RIZA ŞAH’IN DEMİR YUMRUĞU | İlim ve Medeniyet

Giriş

Bu makalede Rıza Şah dönemi oldukça muhtasar bir şekilde ele alınacaktır. Makalenin kapsamının sınırlı olması zaruri olduğundan tarafımızca önemli olan bazı olaylara dikkat çekmeyi uygun gördük. Rıza Şah İran tarihinde adı Merkezileşme ve Modernleşme ile birlikte anılmaktadır. Ervand Abrahamian’ın Modern İran Tarihi isimli kitabında Rıza Şah ile alakalı bölümün başlığını “Rıza Şah’ın Demir Yumruğu” diye koyması ayrıca calib-i dikkattır. Malum olduğu üzere İran yüzyıllardır merkezi bir yönetimden yoksun bulunmaktaydı. Merkezi yönetimin olmamasının ne kadar tehlikeli sonuçlara yol açtığı İran tarihinde görülmüştür. Özellikle aşiretlerin görece bağımsız yapıları İran tarafından tehdit olarak algılanıyordu. Rıza Şah böyle bir dönemde İran’ı hem içerde ve hem de dışarıda güçlendirmek amacıyla bir dizi reforma başvurmuş ve bu reformları uygularken de Türkiye’den etkilenmiş önemli bir figürdür.

Rıza Şah 1878 yılında Mazenderan’a bağlı Alaşet köyünde dünyaya gözlerini açmış ve sürgüne gönderildiği Güney Afrika’da 26 Temmuz 1944 tarihinde vefat etmiştir. Askeri kökenden gelen ve küçük yaşta asker olan babasını kaybedince dayısının görev yaptığı Kazak Tugayı’na 1891 senesinde girerek “kabiliyeti” ve “çalışkanlığı” sayesinde hızla yükselmiş ve önemli mertebelere gelmişti. İran’ın biraz daha rahatlamasına sebep olacak Bolşevik ihtilali sonrasındaki bu ihtilal, İngiliz nüfuzunun İran’da artmasına sebep olmuştur. İngilizlerin yardımıyla Kazak Tugayı’ndan Bolşevik taraftarlarını uzaklaştırmayı başarmıştır. Ayrıca ihtilalden bir yıl sonra vukuu bulan Cengeli İsyanı’nı bastırmaya katılması önemlidir.[1]

Ailesi hakkında elimizde pek fazla bir bilgi yoktur. Babası küçük yaşta vefat etmiştir ve ailesinin kökenleri hakkında Türk olduğu veya Peştun olduğu yönünde iddialar vardır. Rıza Han genç yaşında amcasının yardımıyla gönüllü olarak asker olur ve ondan sonra askerlik mesleğinde yükselir.[2]

Darbenin meydana gelmesinde ve Rıza Han’ın Şah olmaya giden yolda onu teşvik eden önemli isimlerden birisi William Edmund Ironside’dır. Ekim 1920’de İran’da İngiliz komutan olarak göreve başlamıştır. Görevine 18 Şubat 1921 yılına kadar devam etmiştir. Burada bulunduğu süre içerisinde tavsiye üzerine Rıza Han’ı Kazak Tugayı’nın başına getirmiştir. 1917 Rus ihtilalından sonra da Bolşevik tehlikesine karşı Kazak Tugayı’nda bulunan birçok Bolşevik taraftarını tasfiye etmiştir. Rıza Han’ı ayrıca 1921 yılında gerçekleştireceği darbeye karşı teşvik etmesinin sebebi ise Bolşevik tehdididir. İran’ın Bolşeviklerce işgalini istemeyen İronside, Rıza Han’a birkaç şart koştuktan sonra Tahran’da güçlü bir askeri yönetim olmasını istediği için Rıza Han’ı Tahran’ı işgale teşvik etti. Çünkü ancak güçlü askeri bir yönetimle Bolşeviklere karşı konulabileceğini düşünüyordu. Rıza Han’a İngiliz askerlerine geri çekilmesi esnasında dokunmamak ve Ahmed Şah’ı tahtan indirmeme şartını koştu. Rıza Han da onun bu şartlarını kabul etti.[3]

Darbeyi yaparken Rıza Han’a yardım eden bir kişi daha vardı: Seyyid Ziya Tabatabai. O zamanda genç bir gazeteci olan Seyyid Ziya İngiliz taraftarı idi. Darbenin gerçekleştirilebilmesi için İronside Rıza Han’a silah ve maddi yardım sağladı. Rıza Han darbe başarılı olduktan sonra Seyyid Ziya’yı başbakanlığa getirdi ve paraların bir kısmını Kazaklara ikramiye olarak dağıttı.[4]

Rıza Han Tahran’a doğru harekete geçtiği esnada gelen delegelere amacının Bolşevik tehdidinde karşı ülkeyi ve Ahmet Şah’ı korumak olduğunu söylüyordu. Ayrıca İngiliz yanlısı olduğunu çekinmeden dile getiriyordu. Hedefi ise İngilizler bölgeden çekildikten sonra Bolşevikler’le mücadele edebilmek amacıyla bir ordu toplayabilmekti. Darbe başarılı olduktan sonra Bolşevikleri kandırmak amacıyla 1919 İngiliz-İran antlaşmasını feshettiğini duyurdu. İngilizlere karşı ve Ruslara dost bir görünüm sergilendi. Sovyet-İran antlaşması imzalanmış ve böylece Sovyetler Gilan’ı terk ve balık avlama imtiyazı dışında diğer imtiyazları ve kredileri iptal etmeyi kabul etmişlerdir. İran’ın güvenliğini ihlal eden diğer bir ülkenin İran’ı işgali ve Sovyetlere “gözdağı” verme ihtimalinde Sovyetlerin karşılık verme hakkını saklı tuttular. Çünkü bu her iki tarafın yararınaydı. Böylece İran’ın da tehlike anında dayanağı olmuş oluyordu.[5]

Tahran’ın kontrolü ele geçirildikten sonra bir direniş olmaması ve maddi kazanım elde etmek düşüncesiyle önemli siyasetçiler ve simalar yakalandı. Yakalanan siyasetçilerin mal varlıklarına el konuldu. Tahran genelini kapsayacak şekilde sıkıyönetim ilan edildi. Şah Rıza Han’a serdar-ı sipah unvanı verdi ve onu ordu komutanı olarak atadı ve ayrıca Seyyid Ziya’yı başbakan olarak atadı. Tahran’a ve yakın çevresine askeri kökenli insanları vali olarak atadı. Böylelikle askeri kökenli olmayanlar uzaklaştırılmış oldular.[6]

Darbe ilk gerçekleştirildiğinde birçok kişi darbenin arkasında olanların İngilizler olduğunu düşünüyorlardı. Hatta dahası Kazak Tugayı’nın İngilizler’den mali yardım ve lojistik destek aldığını söylemiştik. Kazak Tugayı bu aldıkları İngiliz desteğiyle övünmekteydi. İngiliz desteğine güvenenlerden birisi de Seyyid Ziya idi. Kabinesini kurduktan sonra yapmayı düşündüğü reformların; ki bu reformlarda öncelik orduya verilmişti, İngilizlerin yardım elini uzatacağını düşünüyordu. Ama düşündüğü gibi olmadı ve muhalifleri onun kabinesinin 3 ay gibi kısa sürede düşmesine ve sürgüne gitmesine sebep oldular. Böylece Rıza Han’ın gücü daha da artmış oluyordu.[7]

Rıza Han güç kazanırken Ahmed Şah güç kaybediyordu. Bu dönemde meydana gelen önemli olaylardan beklide dönüm noktalarından birisi de Muhammed Ali Furuği’nin elçiliklere gizliden gönderdiği mesajda saklıydı. Anlaşılan o ki mutad üzere her yıl nevruz ayında sarayda bir kutlama ve selamlaşma tertip edilmektedir. Furuği 1924 yılında yazdığı mesajında şunları söylüyordu. “Ahmed Şah’ın ve veliahdın 1303 yılındaki nevruz da bir otoritesi olmadığından kutlama tertip edilmeyecektir.”[8] Bu bilgiden öyle anlaşılıyor ki Şah ve veliaht gözden çıkarılmıştır. Yani otoritelerini tamamen kaybetmek üzeredirler.

Bütün bunlar yaşanırken Ahmed Şah yurt dışı gezisinde idi ve onun yerine Hasan Mirza bulunmaktaydı. Ahmed Şah’ın yurt dışında olduğu bir zamanda 1924 yılında Rıza Han hazret-i eşref lakabını aldı. Şah olmadan önce yani Ahmed Şah’ı ve Kaçar hanedanını devirip Rıza Şah olmadan önce iki kabine daha kurdu.[9]

Başa geçtikten sonra Rıza Şah yaklaşık 16 yıl tahtta kalacaktır. Bu tahtta kaldığı süre içerisinde İran’ı modern ve güçlü bir devlet yapmak için elinden geleni yapacaktır. Rıza Şah göreve başladığında İran merkezi bir yönetimden yoksun bir durumdaydı. İç ve dış karışıkların getirdiği sebeplerden ötürü ekonomik, sosyal ve sağlık alanlarında ülkenin durumu çok kötüydü. Rıza Şah bunların üstesinden gelebilmenin merkezi ve modern bir devletle mümkün olabileceğini düşünüyordu.[10] Ervand Abrahamian eserinde Rıza Şahı şöyle tanımlıyordu:

Az konuşan biri olan Rıza Şah’ın ne güzel konuşma sanatına ayıracak vakti vardı ne felsefeye ne de siyasal teoriye. Onun ideolojik dağarcığında öne çıkan şey düzen, disiplin ve devletin kudretiydi. Kendini monarşiyle özdeşleştirmişti, monarşiyi devletle, devleti de ulusla. Dine sarılmaya itirazı yoktu; devlete üç sözcükten oluşan bir slogan hazırlamıştı. Huda (Tanrı), Şah ve Mihan (Anayurt). Kimileri onun kudreti arttıkça ortadaki sözcüğün diğer ikisini geride bıraktığını savunurlardı. Oysa Rıza Şah’ın gözünde bu üçü öyle iç içe geçmişti ki ona muhalefet etmek devlete, ulusa, hatta dine karşı çıkmak anlamına gelirdi. Diğer bir deyişle, siyasal görüş ayrılığı bölücülük ve vatan hainliğiyle eşanlamlıydı.[11]

Ervand Abrahamıan’ın sözlerinden de anlaşılacağı gibi o güçlü bir devlet istiyordu. Bunun içinse evvela güçlü bir ordu ve merkezi bir bürokrasi oluşturma yoluna gidecekti. Bu hedefine de ulaştı denilebilir. O başa geldiğinde ordudaki asker sayısı 22000’ni çok da geçmiyordu. Ama devletten ayrılmadan önce ordu sayısı 127 bini bulmuştu. Aynı şekilde de oranlandığında daha fazla kalabalıklaşan bir kurum daha vardı “Bürokrasi”. 1921’li yıllarda devletle yarı bağımlı çalışan müstavfiler, münşiler ve esnaflar bulunurken Rıza Şah gitmeden önce ise 11 bakanlığa bağlı 90 bin maaşlı memur devlette istihdam edilmişti. Ayrıca devletin maliyesini düzenlemek amacıyla Amerikalı Arthur Millspaugh danışman olarak getirildi.[12]

İran’da ordunun sayısının artmasının sebepleri arasında onun aşiretleri kontrol altına almak istemesinin de yattığı vurgulanmaktadır. Ayrıca bürokrasi ve ordunun güçlenmesi sonucunda Rıza Şah güçlü bir İran hayalı kuruyordu. Ömer Faruk Görçün Rıza Şah’ı eserinde alırken onun İran’ın gerilemesinde esas etmen olarak İslam’ı gördüğünü ve bunun mukabilinde laik reformlar ile ülkesini geliştirmeye çalıştığını söyler. Başarısız olmasının sebebini ise desteğini halktan almak yerine aşiret güçlerinden destek istemesinin sonucu olduğunu dile getirmektedir. Akabinde tahtı oğluna bırakmasını ise büyük hata olarak değerlendirmektedir. Çünkü ona göre Muhammed Rıza dirayetli bir Şah olmaktan çok uzaktır. [13]

O beş yılda yepyeni bir hazine kurmayı, vergi toplamadan iltizam sistemini kaldırmayı, vergi oranlarını güncelleştirmeyi, afyon satışlarını sıkı denetim altına almayı ve bir o kadar önemli bir işi, mustavfileri tam kadrolu memur yapmayı başarmıştı. İran’ın ilk kapsamlı yıllık bütçesini hazırlaması da uzun sürmedi. Bunların hepsinde Rıza Şah’tan büyük destek aldı, ta ki Şah ülkede bir tek şaha yer olduğuna karar verene dek.[14]

Rıza Şah başa geldikten sonra Türkiye ile İran arasında sınır sorunlar meydana gelmekteydi. Bu sınır sorunlarının çözümü için elçiler gönderilmekteydi. 1932 yılında Türkiye’ye Hüsrev Bey elçi olarak geldiğinde Mustafa Kemal ona Rıza Şah ile görüşme talebini iletmiştir. Bu talep Rıza Şah’a iletilince de Rıza Şah Türkiye’ye gelme yönünde bir niyetinin olduğunu beyan etmiştir. Daha sonra ise hükümet Rıza Şah’ı Türkiye’ye davet etmiştir. 1934 yılında bu ziyaret gerçekleşti ve Rıza şah Türkiye’de 25 gün civarında bulundu. Ülkesine döndükten sonra modernleşme çalışmalarına daha da hız verdi.[15]

 

  1. Dünya savaşında İran’ın durumu hiç de iyi değildi. 2. Dünya savaşı patlak verdiğinde İran topraklarının Sovyetlere malzeme takviyesi için kullanılmasını muharip devletler talep ettiler. İran ise tarafsızlığı benimsemişti. Bunu kabul etmeye yanaşmadı. Ayrıca muharip devletler İran’dan Alman vatandaşları ülkeden çıkarmalarını talep ettiler. İran bunu da kabul etmeyince İngilizler ve Ruslar güneyden ve kuzeyden ülkeyi işgal ettiler. Bu işgal Rıza Şah’ın tahttan indirilmesine ve yerine oğlu Muhammed Rıza geçmesine sebep oldu.[16]

Ervand Abrahamian o dönemi şöyle anlatır;

1941’deki İngiliz-Sovyet işgali Pehlevi devletinin değil ama Rıza Şah’ın sonunu getirdi. Aynı yılın Aralık ayında ABD’nin de aralarında katılacağı Müttefikler bu ülkeyi istila etmelerine neden olan iki hedefe ulaşmada İran devletinden yararlanabileceklerinin farkına vardılar. Bunlardan biri petrolün fiziksel kontrolünü ele geçirmekti, zaten Britanyalılar’ın 2. Dünya, hatta 1. Dünya savaşındaki kabusu bu yaşamsal kaynakları kaybetmekti. İkinci hedefse Sovyetler Birliği’ne giden bir “kara” koridoru açmaktı, çünkü diğer ticaret yolu olan Arkhangelsk yılın çoğu ayında donardı. İlginçtir, Trans-İran demir yoluyla birlikte yeni karayolları İran’ı daha çekici bir “koridor” haline getirmişti. Müttefik devletlerin Britanya’ya petrol, Sovyetler Birliği’ne de malzeme sevkini kolaylaştırmak için verdiği karar gereği, Rıza Şah uzaklaştırılacak, fakat devleti korunacaktı.[17]

Bu durumu Eşref Pehlevi’nin dilinden de aktarmak istiyoruz

“İngilizler dolaylı yoldan onların sadece eski 3 siyasetçi ile müzakere masasına oturacaklarını babama dolaylı yoldan hissettirdiler. Bu üç kişi ise Seyyit Ziyae’d-din Tabatabai, Kavamü’s-saltana ve Zekaü’l-Mülk Furuği idi.

Furuği bu sorumluluğu kabul etmeye gönüllü değildi, ama babam ona birkaç kişiyi gönderdi ve ayrıca kendisi telefonda Furuği’yi aradı ve topraklarımız için fedakarlık yapmasını ve başbakan olmasını istedi.

Babamın Furuği ile konuştuğu gece bende oradaydım. Babamı böylesi bir durumda daha önce hiç görmemiştim. O emretmeye ve emirler sadır etmeye alışmıştı ama o gece onun emirleri isteğe dönüşmüştü. O sonunda Furuği’yi başbakanlığı kabul etmeye ikna ettiği zaman çok aşırı mutlu olmuştu. Sonra o özel uşağını çağırdı Furuği hastadır ve bu yüzden onun otomobili sarayın merdivenlerine kadar gelebilir diye ona talimat verdi. Bu benim babam tarafından Furuği’ye gösterilen en yüksek saygı derecesiydi. Bu güne kadar hiç kimse sadabad sarayının topraklarına otomobiliyle girmemişti, sarayın merdivenlerine kadar gelmekten bahsetmiyorum bile

Babam Furuği’nin kendisine bu şekilde davrandığından dolayı ve akrabasını idam ettirdiğinden dolayı şikayet edeceğini düşünüyordu ama Furuği bu konular hakkında tek kelime dahi etmedi.

Neler konuşulduğu hakkında pek fazla bilgim yok. Bildiğim tek şey Furuği ayrıldığında babamın ve Furuği’nin gözleri yaşlarla doluydu.”[18]

Eldeki verilerden anlaşılan o ki Bulard, Rıza Şah’ın istifasını talep etmekte ve bu konuda Furuği ile görüşmektedir. Furuği de bu durumu Rıza Şah’a anlatmak için hasta olmasına rağmen saraya gelmektedir. Furuği saraya geldiğinde Bulard ile arasında geçen konuşmayı Şaha anlatır. Anlaşılan o ki Şahın bir isteği vardır. O da oğlunun İran tahtına geçmesi. Şah istifa etmeyi kabul ettikten sonra dönemin başbakanı ve devletin adeta sorumlusu haline gelen Furuği ile aralarında şu konuşma geçmektedir.

Şah: “İstifa ettikten sonra nerede yaşayacağım ve masrafları kim karşılayacak?”

Furuği: “Hazret görüşüm odur ki önce İsfahan da ikamet ediniz ama ülkenin durumu ortada, güvenlik ortadan kalkmış durumdadır. Ülkede bu haberin duyulması hazretleri rahatsız eder. En iyisi havası, suyu güzel bir şehri ikamet etmek için seçiniz. İnşaAllah savaş bittikten sonra İran milleti ülkeye dönmenizi isteyecektir.”

Şah alaylı bir ifade ile: İran milleti, İran milleti

Şah devamında: Furuği Bey ben tarih ve coğrafyadan anlamam. Sen bunları bilirsin. Söyle bakalım neresi benim ve ailemin yaşaması için uygundur?

Furuği bazı şehirlerden bahsetmektedir. Bunların havasından suyundan Şah’ı haberdar etmektedir. Rıza Şah sonra şöyle devam eder;

Şah: Benim alın yazım böyle imiş.”[19] Diyerek cümlesini bitirir. Buradan anlaşılan Şah gitmeyi kabul etmiş ve kendisi için neresinin uygun olup olmayacağını sormaktadır. Eğer aktarılan rivayet doğru ise de kendi milletinden de ümidini kesmiş gözükmektedir.

Arvand Abrahamian Rıza Şah’ın son dönemini söyle özetlemektedir

15 Eylül günü, ilk saldırıdan üç hafta sonra, Rıza Şah yerini 21 yaşındaki oğlu Veliaht Prens Muhammed Rıza’ya bırakarak tahttan indi ve sürgüne, önce Mauritius’ta Britanyalıların denetimi altındaki bölgeye, sonra da 1944 yılında ölene kadar kalacağı Güney Afrika’ya gitti. İç muhalefetle başa çıkmak için donatılmış ama yabancı istilasına hazır olmayan ordusu ancak üç gün direnebilmişti. Şah’ın tahttan çekilmesinin dışında Müttefikler’in başka talepleri de vardı. Sürgüne giderken yanında ailesinin dikbaşlı üyelerini de götürmesini istediler. İki yüz kadar İranlı subay ve teknisyenle birlikte demiryollarında çalışan Almanları da Nazilerin “Beşinci kolu” olarak tutukladılar. Körfezden Sovyetler birliğine giden anayolların denetimini ellerine geçirdiler ve İran’ı, tıpkı 1. Dünya savaşında olduğu gibi, iki bölgeye ayırdılar. Kuzey Rusların, petrol çıkan topraklar da dahil güneyse Britanyalıların payına düşmüştü. Müttefikler bunun dışında kalan ülkenin idaresini merkezi hükümete bıraktılar. İran’ın toprak bütünlüğünün korunacağına söz vermiş, savaş sona erdikten sonra altı ay içinde çekilmeyi vaat etmiş, kıtlıkla baş etsin diye hükümete tahıl temin etmiş, sorun çıkarmamaları için aşiretlerin gözünü korkutmuşlardı. Yeni Şah açısından en önemlisi de silahlı kuvvetlerde 80.000 asker ve 24.000 jandarma tutmasına izin vermeleriydi.[20]

Bir gün eski başbakan ve önemli şahsiyetlerden birisi olan Furuği’nin evine bir telefon geldi. Telefonu Furuği’nin kızı açtı. Sonraki olayları Akili’den dinleyelim Telefonda ki ses “Furuği Beyin evi mi?” “ses ben Rıza Pehleviyim.” “Furuği ile sohbet etmek istiyorum”    diyordu.

Furuği’nin kızı anlamamıştı çünkü kendisi sade bir şekilde Rıza Pehlevi olduğunu söylemişti koskoca Şah. Kızı Furuği’ye “Rıza Pehlevi isminde birisi sizinle konuşmak istiyor” dedi.

Şah Furuği’ye: ”ben Mermer Saray’a gidiyorum sizde gelin konuşalım” dedi.

Furuği bu olay karşısında hemen bir kağıda yazı yazdı. Bu kağıtta Rıza Şah’ın istifa ettiğini yazmıştı. Çünkü Onun kendisine Rıza Pehlevi dediğinde anladığını tahmin ediyoruz.[21]

Rıza Şah daha sonra Furuği’nin kendi eliyle yazdığı istifa kağıdını imzaladı ve veliahdı oğluna sarılıp ağladı. Sonrasında “ben dün gerekli konuşmayı hazretle yaptım, onu size ve her ikinizi de Allah’a emanet ediyorum.” Eğer Rıza Şah o gün istifa etmeseydi, Ruslar ve İngilizler Tahran’a doğru hareket edeceklerdi. Furuği o anları şöyle anlatıyordu “dehşet verici ve dayanılmaz dakikalardı. Babanın ve oğlun vedalaşması, hiç birisi akıbetlerinin ne olacağı hakkında hiçbir bilgiye sahip değillerdi…”[22]

Furuği Rıza Şah’ın istifa mektubunu şöyle yazmıştı.

“Son birkaç yılda tüm gücümü ülkenin işlerine harcadım ve gücüm tükendi. Artık ülkenin işleri ve milletin refahı ve saadeti daha genç bir güce ve bedene ihtiyaç duymaktadır. Bundan dolayı ülkenin işlerini veliahta ve halefime devrediyorum. Bu gün mah-ı şehriyurun yirmi beşinci günüdür…. Mermer Saray, 25 şehriyur 1320, İmza”[23]

Böylece Rıza Şah tahttan indirilmiş oldu ve yerine ise oğlu Muhammed Rıza geçti. Muhammed Rıza tahta geçtiğinde 21 yaşındaydı. Çok zor şartlar altında İran’ı yönetmesi gerekiyordu. İngilizler ve Ruslar İran’ı bu dönemde işgal ediyorlardı. Muhammed Rıza Şah 1979 yılına kadar ülkeyi o yönetecekti. 1979 yılında farklı sebeplerden olsa da babasının kaderini yaşayacaktı. Babasından sonra geçtiği tahtı kaybedecek ve Şahlık rejimi yıkılacaktı. 1979 yılında ise İran İslam Cumhuriyeti kurulacak ve başına ise Humeyni geçecekti.

[1] Rıza kurtuluş, “Rıza Şah Pehlevi,” DİA 35, s. 67.

[2] Michael Axworthy, İran Aklın İmparatorluğu, çev. Özlem Gitmez (İstanbul: Say, 2016), 275.

[3] Encyclopaedia Iranica, “Ironside, William Edmund.”

[4] Abrahamian, Modern İran Tarihi, çev. Dilek Şendil (İstanbul: Türkiye İş Bankası, 2014), 86.

[5] Abrahamian, Modern İran,  86, 87.

[6] Encyclopaedia Iranica, “Coup D’etat of 1299/1921.”

[7] Encyclopaedia Iranica, “Coup D’etat of 1299/1921.”

[8] İbrahim Sefayi, Rehberan-ı Meşrute, (Tahran: Cavidan ilmi, 1344), 527.   “چون احمد و ولیعهد شاه سمتی ندارد در نوروز ۱۳۰۳ سلام عید انجام نخواهد شد”

(Semti nedared kelimesini otoritesi yoktur şeklinde tercüme etmeyi uygun gördük)

[9] Ahmed Varedi, Muhammed Ali Furughi, “Zuka Al-mulk (1877-1942): A Study In The Role Of Intellectuals In Modern Iranıan Politics” (Doktora Tezi, Utah Üniversitesi, 1992), 78.

[10] Abrahamian, Modern İran, 88.

[11] Abrahamian, Modern İran, 89.

[12] Abrahamian, Modern İran, 90.

[13] Ömer Faruk Görçün, 1979 İran İslam Devrimi Sonrası Türkiye-İran İlişkileri (İstanbul: Beta, 2008), 17-25.

[14] Abrahamian, Modern İran, 90.

[15] Mehmet Koca, “İran’da Rıza Şah Dönemi Modernleşme Hareketleri (1925-1941)” (Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi, 2013), 112, 113.

[16] Encyclopaedia Iranica, “İran ii. Iranian History (2) İslamic Period.”

[17] Abrahamian, Modern İran, 129.

[18] Varedi, “Furuği,” 98, 99.

[19] Bakır Akili, Zekaü’l-mülk Furuği ve Şehriyur 1320, 2. Baskı (Tahran: İlmi, 1370), 133, 134.

[20] Abrahamian, Modern İran, 130

[21] Akili, Şehriyur, 137.

[22] Akili, Şehriyur, 138.

[23] Akili, Şehriyur, 144.

Rıza Han Pehlevi, Timurtaş ve Muhammed Ali Furuği (Doktor Musa Necefi ve Doktor Musa Fakih Hakani, Tarih-i Tehevvülât-ı Siyasi-i İran (Tahran: Müessese-i Mütalaat-ı Tarih-i Muasır-ı İran, 1392)

İran ve Türkiye devlet görevlileri arasında Rıza Şah ve Atatürk (Doktor Musa Necefi ve Doktor Musa Fakih Hakani, Tarih-i Tehevvülât-ı Siyasi-i İran (Tahran: Müessese-i Mütalaat-ı Tarih-i Muasır-ı İran, 1392)

Rıza Şah’ın İsfahan’dan Bender Abbas’a doğru gitmeden önceki bir fotoğrafı (Doktor Musa Necefi ve Doktor Musa Fakih Hakani, Tarih-i Tehevvülât-ı Siyasi-i İran (Tahran: Müessese-i Mütalaat-ı Tarih-i Muasır-ı İran, 1392)

Muhammed Rıza Pehlevi’nin padişahlık yemini için hazırlanması, fotoğrafta eğilen kişi Muhammed Ali Furuği’dir (Doktor Musa Necefi ve Doktor Musa Fakih Hakani, Tarih-i Tehevvülât-ı Siyasi-i İran (Tahran: Müessese-i Mütalaat-ı Tarih-i Muasır-ı İran, 1392)

Kaynakça

Abrahamian, Ervand. Modern İran Tarihi, İstanbul: Türkiye İş Bankası, 2014.

Akili, Bakır. Zekaü’l-mülk Furuği ve Şehriyur 1320 . 2. Baskı, Tahran: İlmi, 1370.

Axworthy, Michael. İran Aklın İmparatorluğu, İstanbul: Say, 2016.

Encyclopaedia Iranica, “Ironside, William Edmund.”

Encyclopaedia Iranica, “Coup D’etat of 1299/1921.”

Encyclopaedia Iranica, “İran ii. Iranian History (2) İslamic Period.”

Görçün, Ömer Faruk. 1979 İran İslam Devrimi Sonrası Türkiye-İran İlişkileri, İstanbul: Beta, 2008.

Koca, Mehmet. “İran’da Rıza Şah Dönemi Modernleşme Hareketleri (1925-1941)” Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi, 2013.

Kurtuluş, Rıza. “Rıza Şah Pehlevi.” DİA 35. S. 67.

Necefi, Doktor Musa ve Hakani, Doktor Musa Fakih. Tarih-i Tehevvülat-ı Siyasi-i İran. Tahran: Müessese-i Mütalaat-ı Tarih-i İran, 1392.

Sefayi, İbrahim. Rehberan-ı Meşrute. Tahran: Cavidan-ı İlmi, 1344.

Varedi, Ahmed. “Muhammed Ali Furughi, Zuka Al-mulk (1877-1942): A Study In The Role Of Intellectuals In Modern Politics” Yüksek Lisans Tezi, Utah Üniversitesi, 1992.

Avatar photo

Ozan Dur

İstanbul 29 MÜ'den mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (7), dillere dair


One comment

  • valery

    10 Ağustos 2020 at 12:08

    iranı tarihten buyana bu hale düşüren sayısız sınırsız irandan elam türk devletinden buyana halen iranı yöneten türk medeniyetleri türk ülkeleri iranı bu hale getirmiştir kaçar devleti örneğin iranın askeri savunmasını ingilizlere tamamen teeslim etmiştir iran rusların slavların kurduğu perslerden buyana çok çekti her alanda

    Yanıt

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul