İlim ve Medeniyet

AÇ BAKİM AĞZINI

“Sürekli değişen bir Dünya’da değişmeden kalabilmek, binlerce kez bölünmüş kişiliğin arasından “ben” i bulabilmek.” Ne yazık ki Dünya bizi sürekli parçalamaya çalışan bir çark gibi dönüyor. Bir Sömürge İmparatorluğunun gölgesi altında “böl, parçala, fethet” ile bizleri kendi parçası haline getiriyor. Peki ya değişmeden kalabilmek mümkün mü?

Geçmişten günümüze kadar hayatta kalmayı başarabilen ve bugün bile geleneklerine bağlı kalıp avcılık ve toplayıcılıkla geçimini sürdüren Kızılderililer, Batı’nın sömürgecilik yarışıyla beraber yeni bir dünya ile tanıştırıldı. Bu Dünya’yı yeni doğmuş çocuk acemiliğiyle –tüm saflığıyla- karşıladılar. Öyle ki göstermeye çalıştıkları direnç; zorla yemek yedirilmeye çalışan bir çocuğun ağlamasından öte gidemedi. Tek farkı karşılarında elindeki zehri -kölelik- aşılamaya çalışan bir dadıları olmasıydı. Bu dadı yeni bir yöntem kullanmaya başladı. Önce böldü, sonra parçaladı ve geriye –çantada keklik- bir toprağı fethedip sömürmek kaldı. En son olarak da bu zulümlerini ört pas etmek için sergileme yöntemine başvurdu. Para ve güç uğruna yok olma seviyesine getirdiği bir toplum üzerinden, acındırarak antik bir eser gibi sergileyip yine para ve güç kazandıkları bir medeniyet inşa ettiler. Bu medeniyetin adını “Batı Medeniyeti” koydular.

“Aç bakim ağzını Özgürlük ve Demokrasi geliyor.” Bu söz üzerinden incelediğimiz medeniyetin ilk götürüldüğü yerlerden biri bugünkü adıyla “ABD” idi. Yani masumların kanı ile yazılmış tarihi ile şimdinin “Özgürlük ve Demokrasi” ülkesidir. İkinci kez medeniyet götürülme vaadinde bulunulan yer ise; Filistin. İlk kıblemiz yani ilk göz ağrımız. Selahattin Eyyubi’nin mirası ve Abdulhamid Han Hazretleri’nin onuruydu. Şimdilerde ise kalp ağrımız, kapanmayan yaramız oldu. “Oluk oluk kan aksa, kurtulacak el-Aksa” nidalarımız oldu. Filistin yeryüzünün 2. Cennet’ül Bakisi gibiydi. Adım adım, karış karış Cennet kokuyordu. Oysa bizlere öyle ağır geldi ki ve öyle sevdik ki Batı’dan gelen kan kokusunu, Filistin’imizi ve –cennet mekân- şehitlerimizin kokusunu alamaz olduk. Göremedik, duyamadık ve bilemedik veya bunlara kulak asmamak işimize geldi. Oysaki yaşamıştık ve görmüştük bu medeniyetin getirilerini. ABD kurulmuştu, sessiz haykırışların gölgesinde. Yeni bir ABD kuruluyor şimdi yüreğimizin ortasına. Senaryo, düzen ve roller bir, İsrail kılığına bürünmüş bir Batı ve karşısında biz. Ve en büyük karşılığımız ve direnişimiz oldu Mavi Marmara, yani onurumuz. Ne yazık ki Allah’ın kudret sıfatına sığınıp Filistinli kardeşleri uğruna can veren Mavi Marmara Şehitlerine, şehit demeye dili varmayan ve adı Dünya’da “Bebek Katili” olan bir devleti haklı göstermeyen çalışanlar oldu aramızda. Sormak lazım onlara “Yoksa siz Allah’ın el-Kahhar isminden bî-haber misiniz?”. Ne acı ki onlar İslam’ı Batı’nın isteklerine göre yeniden inşa etmeye çalışıyorlar. Adını “Modern İslam” koydukları bu inşa, haksızlığa göre düzenlenmiş bir terazi misali modernize ediliyor.  Böylelikle adaletin tarafı hafifliyor ve adaletsizlik ağır basıyor. Karşımıza iki sonuç çıkıyor; Ya biz adaletini anlayamadık ve yanlış uyguladık, ya da bizden görünüp her fırsatta arkamızdan vuran, hani Mehmet Akif’in tabiriyle “tek dişi kalmış canavar” bize yanlışı gösteriyor. Bizler Batı’nın kölesi olmaktan uzaklaştıkça Batı bize daha çok yakınlaşıyor. Bir Müslüman olarak bizleri böyle bir şey korkutmamalı. Aksine artık karşımızda Şeytan ve Nefis yok sadece, bu ikisinin ortak bir evladı da var. Yenmek zormuş gibi gözükse de dilimizden dökülen bu söz sabrımızın ve zaferimizin işaretidir;

”Korkma! Allah bizimledir.”

Mustafa ÇAĞLAR

Exit mobile version