MODERN LİBERALİZMİN DOĞUŞU VE KLASİK LİBERALİZM ELEŞTİRİSİ | İlim ve Medeniyet

Avatar photoNasrettin GÜNEŞ7 Nisan 20189min0

18. yüzyılın sonlarına doğru Liberalizm akımı Avrupa’da geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bu çağda “Ulusların Zenginliği” kitabıyla ekonomide Merkantilizme karşı Serbest Piyasa Ekonomisini savunan Adam Smith, bireyin özgürlüğü bağlamında ifade özgürlüğünü savunan John Stuart Mill ve Jeremy Bentham gibi önemli düşünürler Liberalizm akımının önemli temsilcileri olmuşlardır. Endüstri Devriminin de etkisiyle, 19. yüzyılın sonlarına kadar sivil ve siyasi toplum kurumlarının çoğu liberalizm etkisinde dönüşüm yaşamıştır.

Liberalizm akımının etkili olduğu yerlerde; köleliğin kaldırılması, çalışma özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, polis gücüne getirilen sınırlamalar, keyfi müdahalelere karşı mülkiyet hakkını garanti altına alınması, basın ve dini inanç özgürlüğü, kadınların eşit haklarının gittikçe tanınması, ulus içinde ve uluslararası serbest ticaret gibi değişiklikler meydana gelmekteydi.

Bu değişimlerin yaşandığı yerlerde; insanların refah toplumu için beklentisi artarak savaşın reddedilmesi ve serbest ticarete dayanan barış ümidi güçlenmekteydi. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler disiplini literatüründe birçok Liberal düşünürün ifade ettiği gibi, “Toplum zorlamaya dayanan statü rejiminden; gönüllü işbirliğine dayanan sözleşme rejimine geçiyordu. Modern dünya doğmaktaydı.”

20. yüzyılın başlarına kadar benimsenen Liberalist akım; terminolojide Klasik Liberalizm olarak adlandırılmaktadır. 20. yüzyıl ile birlikte liberalizmin uluslararası sistemi analiz etmekte yetersiz kaldığı eleştirisi öne çıkmaktadır. Liberalizmin ideal hedeflerinin uluslararası sistemde karşılığının olmadığı ve devletlerin işbirliğine dayalı bir barışı sağlayamayacakları eleştirisinin en temel dayanaklarından birisi Birinci Dünya Savaşı olmuştur. Bu bağlamda Birinci Dünya Savaşı Liberalist teorinin uluslararası ilişkiler disiplinindeki çöküşünü hızlandırmıştır.

Birinci Dünya Savaşından sonra Liberalizm teorisi uluslararası sistemde; aktör, sistem, uluslararası sistemdeki değişim, güç dengesi, işbirliği, çatışma yönetimi, askeri güç kullanımı gibi konularda yeni analizler getirmiştir. Bu bağlamda iki dünya savaşı arasında benimsenen liberalizm akımı Modern Liberalizmin başlangıcı sayılmaktadır.

Klasik liberalizmin Birinci Dünya Savaşı ile düşüşe geçmesi ve artık uluslararası sistemi analiz etmekte yetersiz kalmasıyla ortaya çıkan yeni liberalizm akımının klasik liberalizme getirmiş olduğu önemli eleştiriler bulunmaktadır. Getirilen bu eleştirilerde uluslararası ilişkilerin ana akım teorilerinden olan Realizm’in savunduğu bazı tezler kısmi olarak kabul edilse de Klasik Liberalizm ile birlikte Realizm teorisi de eleştirilmektedir.

Öncelikle modern liberalizmin eleştirdiği ilk mesele uluslararası sistemin analiz düzeyi sorunudur. Bu anlayışa göre uluslararası sistem klasik liberalistlerin savunduğu gibi sadece bireyden ve realistlerin savunduğu gibi sadece devletlerden oluşmamaktadır. Modern Liberalizme göre uluslararası sistemin aktörleri birey ve devletlerin yanı sıra; toplum, uluslararası baskı grupları, sivil toplum örgütleri, uluslararası örgütler, uluslararası ve ulus aşırı şirketler düzeyinde analiz edilmelidir.

Modern liberalizm, realizmin “anarşi” tanımını kısmen kabul ederken uluslararası sistemin sadece güç bağlamında değişebileceği düşüncesine karşı çıkmaktadır.  Bu bağlamda uluslararası sistem karşılıklı işbirliğine bağlı olarak uluslararası örgütler ve uluslararası hukuk aracılığıyla da değişim gösterebilir.

Realizm teorisinde devletlerin dış politikası önceden belirli-sabit çıkarlara hizmet etmektir. Ancak klasik liberalizmde devlet aktörü analiz düzeyinde kabul edilmediği için dış politikadan bahsedilememektedir. Klasik liberalizmin analiz etmekte eksik kaldığı dış politikaya modern liberalizm yeni bir analiz getirmiştir. Modern Liberalizme göre dış politika; realizmin ileri sürdüğü gibi belirli-sabit çıkarlar doğrultusunda belirlenmemekte, dış politika farklı amaç ve çıkarlar doğrultusunda hareket eden, bürokrasi, baskı ve çıkar grupları gibi başka aktörler tarafından da belirlenmektedir.

Modern liberalizmin “rasyonellik” tanımı da klasik liberalizm ve realizmden farklıdır. Realizme göre rasyonellik kısa süreli çıkarları artırma çabasıdır. Ancak modern liberalizm uluslararası toplumun uzun vadede çıkarlarının korunmasını rasyonellik olarak açıklamaktadır. Realizmin aksine bu davranışın rasyonel olmasını da “aktörler uluslararası sistemin uzun vadede çıkarlarını korurken kendi çıkarlarını da korumaktadır” şeklinde gerekçelendirmektedir. Realist teorisyenlere göre bir aktörün kısa dönemde çıkarları maksimize etmenin en rasyonel yolu savaş ve şiddettir. Ancak modern liberalist düşünürler bu davranışı mantıksız ve irrasyonel olarak görmektedirler. Bu davranış kısa dönemde bir aktörün çıkarlarına uygun düşse de uzun dönemli çıkarlara zarar verecektir.

Realizmin rasyonel olarak gördüğü savaş ve şiddetin kullanım aracı olan “askeri güç” konusu da modern liberalizmin eleştirdiği başka bir konudur. Realist düşünürlere göre, uluslararası sistemdeki diğer aktörleri etkilemenin temel enstrümanı askeri kapasiteye sahip olmaktır.  Ancak liberalizmde ise askeri güç kullanımı, maliyetinin giderek artması sebebiyle devletlerin başvurmaları gereken son araç olarak görülmektedir. Diplomasi, barışı sağlama ve koruma, askeri güç içermeyen yaptırımlar, askeri güç yerine uluslararası hukuk, uluslararası örgütler ve normlar aracılığıyla barışçıl çözümler uluslararası sistemin aktörlerini etkilemekte ve yönlendirmekte daha etkilidir.

Öte yandan Modern liberalizm, sosyal adaletin de liberalizm içinde olması gerektiğini savunmuştur. Ekonomi alanda klasik liberalizmin savunduğu “laissez-faire” (Bırakınız yapsınlar) yanı sıra, sosyal güvenlik, sosyal sınıflar arasındaki ekonomik dengesizliklerin giderilmesi, fakir sosyal sınıfların zengin sosyal sınıfa karşı korunması, tüketici haklarının büyük üretici firmalara karşı korunması, yüksek gelirli sosyal sınıflara oranla dar gelirlilerin vergi yüklerinin azaltılması gibi konuları da ele almaktadır.

Sonuç olarak klasik liberalizm, bireyin özgürlüğü üzerine inşa edilmiş ve bireysel özgürlüklerin korunmasıyla sınırlı kalmıştır. Modern liberalizm ise bireysel özgürlük alanını koruyarak, ele aldığı konuları ve amaçlarını genişletmiştir.

Nasrettin GÜNEŞ

KAYNAKÇA

Bozdağlıoğlu, Yücel (2012), “Siyasal İdeolojiler”, Önder Kutlu (Ed.), Siyaset Bilimine Giriş, İstanbul: Lisans Yayıncılık

Raico, Ralph (2002),  20. Yüzyıl’da Klasik Liberalizm, Liberal Düşünce Dergisi, S. 28, Güz 2002

Avatar photo

Nasrettin GÜNEŞ

Uluslararası İlişkiler | Siber Uzay & Siber Güvenlik Çalışmaları ng[at]nsrt.in


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul