İlim ve Medeniyet

ALİYA’NIN MÜCADELESİ BİZİM İÇİN NE ANLAM İFADE EDİYOR?

Sözlerime, 11 Temmuz 1995’de Srebrenitsa’da vahşi bir katliamla yaşama veda eden kurbanları rahmetle anarak başlamak istiyorum. Ve tabi bu vesileyle 15 Temmuz’da şehit olan bütün kardeşlerimizi de rahmetle ve minnetle anıyorum. Mekanları Cennet olsun. Yüreğimizi ne kadar yaksa da bazı acıları hiç unutmamak gerekir. Çünkü hatırlamak, insanı tehlikelere karşı zinde ve uyanık tutar.

Aliya İzetbegoviç bir mülakatında; “tekrar hayata dönmem teklif edilseydi, reddederdim.” diyor ve şöyle devam ediyor “tekrar dünyaya gelmek zorunda olsaydım, kendi hayatımı tercih ederdim.” Aliya, bir baba, filozof, eylemci, siyasetçi, devlet adamı ve çoğuna göre de tarihin göz kamaştırıcılığından uzak bir hayat yaşamaya çalışan hırstan uzak bir kahramandı.

O, “amacımız, Müslümanların İslâmlaşmasıdır. Yöntemimiz inanmak ve mücadele etmektir.” diyordu.

Zaman zaman onu neden bu kadar çok sevdiğimizi sorguluyorum. Ve kendime verdiğim cevap şu oluyor. Çünkü o bizim olmak istediğimiz kişiydi ve yaşamak isteğimiz hayatın canlı örneğiydi. Bu yüzden onun ilk gençlik yıllarında şekillenen ve Bosna’nın kaderine damga vuran mücadelesi ve kişiliği bizim hattta Dünya’daki bütün Müslümanların ve hatta bütün insanların ilgisini çekti. 

“Benim için yeryüzünde iyi, doğru ve güzel olan ne varsa onun adı İslam’dır.” sözü Aliya İzetbegoviç’e aittir ve o bu yüzden savaşı bile bir ahlak mücadelesi olarak yürütmüştür. “Ben Avrupa’ya giderken başım önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptı. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına…” derken aslında bunu söylüyordu. Yani bizim sorumluluğumuz var. Biz herkes gibi olamayız! Biz herkesin savaştığı gibi savaşamayız! Aslında “Dünya beşten büyüktür” derken de kendi vatanlarından sürülen 3 milyon Suriyeli kardeşimize evimizi açarken de; 15 Temmuz’da tanklara   karşı yürürken de yapmaya çalıştığımız şey hep buydu. Biz ancak bize benzeriz; biz başkasına benzemeyiz! Bu mücadele bir ahlak ve irfan meselesidir. Aliya İzzetbegoviç’in de dediği gibi “Biz de zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz.” 

Gazze’de Filistinlilerin evlerinin yıkılmasını engellemeye çalışırken bir İsrail buldozerinin altında can veren Amerikalı aktivist Rachel Coreia de “zulüm bizdense ben bizden değilim!” diyordu. Ve Orta Doğu bugün “demokrasi ile tanışma”nın bedelini çok ağır ödüyor maalesef! Terör küresel bir virüs gibi her geçen gün yayılıyor. Irkçılık ve aşırı akımlar bütün Avrupa’da yükselişte… Dünya siyaseti uzun zamandır büyük bir türbülans yaşıyor. Aslında içinde bulunduğumuz şey bir “Medeniyet krizi”nden başka birşey değildir. 

Aliya’nın mücadelesi bize bu krizden çıkışın anahtarını veriyor. Ona göre “insan şahsiyetini alçaltan, onu eşyayla bir tutan her şey gayri insanidir.” Gayri insani olan herşeyi terketmek zorundayız. Aliya İzetbegoviç, en zor koşullarda bile insani bir düzen üzerinde güçlü bir toplum inşa edilebileceğini tüm Dünya’ya göstermiştir. 

Onu ve eserini saygıyla selamlıyorum. 

* Bu metin, yazarın Srebrenitsa Katliamı’nın 22. yıldönümü nedeniyle, 11.07.2017 tarihinde, Balıkesir Salih Tozan Kültür Merkezi’ndeki “Aliya İzetbegoviç’i Yeniden Tanımak” başlıklı konferansta yaptığı konuşmadan alınmıştır.

 

Hasan SOYGÜZEL
Yerel Yönetim Uzmanı
Avrupa Birliği Politikaları Enstitüsü Başkanı

Exit mobile version