SUUDİ ARABİSTAN DIŞ POLİTİKASININ DİNAMİKLERİ | İlim ve Medeniyet

   Giriş

Ortadoğu coğrafyasının Körfez bölgesinde yer alan Suudi Arabistan, bölgenin en geniş sınırları ile en büyük ordusuna sahip, dünyanın en önemli petrol rezervlerini elinde bulunduran ve Sünni ağırlıklı bir nüfusu barındırması bakımından potansiyeli oldukça yüksek bir ülkedir. İslam dünyasının kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine’nin Suudi Arabistan sınırları içerisinde bulunması, her yıl yüz binlerce Müslüman’ın hac ibadeti için bu ülkeye gelmelerine neden olmaktadır. İslam dininin merkezlerine sahip olan Suudi Arabistan’ın İslam ülkeleri üzerinde bu bağlamda ikili ilişkileri üst düzeyde seyretmektedir. Bu yazımızda Suudi Krallığı’nın dış politikasını şekillendiren unsurlardan bahsedilmektedir.

   Suud Diplomasisi

Suudi Arabistan dış politikası çok yönlü bir sistem içerisinde yürütülmektedir. Ülkenin dış politika argümanları bu tezi teyit eder niteliktedir. Bunları; petrol kaynakları, enerji geçiş hatları, savunma, ordu, din, mezhep, ABD ile yakın ilişkiler, Arap-İslam dünyasına liderlik etme gibi sıralayabilmek mümkündür.

Dünyanın en büyük ve en önemli petrol üreticisi konumunda yer alan Suudi Arabistan, ekonomik gelirlerinin büyük çoğunluğunu bu üretime borçludur. Bu bağlamda Ortadoğu coğrafyasının en büyük ekonomisine sahiptir. OPEC’in(Dünya Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği) kurucuları arasında bulunan ve halen en etkili üyesi olan ülke, dünya petrol arzını düzenleyebilmekte ve enerji politikasını, diplomasi alanında etkin bir araç olarak sonuna kadar kullanabilmektedir. Petrol fiyatlarının ani yükselişlerinden ziyade istikrarlı ve peyderpey artmasından yana olan Suudiler, olası bir petrol krizi tehdidine karşı olarak da dünya enerji piyasalarına güven vermeye çalışmaktadır. Basra Körfezi’nde zaman zaman İran’ın körfezi petrol tankerlerinin geçişine kapatma restine karşılık, alternatif güzergâhlara sahip olan ve olası bir krizde en az etkilenmesi beklenen ülke yine Suudi Arabistan’dır. Bu yüzden Basra Körfezi’ne bağımlı olan Kuveyt, Katar ve BAE gibi ülkeler enerji geçişinin güvenliği noktasında Suudi Arabistan’a yakınlaşmakta ve enerji geçiş güzergâhlarını olası bir tehdide karşı Suud toprakları üzerinden yönlendirmektedirler.

Suudi Arabistan, bölgesinin en geniş sınırlarına sahip olmasına rağmen nüfusu oldukça azdır. Suud ailesi dış politikada aktif bir rol üstlenebilmek adına savunma ve ordu harcamalarına ayırdığı bütçeyi her geçen yıl arttırmaktadır. Özellikle ABD destekli silah ve savunma sistemleri ithal eden ülke, dış saldırı ve terör eylemlerinden korunmak adına geniş çaplı önlemler almaktadır.

Sünni çoğunluklu bir nüfus barındıran Suudi Arabistan’ın Arap ve İslam dünyası üzerinde liderlik etmeye yönelik dış politikası dikkat çekmektedir. Liderlik konusunda Sünni Suudilerin en büyük rakibi Şii İran’dır. Bölgesel birçok konuda karşı karşıya gelen iki devlet, sorunların çözümünde farklı cephelerde yer almaktadırlar. Saddam döneminde Irak yönetiminin Sünni Arap liderliği misyonunu bugün Ortadoğu’da Suudi Arabistan üstlenmeye çalışmaktadır. İran’ın yayılmacı bir politika benimsemesini istemeyen Suud Krallığı, Türkiye’yi bu bağlamda dengeleyici olarak görmektedir. İslam dünyasında liderlik pozisyonunu kendisinde gören Suudi Arabistan, hac ibadetinin gerçekleştirildiği kutsal şehirler Mekke ve Medine dolayısıyla tüm Müslüman ülkelerle sıkı ikili ilişkilere sahiptir. Nitekim Suudi Krallığı’nın bu özelliği İslam İşbirliği Teşkilatı’nın merkezinin Riyad’ta bulunmasında etkili olmuştur. ABD ile yakın ilişkiler içerisinde olması bölge ülkelerince eleştirilere sebebiyet verebiliyor gibi gözükse de Suudiler için ABD hayati derecede önemli bir müttefiktir. Keza ABD için de Suudiler Ortadoğu’da vazgeçilmez bir ortak olarak görülmektedir. Enerji, savunma, bölgesel güvenlik, suyolları, İran problematiği ve terörizm gibi çok yönlü, çok başlıklı, iç içe geçmiş, birbirleri ile bağlantılı olan birçok konuda ABD-Suud ilişkileri bulunmaktadır.

   Demokrasi Korkusu

    Arap Baharı hareketlerinin Ortadoğu coğrafyasında meydana getirdiği yeni konjonktürel durum içerisinde Suudi dış politikası, mevcut düzen sistematiğinin korunması ve devam ettirilmesi üzerine şekillenmiş, statükocu bir tavır sergilenmiştir. Üniter mutlak monarşi ile tamamen Suud ailesinin ileri gelenleri tarafından yönetilmekte olan ülkede bir panik havasının esmesine sebebiyet vermiştir. Tunus’ta başlayan demokrasi ve özgürlük taleplerinin sırasıyla Mısır, Libya, Suriye ve Yemen gibi pek çok ülkeye sıçraması Suudi Arabistan’ın birtakım önlemler almasına neden olmuştur. Arap Baharı’nın revizyonist değişim hareketine karşı en sert tepkiyi veren Suudiler, mevcut rejimlerin korunması adına kendi kasasından birçok fon açıp ekonomik destek sağlamıştır. Mısır’da Mübarek rejiminin devrilmesinin ardından Müslüman Kardeşler hareketinin karşısında yer almış ve sonrasında yapılan darbeyle iktidarı ele geçiren Abdülfettah el-Sisi’ye sonuna kadar arka çıkmıştır. Sıkıntılı dönem geçiren darbe yönetimine her fırsatta ekonomik yardımda bulunmuştur. Körfez bölgesinin küçük ülkelerinden Bahreyn’de çıkan demokrasi taleplerini askeri müdahale ile engellemekten çekinmemiştir.

Bölge dengelerinin değişmesini ülke bütünlüğünü tehdit edici nitelikte olduğunu savunan Suudiler, aynı zamanda kendi ailevi çıkarlarını, hanedanlığın devamını olumsuz yönde etkileyebilecek dış gelişmelere karşı kayıtsız kalmayacaklarını vurgulamaktadırlar. Keza yine, Yemen’de çıkan ayaklanmalara Suudiler müdahale etmiş, taraflar arasında bir antlaşmanın yapılmasını, geçiş sürecinin oluşturulmasını ve devrik liderin sağ salim ülkeyi terk etmesi sağlanmıştır. Suriye’de yaşanan hadiselerde ise mevcut rejimi değil muhalifleri desteklemektedirler. Bu durumun oluşmasında en önemli unsur Şii İran’ın Esad rejimini desteklemesinden kaynaklanmaktadır. Suudi Arabistan yönetimi, Suriye, Lübnan ve Irak’ta, Şii İran rejiminin dengeleri bozmasını istememektedir.

  Sonuç ve Genel Değerlendirme

Suudi Arabistan Krallığı, Ortadoğu coğrafyasının en önemli ve en büyük aktörlerinden biridir. Birçok karışıklığın ve ani değişimlerin yaşandığı bu bölgede Suud diplomasisinin Körfez ülkeleri üzerinde başarılı olduğu görülmektedir. Arap Baharı gelişmelerinin tersine dönmesinde olan etkisi göz önüne alındığında Suudilerin bölgedeki statükocu politikalarının ve denge siyasetinin kazançlı çıktığı aşikârdır. Meşruiyet noktasında Suudi ailesinin egemenliğinin sarsılmadan devam ediyor olması da bir başka önemli noktadır. Ekonomik olarak Ortadoğu’nun en iyisi olan Suudi Arabistan Krallığı, Körfez ülkeleri üzerinde hegemonik bir güç olarak hareket etmektedir. İran ile girişilen rekabette henüz istenen başarı sağlanamamış olsa da Suudi Arabistan, Ortadoğu ve Körfez bölgesi üzerinde şekillenen politikalarda söz sahibi olan, denge kuran, müdahale kapasitesini elinde tutan kilit bir ülke olma özelliğini hala korumaktadır.

Abdulkadir AKSÖZ

   KAYNAKÇA

DİRİÖZ, Ali Oğuz, Suudi Arabistan Dış Politikası ve Bölge Ülkeleri İle İlişkileri, Ortadoğu Analiz, Mart 2012 ORSAM Yayınları

EFEGİL, Ertan, Suudi Arabistan Dış Politikasını Etkileyen Faktörler, OrtadoğuAnaliz, Mayıs 2013 ORSAM Yayınları

T.C. Dış İşleri Bakanlığı, Suudi Arabistan’ın Siyasi Görünümü

 

 

Avatar photo

Abdulkadir AKSÖZ

Political Science Indian Subcontinent Studies [email protected]


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul