İlim ve Medeniyet

DEVLETLERİN YÖNETİLME BİÇİMLERİ VE ULUSAL KAMUOYU

Ulusal Kamuoyu 

Bunların sayıları toplamda ülke nüfusunun yüzde onunu geçmemekle beraber, bunların ortaya koyduğu görüşler kamuoyu yada halkın kanaati olarak yansıtılmaktadır.

Bu grupların en üstünde , gelişmiş ülkelerde bile genel nüfusun yüzde 2-3’ünü geçmeyen sosyo ekonomik seçkinler bulunmaktadır. Bu grup toplumun refah ve gelir seviyesi ve sosyo-ekonomik statü bakımından küçük azınlığını oluşturmaktadır.(büyük fabrikatörler, borsa yatırımcıları…) Siyasal liderler ve hükümet çevreleri üzerinde etki oluşturabilmek için, sahip oldukları kaynakları daha etkin şekilde harekete geçirebilmek amacıyla bir takım özel anaç ve çıkarları paylaşan alt gruplar tarafından kurulmuş örgütlenmelere sahiptir.

Yukarıdan aşağıya ikinci grup, yine gelişmiş Batı toplumlarındaki siyasal ve hükümetsel seçkinlerdir. Bürokrasinin, politikanın oluşması hükümetsel elitlerle olur. Bu tür seçkin gruplar ulusal hükümetin merkezinde bulunurlar ve bunlar da bir önceki grup için söylendiği gibi monolitik değillerdir. Bunlar, kendi içinde yürütme bürokrasisi personeli, yasama üyeleri vb. alt gruplara ayrılırlar. Bunlar sonuçta hükümet içinde ya da onun kararlarını etkileyebilecek ona en yakın duran siyasi seçkinlerdir.

Üçüncü düzeydeki grubu kitle haberleşme seçkinleri oluşturur. Bu grup da öncekiler gibi kendi içinde girdi-çıktı sürecinde oluşan karar ve davranışları hem kendisine tekrar, hem de diğer kara kutu niteliğindeki gruplara ve dış dünyaya çıktı olarak göndermektedir ve sistemin işleyiş mantığı büyük ölçüde benzerlik göstermektedir.

Dördüncü düzeyde yerel kanaat önderleri adı verilen ve ülkeden ülkeye değişmekle beraber toplum içinde kitle iletişim araçlarına ve dış politikaya yakın ilgi duyan ve ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 5-10’unu oluşturan grup yer almaktadır. Kitle iletişim araçlarını takip ederek ve dış politika konusundaki yakın ilgileri dolayısıyla da bu haberleri ve bilgileri yorumlama yeteneğine sahip olan kişiler de vardır.

Beşinci düzeydeki grubu ise siyasal konulara ilgi duyan daha geniş bir halk yığını oluşturmaktadır. Kendi karar verme alışkanlıklarının yanında diğer gruplardan ve dış çevrelerden gelen mesajları karara ve davranışa dönüştürerek diğer gruba ve dış dünyaya mesaj olarak çıktı şeklinde vermektedir.

Siyasal Sistem ve Yönetim Şekli

Devletler, bireyin siyasal sürece katılımına izin verdiği ölçüde otoriter ve demokratik sistemler olarak ikiye ayrılmaktadır.

Otoriter yönetimler, komünist ve sosyalist totaliter sistemler, askeri otoriter rejimler ve geleneksel monarşiler olarak üçe ayrılmaktadırlar. Demokratik sistemlerde seçmene karşı siyasal sorumluluğu olan devlet, kamuoyu baskısını üzerlerinde daha fazla hissederler ve karar verirken ulusal çıkarlar ile halkın talepleri arasında bir denge kurmaya çalışırlar. Devletler siyasal karar verme yetkisine göre federal, konfederal ve üniter yapıya sahip olabilirler.

Konfederal yapılarda merkezi organlar siyasal yönetme yetkilerinin çok daha azını kullanırlar. Örneğin; Sovyetler birliğinden dağılmasından sonra oluşturulan Bağımsız Devletler Topluluğunda durum böyledir.

Federal yapılarda ise siyasal karar alma yetkisinin bir kısmı yerel otoritelere(eyaletlere) devredilmektedir. Örneğin; ABD devlet yapısı; yetkiler federal organlara devredilmiş olup, eyaletler ordu bulunduramazlar ve diğer ülkelerle doğrudan diplomatik ilişkiye giremezler.

Üniter yapılarda ise hemen bütün kararlar merkezi organlar tarafından verilmektedir. Örneğin; Türkiye.

Bunların ayrımını yaparken karşımıza başkanlık, yarı başkanlık ve klasik parlamenter sistemler çıkmaktadır.

Başkanlık sistemlerinde, başbakan bulunmamakta ve devlet başkanı(ya da başkan) tüm icra yetkilerini elinde bulundurmaktadır. Buna verilebilecek en iyi örnek ABD’dir.

Klasik parlamenter sistemde devlet başkanı daha sembolik yetkiler kullanırken, tüm icra yetkileri başbakanda toplanmaktadır. Türkiye ve İngiltere verilebilecek örneklerdendir.

Bu iki sistemin karması gibi görünen yarı başkanlık sistemlerinde ise devlet başkanı olan cumhurbaşkanı ile başbakan yetkileri beraber kullanmaktadırlar. Fransa ve Rusya verilebilecek örneklerdir.

Türkiye’de ise 1982 anayasası ile birlikte cumhurbaşkanının yetkileri arttırılarak Fransa’daki gibi yarı başkanlık sistemine yakın bir yapı oluşturulmuştur. ABD’de 1951’de gerçekleşen 22.değişiklikle beraber bir Başkan’ın üst üste iki dönemden fazla seçilmesi önlenmiştir. Başkanın yetkilerine gelince, Anayasada Başkanın Senato’nun ‘onayı ve tavsiyesi’ ile diğer ülkelerle antlaşma yapma yetkisine yer verilerek bunun Senato’nun hazır bulunan üyelerinin üçte iki çoğunluğunun onayıyla yürürlüğe gireceği belirtilmektedir. Anayasada ayrıca Senato’nun onayı ve yetkisi ile atama yetkisine yer verilmektedir. Bu yetkiye dayanarak Başkan kabine üyelerini ve diğer üst düzey kamu görevlilerini Senato’nun onayıyla atayabilmektedir. Türkiye de görüldüğü gibi 1982 anayasası 1961 e göre cumhurbaşkanının yetkilerini genişletmiştir.

YUSUF TANER KILAVUZ

Exit mobile version