15.07.2016 gecesi; ülkemin üzerine çöken kara bulutların “Tekbir! Allahu Ekber!” nidalarıyla dağıtıldığı gecedir. Bu sözler asırlardır bu topraklar üzerinde muzaffer oluşumuzun kodlarıdır. Bu millet gözünde yaş varken, umutsuzken de bu sözlere sığınır, yüzünde tebessüm varken, mutluyken de bu sözlere sığınır. Çünkü bizler şunu çok iyi biliriz ki; “Lâ gâlibe İllallah” “Allah’tan başka zafer sahibi yoktur”. O zafer sahibini milletçe öyle özlemişiz ki içimizde biriken 200 yıla merdiven dayamış hasretimizi o gece giderdik. Çok şükür! Bundan önceki hasret giderme çabalarımız hep darbeyle sonuçlandı; 1960,71,80 ya da 28 Şubat Darbeleri, bizi zafer sahibinden uzaklaştırmak adına önümüze konulan engellerdi. Ne zaman ki “İşte bu sefer oldu.” demeye kalkışsak postallar sözlerimizi, yüreklerimizi ezdi. Daha güçlü ve kuvvetli olmamız gerekiyordu. Osmanlı’yı yıkan güç elimizden İslam’ı alarak toplumdan ve devletten İslam’ı uzaklaştırarak gücümüzü ve direncimizi kırmaya çalıştı. Bunu yaparken darağacına koyduğu İslam’ın ipini Tanzimat Fermanı oluşturdu. 200 yıla yakın bir süre başarılı oldu. O gece yine başarılı olmak için meydanlara indi. Bu geceyi kendi içlerinde hesaplayan hainler bir tek şunu hesaplayamadı: “وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ…”, “…ve Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Enfal Suresi 30. Ayet

Birçok hain gördük, tanıdık. Ama bu seferki yıllarca alnı secdede gözüküp insanları kandıran ülkenin bırakın ekmeğini adeta kanını sömüren, bir kanser misali içimizi saran bir haindi. Gözyaşlarıyla insanların alınlarının teriyle kıt kanaat kazandığı paraları toplayıp bu ülkeye ihanet eden asker, polis, memur, öğretmen, hoca ve daha nicelerini yetiştiren bu haine en güzel cevabı “Millet” verdi. Orduya karşı ordu değil onu yetiştiren millet karşı koydu. Mehmet Akif ne güzel özetliyor; “Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” Belki de Çanakkale’den sonra bu milleti bir arada bu kadar diri bir şekilde ilk defa bu gece gördük. Bizler Taif’te taşlanan Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v.)’nın ümmetiyiz. Onun gibi sabretmeyi severiz. Asılırız, zehirleniriz. Ama asla unutmayız. Elbette ki bu millete ve ümmete zalimler karşısında dik durmayı nasip edecekti, Allah. Çünkü bizler inanıyorduk ve muhakkak üstün olacağımızı biliyorduk. Mısır, Lübnan, Suriye, Irak gibi Müslümanlığın hüküm sürdüğü topraklar kan gölüne döndüğü zaman, her yanan ülkenin bir tek koruyucusu vardı. O da Allah ve onun yolunda ilerlemeye gayret eden Türkiye idi. Adeta mazlumların son kalesi, yetimlerin son limanı idi. Allah’ın yetimine öksüzüne kucak açan, muhacirine malıyla mülküyle ensar olmaya çalışan Türkiye’ye, Allah zaferlerin en güzelini nasip etti. Tankların önüne atlayacak iman ve inanç nasip etti. Zalimlere ve vatan hainlerine karşı “Dik durmayı ve eğilmemeyi” nasip etti.

Bu gece Osmanlı Devleti’nin dirilişinin miladıdır. İlk olarak her ordunun yapması gerektiği gibi vatanımızı, namusumuzu ve şerefimizi savunduk. Nöbet yalnızca askerde tutulmaz dedik gece gündüz demeden nöbetlere koştuk. Şimdi ne yapmalı? Bu soruyu milletçe kendimize sormamız gerekmektedir. Gördük ki binlerce hain yetişmiş içimizde; her yerden her rütbeden her makamdan. Elbette ki kıyamete kadar Kabiller ile Habillerin savaşı dinmeyecek. Ama bizler ne kadar Habil olabiliyoruz bunun gayretine düşmemiz gerekmektedir. Kabile düşen ihanetti; yaptı, Habile düşen sabretmekti gerektiğinde cevabını vermekti; yaptı. Geriye bir tek şey kaldı. Kabillerden kalan boşlukları Habillerle doldurabilmek…

Unutmayalım ki bize zafer nasip eden Allah “Oku! Yaratan Rabbi’nin adıyla oku.” buyuruyor. İster hukuk oku ister iktisat istersen ilahiyat. Yaratan Rabbi’nin adıyla okursan elbet insanlığa faydalı olursun. Gördük ki bazıları bu ayeti anlamamış belki de okumamış. Yoksa Allah’ı ve onun gönderdiklerini bilen bir yürekte ihanet tohumları büyümez, büyüyemez. İşte şimdi bu ayete layık olabilme gayretine düşme zamanıdır. Osmanlı Devlet’i bunu iyi anladı ve Dünya’ya ilmiyle ve irfanıyla hükmetti. Gerici denilen İslam ile bilimde ve fende bugün bile çözülmekte zorlanılan gelişmelere imza attı. Meşhur bir sözdür: “Geçmişi yeni ile koruyamazsan, geçmişin şerefi ile övünmenin hiçbir faydası yoktur.” Bizler geçmişimize doğru başlayan bu geri dönüşü, yine orada kalarak ya da avunarak değil, daha güçlü yarınlara taşımak için kullanmalıyız. Bu yüzden ülkemizdeki hainlere fırsat vermeden onların yerine alnı secdeye(hakkıyla) değen evlatlar yetiştirmeliyiz. Bir evlattan ne olur dememek lazım. Bugün kefeniyle yola çıkan bir evlat milyonları sokağa döktü. Hangi alanda hangi durumda olursa olsun, hainler karşısından durabilecek evlatlara ihtiyacımız var. Bugün TBMM’de 550 milletvekili bulunuyorsa eğer, gayretimiz çoğunluğu alacak kadar vekil yetiştirmek değil, bütün koltuklarda İslam’ın ve onun yolunda gidenlerin seslerinin çıkmasını sağlamak olmalıdır. Bu zamana kadar bizleri, inanları korkuttular. İmam Hatiplerin önünü kapattılar. Avukatlar, hakimler, savcılar ve daha niceleri yetişmesin niye her türlü oyunu oynadılar. Çünkü hainler şunu çok iyi biliyor ki bir Müslüman okursa insanlığa ülkesine faydalı olmak için okur. Yani Dünya’yı istedikleri gibi sömüremezler, ülkeleri istedikleri gibi yönetemezler, istedikleri zaman liderleri indirip istediklerini çıkaramazlar. İşte böyle bir Müslüman millet bu gecede bunu en güzel şekilde tescilledi ve yüreğimize mühürledi.

Elini yüreğine koy ve uyan Müslüman! Ülkene ve milletine (Müslüman bir) doktor, mühendis, avukat, yazar… sen yetiştir. Daha “DUR!” denilecek Suriye’miz, Filistin’imiz, Irak’ımız ve daha niceleri var…

Exit mobile version