BİTMEYEN ÇİLE – ARAKAN-MYANMAR | İlim ve Medeniyet

Bir ülke hayal edelim. İçinde yaşayan insanların bir kısmının insan sayılmadığı bir ülke. Sırf inançları yüzünden yaşama hakları ellerinden alınan insanların olduğu bir ülke. Hak, hukuk bakımından hiç bir değerleri olmayan insanların yaşadığı bir ülke. Her türlü hakları ellerinden alınan, en temel hakları son derece kısıtlanan, vatandaş dahi sayılmayan Müslüman Rohingya’lıların Budist Rakhine’ler tarafından sistematik asimilasyon ve techir politikalarının yanı sıra, en ağır insanlık dışı zulüm ve katliamlara maruz kaldığı bir ülke. Myanmar. Arakan(Rakhine).

Giriş

Yaklaşık 60 milyon nüfusa sahip olan Myanmar, Güneydoğu Asya’da jeopolitik ve stratejik bir konuma sahip olup, Bangladeş, Çin, Hindistan, Laos ve Tayland ile komşu bir ülkedir. Hint okyanusu üzerinde bulunan Bengal Körfezi’ne kıyısı olan Myanmar, önemli yer altı zenginliklerini de topraklarında barındırıyor. Özellikle Müslüman nüfusa uygulanan politikalarla sürekli gündeme gelen ve “sorunlu bölge” olarak adlandırılan Arakan eyaleti; zümrüt, yakut, petrol, pirinç ve kereste bakımından oldukça zengin bir bölge konumundadır.

Halihazırda Myanmar, Burma ve Birmanya gibi değişik isimlerle anılan “Myanmar Birliği Cumhuriyeti” kuruluşundan bu yana Müslümanlara uygulanan baskı ve katliamlarla sürekli gündeme gelen bir ülkedir.  2012’de artan şiddet olaylarıyla dünya gündemine gelen Myanmar, bu günlerde de gerek devlet eliyle gerek devletin doğrudan desteklediği terörist Budist milislerin Müslüman nüfusa uyguladıkları insanlık dışı muamele ve katliamlarla gündeme gelmiş durumda. Ülkenin çeşitli yerlerinde bulunan Müslümanların ortak yanı; uğradıkları saldırılar ve maruz kaldıkları zulüm politikalarıdır. Bu politika ve baskılardan en çok etkilenenler ise ülkenin arakan eyaletinde yaşayan ve Rohingya’lılar olarak isimlendirilen Müslüman azınlıktır. Yapılan araştırmalara bakıldığında, Müslümanların, Myanmar bağımsız olduğu zaman azınlık durumunda olmadığı, aksine bölgede yaşayan Budistlerden sayıca üstün oldukları anlaşılmaktadır. Ancak Myanmar’ın İngiliz sömürgesi olduğu dönemlerde, İngiliz’lerin Budistleri Müslümanlara karşı kışkırtması ve Müslümanların Budistler için hayati tehlike taşıdığını öne sürmesiyle başlayan Budist zulümleri yüzünden, Müslümanlar en yakın ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu göçlerin sonucunda ise gerçekten de azınlık sayılabilecek duruma gelmişlerdir.

Bu yazıda Myanmar ve Arakan tarihine kısaca değinilerek son dönemlerde artan olayların nedenleri üzerinde durulacak, kendi öz yurtlarında esaret altında yaşayan Arakan’lı Müslümanların uğradığı insanlık dışı zulüm ve baskılara değinilecektir. Bunların yanı sıra mültecilere karşı komşu ülkelerin -özellikle de Bangladeş’in- tavrı, kamplardaki hayat standartları ve devlet eliyle gerçekleştirilen hak ihlalleri üzerinde durulacaktır. Sonuç bölümünde ise, Birleşmiş Milletler ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bu olaylar karşısındaki tutumlarına değinilecektir.

Myanmar ve Arakan Müslümanları Tarihi

Myanmar yönetiminin iddiasına göre; Arakan Bölgesi’nde yaşayan Müslümanlar Bangladeş’te balıkçılık yapan köylüler olup aslen Arakan’lı değillerdir. Ancak tarihsel araştırmalar incelendiğinde bu iddianın gerçek dışı olduğu anlaşılmaktadır. Arakan’lı halkın kökeninin milattan önce bu bölgede hüküm süren krallıklara dayandığı söylenmektedir.

Arakan’lıların İslam’la tanışması; 1300 yıl önce bölgeye bir kaza sonucu gelen Arap- Müslüman tüccarlar sayesinde olmuştur. Bir görüşe göre; 1300 yıl önce bölgeye ticaret amaçlı gelen Arap tüccarların gemilerinin kayalıklara çarparak parçalanması sonucunda sağ kurtulan mürettebat bu bölgeye gelerek burada İslam’ı tebliğde bulunmuşlar.[1] İslam dininin bölgede kabul görmesinden sonra, 15. Yüzyılda ülkenin kralı Narameikla İslam dinini seçerek Müslüman olmuştur. Bunun sonucunda ise Arakan bölgesinde 15. Yüzyılda ilk kez bir islam krallığı kurulmuştur.[2] “Arakan İslam Krallığı” Müslümanların yanı sıra Budistleri de kapsıyordu. Bu yüzden Arakan’ın yerli halkından Müslüman olanlar Rohingya, Budist olanlar ise Rakhine’ler olarak isimlendirilmişlerdir.

1784 yılına kadar yaşayan “Arakan İslam Krallığı”, Budist ve Müslümanların birlikte barış içerisinde yaşadığı bir ülke olmuştur. Ancak 1784 yılında Burma’lılara yenilerek ortadan kaldırılan bu İslam krallığı, bu dönemden sonra sürekli zulüm, baskı ve katliamların yaşandığı bir ülkeye dönüşmüştür. Burma’nın, Arakan Bölgesi’ni işgal etmesinden sonra, Müslüman halk bölgeden uzaklaştırılmaya başlanmıştır. Bölgeden kaçmak zorunda kalan Arakan’lı halk, Hindistan’ın çeşitli bölgelerine göç etmeye başlamış ve bu göçten en yakın bölge olan Hindistan’ın Bengal eyaleti nasibini almıştır. Ancak bu dönemlerde Hindistan’a ticari bir şirketle giriş yapan İngiltere, 1826 yılına gelindiğinde Güneydoğu Asya’nın bir bölümünü işgal etmiştir. Hindistan’ın işgali sonrasında Burma, İngiltere tarafından işgal edilmiş ve yaklaşık olarak 120 yıl (1948 yılına kadar) İngiliz sömürgesi olarak kalmıştır.[3]

1943’te İngiliz’ler Japonlar’a yenilince Burma’yı terk etmek zorunda kaldı ancak geride tam bir kaos durumu bıraktılar. Bu tarihten sonra Burma’yı işgal eden Japonlar, Arakan bölgesinde ciddi bir direnişle karşılaşmadılar. Müslümanların her türlü teçhizattan yoksun olduğunu fırsat bilen Budistler, yüz binlerce Arakan’lı Müslümanı genç-yaşlı, kadın-erkek demeden katlediyorlar. O günden sonra sistematik bir şekilde devam ettirilen asimilasyon ve tehcir politikaları, 2012 de artan şiddetli katliamlar sonucu dünya gündemine tekrar taşındı. 2012’den bugüne devam eden süreçte sürekli baskı ve zulümlerle gündeme gelen Myanmar, geçtiğimiz günlerde şiddetin dozunu arttırarak katliamlara tekrar başlamıştır. Geçmişte olduğu gibi, bugünde tüm dünyanın sessiz kaldığı zulümlerde, kadın-erkek ayrımı yapılmadan Müslümanlar öldürülüyor,  evleri yakılıyor ve yurtlarından ediliyorlar.

1942’de şiddetlendiği söylenen katliamlarda, Rakhine’li Budistler, Arakan’ın çeşitli yerlerinde yaş ve cinsiyet farkı gözetmeden katliamlar gerçekleştiriyor. Bunların yanı sıra, Müslümanların ev ve barakaları yıkılıp yakılmış, hayvanlar dahi feci bir şekilde katledilmiştir. Evlerin yakılmasının sebebi ise, arakanda Müslümanlar betondan ev yapamazlar çünkü bu Müslümanlar için yasaklardan sadece biri. Evler tamamen tahtadan yapılacak ve bu evlerin sahibi de evi inşa eden değil, devlettir. Evlerde herhangi bir hasar meydana gelirse, ev sahiplerine en ağır şekilde bedeli ödetilir ve hapis cezasına dahi çarptırılırlar.  Ayrıca bu durum sadece Arakan’lı Müslümanlar için geçerli olup, Budistler bu tür yasaklardan mükellef değillerdir. Bunu fırsat bilen Budist teröristler, her fırsatta Müslümanların evlerini yakıp yıkmıştır. Evleri yanan Arakanlı’lar bunun bedelini ödeyemeyecekleri için, bölgeyi terk ederek komşu ülkelere kaçmak zorumda kalıyorlar.

Bağımsızlığın ilk yıllarında, Müslümanları öldüren kişilere, öldürdükleri kişilerin malları ve yerlerinin hibe edileceği haberleri İngiliz yanlısı radyodan ilan edilince, kısa süre içinde Müslümanlara yönelik katliamlar şiddetlenerek artmaya ve yayılmaya başlamıştır.[4]  Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi Mart 2013 Myanmar- Arakan Raporu’nda belirtildiğine göre; bu olaylar sırasında 150 binden fazla kişi hayatını kaybetmiş ve yüzbinlerce kişi yerlerinden edilmiştir. Canını kurtarmak amacıyla başka yerlere yapılan göçler sonucunda, Müslümanların Arakan’daki sayısal varlığı azalmış ve gerçekten de Müslümanlar bu bölgede azınlık durumuna düşmüşlerdir.

Burma’nın bağımsızlığını elde etmesinden sonra, Müslümanlara yönelik artan baskı ve katliamlar karşısında, Arakanlı Müslümanlar silahlanarak şiddete karşı koymaya başlıyor. Her iki taraftan da büyük kayıplar verildiğini gören Budist yöneticiler, şeytani bir plan yaparak silahlı tüm Müslümanları ele geçirdiler: Olayların gerçekleştiği dönemde, Müslümanların çoğunlukta olduğu şehirleri ziyaret eden Burma devlet başkanı, Müslümanlara eşit vatandaşlık vaadi verdi ve bu vaatler karşılığından tüm Müslümanların silahlarını bırakmasını istedi. Müslümanlar bu yalan vaatlere kanarak silahlarını teslim edince, hepsi idam edildi.[5]

1962 askeri darbesiyle yönetime el koyan askerler, Müslümanların tüm mal varlıklarına el koyuyorlar. Bunun da ötesinde, kimlikleri yok sayılan Arakan’lı Müslümanlar, vatandaş olarak kabul edilmemeye ve “Bangladeş ten gelen kaçak balıkçılar” olarak lanse edilmeye başlanıyor. Kimlikleri yok sayılan ve vatandaş olarak kabul edilmeyen Müslümanlar, tüm devlet dairelerindeki işlerinden çıkartılıp yerlerine Budistler alınıyor. Aynı zamanda Arakan’lı Müslümanların göç etmesiyle beraber, Myanmar hükümeti sürekli boşalan yerlere Budistleri yerleştirmiş ve bölgenin demografik yapısını değiştirmeye çalışmıştır. Buda’nın öğretisine göre “insan öldürmek yasaktır” ancak Budist din adamları Buda’dan geçmiş, Müslümanları öldürmenin Buda’ca sakıncası olmadığının fetvasını vermişlerdir. Tüm bunlara rağmen Budist Rakhine’lerin ne kadar Müslümanı öldürürse öldürsün ceza almadığı söylenmektedir. Bu yüzden devlet himayesindeki Budistler, sürekli Müslüman öldürerek toprak elde etme yarışına girmişlerdir.[6]

Yapılan bu katliamların temel amacı bölgeyi tamamen budistleştirmektir.  Müslüman kadınların kaçırılmaları ve tecavüze uğramaları için fetva vermekten kaçınmayan Budistler, devlet eliyle bölgeye yerleştirilmekte ve bölgenin demografik yapısı her geçen gün Budistlerin lehine değişmektedir. Anlaşıldığı üzere budistleştirme planı başarılı bir şekilde devam ettiriliyor. Müslüman dünyası buna ses çıkarmayana kadar duracağı da pek sanılmıyor.   Şunu da belirtmek gerekir ki; Arakan’da yaşanan olaylar karşılıklı mücadele sonucu değildir. “Arakan’da her türlü teçhizattan yoksun olan yoksul Müslümanlara karşı, devlet himayesinde olan ve devletin desteğiyle zulüm ve katliam yapan Budistlerin olduğu bir durum” söz konusudur.

1991’de tekrar artan şiddet olayları karşısında çaresiz kalan Müslümanlar, en yakın bölge olan yoksul Bangladeş’e göç etmek zorunda kalıyorlar. Bangladeş’e yapılan göçler sırasında kullanılan ilkel botlarla Naf nehri geçilmeye çalışılmış ve bu göçler sırasında binlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Yapılan bu göçlerden sonra Müslümanların Bangladeş’li balıkçılar olduğu tezini yaymak amacıyla bölgeye Budistler yerleştirilmiş ve Müslümanların tarihi değerleri ortadan kaldırılmaya başlanmıştır.  Devlet eliyle sistematik bir şekilde yapılan bu tarihi yok etme çalışmalarının amacı, bu bölgenin Müslümanlara ait olduğuna dair delilleri ortadan kaldırmaktır. Aynı zamanda İslam döneminden kalma tüm şehir ve köylerin ismi de değiştirilmiştir. [7]

Siyasi Durum

1948 ‘de bağımsızlığını kazandıktan sonra demokratik olarak siyasal hayatına başlangıç yapan Myanmar, 1962’de gerçekleşen askeri darbeyle diktatöryal bir rejime dönüştü. Ancak 2007’de başarısız renkli devrim “safran devrimi” yaşandı. Darbe girişiminin başarısız olmasına karşın; 2008’de yeni anayasa ilan edildi ve 2010 yılında gerçekleştirilen seçimler sonrasında cumhuriyet rejimine geçildi.[8]

İlk resmi demokratik seçimlerin 2010’da yapılmasıyla, ordunun büyük desteğini alan “Birlik, Dayanışma ve Kalkınma Partisi” yaklaşık olarak %80’lik bir oy oranıyla başa geçmiştir. 1962’den beri ilk kez cuntanın yönetimdeki etkisi azalmış, parlementoya sivil isimlerde girmeyi başarmıştır. Yapılan bu seçimlerde Müslümanlar ilk kez parlementoya 46 temsilci göndermeye hak kazandı ancak bu hakları Budistler lehine değiştirilerek ellerinden alındı. Myanmar hükümeti Müslümanların 43 koltuğunu Budistlere vererek, meclise vatandaşların girmesi gerektiğini ve Müslümanların vatandaş olmadığını belirtmiştir.[9] Temsil hakları ellerindenden alınan Müslümanlar, herhangi bir konferansta dahi temsil edilemez duruma düşmüşlerdir.

2015 yılında yapılan seçimler ise; Myanmar tarihinin ilk açık seçimleridir. 2016’da ülkenin ilk askeri olmayan cumhurbaşkanı seçildi.[10] Seçilen yeni yönetimlerin cunta yönetimlerinden pek farklı olmadığı da faaliyetlerinden anlaşılmaktadır. Budist yanlısı, Müslüman karşıtı faaliyetlerle ön plana çıkan Myanmar yönetimi, niyetlerinin Arakan Bölgesi’ni Müslüman Rohingyalı’lardan tamamen boşaltmak ve o bölgeye Budistleri yerleştirmek olduğunu yansıtıyor.

Olayların Çıkış Sebebi

2010 seçimlerinde Müslüman Rohingyalı’lar 46 sandalye kazanmalarına rağmen 2011’ de kurulan hükümet, kazanılan bu temsil haklarını Müslümanlardan alarak Budistlere verdi. 2010 seçimleri sırasında seçim vaatleri arasında Rohingalı’lara kimlik verileceği açıklandı. Aynı zamanda Bangladeş’le varılan anlaşmalar sonucunda yeni kurulan hükümet, kayıtlı olan mültecilerin geri alınacağına karar verdiğini açıkladı. Bu karar, Müslümanlar açısından tarihi değer taşıyan bir vaatti. Ancak 2012 yılında seçmen kütüklerinin belirlenmesinden hemen önce Müslümanlara yönelik başlayan şiddet olayları, tüm vaatleri sonlandırdı. 2012’de başlayan sistematik katliamlar, Müslümanların büyük kafileler halinde göç etmesiyle devam etti.

Olayların çıkmasının bir diğer sebebi de; Arakan Bölgesi’nde bulunan doğalgaz rezervlerinden Müslüman halkın yararlanmasının istenmemesiydi. Doğalgaz rezervlerinin bulunmasıyla beraber bölgeye olan Budist göçleri artmaya başladı. Budistlerin yerleşimi için gerekleri yerleşim yerlerinin boşaltılması gerekiyordu. Dolayısıyla Müslüman halkın bölgeyi terk etmesi için, sistematik katliamlar başlatıldı. Bunlara karşı kayıtsız kalan Müslüman halk, çareyi Bangladeş’e göç etmekte buldu.

2012’de olayları tetikleyen asıl gelişme ise; Arakan’da üç Müslüman gencin Budist bir rahibeye tecavüz ettiği “yalan haberinin” yayılmasıdır. Haberin yalan olmasına rağmen tüm medya kuruluşlarında defalarda flaş haber olarak verilmesiyle halk galeyana gelmiş ve kendi namuslarını temizlemek için sokaklara dökülmüşlerdir. Budist din adamları tanrının emri gereği intikamın şart olduğunu fetva verip bunu defalarca dillendirince, Müslüman halka karşı şiddetli saldırılar başladı. Bu gelişmeleri takip eden süreçte, Müslüman hacı kafilesine saldırarak hepsini katleden Budistler, Müslümanların evlerini yakıp yıkarak, kadın ve kızlarına tecavüz ederek, küçük çocuklarını kaçırarak onları göçe zorlamışlardı.[11] Halk tamamen ilkel yöntemlerle Bangladeş’e doğru kaçmaya başladı. Olayların kısa sürelik ilk bilançosunun 6 ile 10 bin arasında hayat kaybı olduğu söylenmektedir. 6 binden fazla Müslüman katledilmiş yaklaşık olarak 15 bin Müslümandan da haber alınamamıştır.

Olayların ikinci dalgası ise, bu olaylardan iki üç ay sonra başlamış ve şiddetin dozu daha da artmıştır. 24 Ekim 2012’de Kurban Bayramı arefesinde başlayan olaylar sonucunda 1000’den fazla evin yakıldığı,  tam sayısı belli olmamakla birlikte 3 binden fazla kişinin katledildiği söylenmektedir.[12] Tüm bu olanlar karşısında hükümet, olayların müsebbiplerini bulmak ve cezalandırmak noktasında tamamen kayıtsız kalmakla beraber, Budist milisleri destekleyerek katliamların bilançosunu arttırmıştır. Geçtiğimiz günlerde başlayıp devam eden katliamlarda ise; yaklaşık olarak 2500 evin yakıldığı ve gerek yollarda gerek Budist teröristlerin katletmesiyle hayatını kaybedenlerin sayısının 1200’ü geçtiği duyurulmuştur. Müslümanları katleden Budist teröristlerin, delilleri yok etmek adına Müslümanların cesetlerini yaktığı da söylenmektedir. Birleşmiş Milletler olanları kınamakla yetinirken, İslam İşbirliği Teşkilatı bundan daha ileriye geçememiştir.

Tüm bu yaşananlara Myanmarlı yöneticilerin sunduğu çözüm yöntemi ise; tüm Müslümanların topluca ülkeden sürülmesi veya başka üçüncü bir ülkeye gönderilmeleri gerektiğidir.”  Myanmar’ın Hong Kong büyük elçisi Ye Nane Aung, Rohingya’lı Müslümanların Myanmarlı olmadığını ileri sürerek, “ciltleri yumuşak ve pürüzsüz Myanmarlıların aksine, Rohingyalı Müslümanların teninin koyu kahverengi olduğunu söylemiş ve ülkeden çıkarılmaları için gerekenin yapılmasını istemiştir”(2012). Öte yandan Budist rahipler, Arakanlı Müslümanlar için “vahşi doğalı” tanımını kullanmış ve bunlar için toplama kamplarının kurulmasını dahi teklif etmişlerdir.[13]

Komşu Ülkelerin Mültecilere Karşı Tavrı ve Kamplarda Hayat

Bangladeş’in çeşitli bölgelerinde yaklaşık olarak 1,5 milyon Arakanlı Müslümanın gayrı resmi olarak, yaklaşık 50 bini ise mülteci olarak yaşamaktadır. Ancak Bangladeş nüfus yoğunluğu oldukça yüksek olan bir ülke olmakla beraber, halkın büyük bir bölümü açlık sınırının altında yaşamaktadır. Doğal olarak dışardan gelen mültecilerin beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir duruma da sahip değildir. Bu nedenle Bangladeş yönetimi 2012’de Arakan sınırını kapattığını açıkladı. Bununla beraber, Arakanlı Müslümanların kötü olan şartları daha da kötüleşmiş, Müslümanlar adeta ölüme terk edilmiştir. Hükümetin bu açıklamasından sonra Bangladeş’e kaçak yollarla giren Müslüman Arakan halkının bir bölümü ormanlarda ve dere kenarlarında en ilkel yöntemlerle hayatta kalma mücadelesi vermektedir.

Bangladeş yönetiminin 2012’de sınırını kapatmasının altında çeşitli sebepler yatmaktadır. İlk olarak, Bangladeş yönetimi aldığı bu kararın sebebini şu şekilde açıklamaktadır: “Eğer biz kapılarımızı mültecilere açacak olursak, o zaman Arakan bölgesinde Müslüman kalmaz, herkes buraya gelir. Myanmar yönetiminin asıl istediği de budur.”[14]

Bu kararın alınmasında büyük etkiye sahip olan diğer bir sebep ise; Bangladeş’in mevcut ekonomik durumudur. Bangladeş yönetiminin düşünceleri kısmi olarak haklılık payı taşımaktadır ancak böyle bir durumda İslam İşbirliği Teşkilatı’nın teşvik ve yardımlarıyla İslam ülkeleri mülteciler için gerekli yardımları yapmalı, zaten çok ağır şartlarda ayakta durmaya çalışan Bangladeş’in yükü hafifletilmelidir. Aksi takdirde kendi halkına dahi yetemeyen Bangladeş ekonomisi, bu yükün altından kalkamayacağı için, yönetimin mültecileri kabul etmemesi normal karşılanacaktır.

Geçtiğimiz günlerde artan şiddet ve katliamlardan kaçan Arakanlı Müslümanlar için Türkiye’den yapılan bir açıklamada; Bangladeş’in sınırlarını Arakanlı Müslümanlara açması durumunda, Türkiye’nin mültecilerin ihtiyaçlarını giderebileceği açıklanmıştır. Ancak böyle bir durumda ekonomik durumu iyi olan tüm İslam ülkeleri de elini taşın altına koymalı ve Arakanlı Müslümanların en azından temel ihtiyaçlarının giderilmesi için seferber olmaları gerekmektedir.

Birleşmiş Milletler’in raporlarına göre Bangladeş’teki mülteci kamplarının durumu hiç iç açıcı değildir. Ancak kampların durumunun kötü olmasında Bangladeş yönetiminin takındığı tavrın da önemli bir rolü vardır. Kamplardaki şartlar iyileşirse Bangladeş’e olan göçlerin hızlı bir şekilde artacağından kaygılanan yönetim, kamp şartlarının kötü olmasının göçe engel olacağını düşünmektedir. Birleşmiş Milletler ve Müslüman ülkelerin büyükelçilerinin 2012 saldırıları sonrasındaki açılamalarına göre; Bangladeş’te sağlıksız koşullarda  4-5 adet mülteci kampı bulunmaktadır. Kamplarda yaşayan insanların gıda, sağlık hizmetleri ve barınma ihtiyaçlarından yoksun olduğu söylenmektedir. Myanmar yönetiminin 2012’de insani yardım kuruluşlarına izin vermemesi sonucu, yardım kuruluşları Bangladeş’e yönelmiş ancak gereken ihtiyacı karşılayamamıştır. Arakan bölgesine ulaşan BM yardımlarının ise, Myanmar yönetimi tarafından kendi diğer halklarına dağıtıldığı söylenmektedir.

Geçtiğimiz günlerde başlayan ve halen devam etmekte olan Budist saldırılarında, katliamlardan kurtulabilenler çareyi komşu ülkelere göç emekte buluyor. İlkel botlarla nehirleri aşanların yanı sıra, nehirleri geçemeyen kişi sayısı da bir hayli fazla. Cesetleri kıyılara vuran Müslümanlar, dünya kamuoyunun gündemini çok az da olsa meşgul etmiş durumda. Ancak Birleşmiş Milletler’in kınama kararından bile ileriye geçemeyen İslam İşbirliği Teşkilatı, Arakanda yaşananlara sağır olmuş durumda. Birleşmiş Milletler Arakan raporunda belirtildiği üzere; Bangladeş’te bulunan kamp koşulları yetersizin ötesindedir.  Sadece Bangladeş değil, Malezya, Pakistan, Suudi Arabistan ve çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşayan çok sayıda Arakanlı olduğu bilinmektedir. Ancak bunlar arasında ülke ekonomisi en kötü ve nüfus yoğunluğu en fazla olan ülke Bangladeş’tir. Açıklanan raporlara göre; Bangladeş’te orman ve dağlarda yaklaşık olarak 120 bin Arakanlı Müslüman yaşamaktadır. Ancak Bangladeş hükümeti orman ve yüksek dağlarda hayatta kalma mücadelesi veren kişilere yardım kuruluşlarının ulaşmasına izin vermemektedir. [15]

Bangladeş kamplarında çocukların ortalama yaşam süresi 7 yıl. Kadın ölüm oranları ise dünya standartlarının çok üstünde.  Sağlıksız ortamlarda dünyaya gözlerini açan çocuklar, hastalıklarla daha küçükken tanışıyorlar. Öyle ki bazı hastalıklar insanların gözünde artık normal karşılanır hale gelmiş durumda. Hayata bu şartlarda gelen ve her türlü haklardan mahrum kalan çocukların geleceklerinin karanlık olduğunu söylemeye gerek bile yoktur. Hayatta kalabilen çocuklar, eğitim olanaklarından tamamen mücerred halde hayatlarını sürdürüyorlar.

Kamplarda Doğum oranları ise dünya standartlarının çok üstünde . Kadın ölüm oranlarının yüksek olmasının bir nedeni de aşırı doğum. Kadın ve çocuk ölümlerinin azaltılması için bilinçlendirme şart. Şuanda Türkiye’nin mevcut durumla ilgilenmesinin yanı sıra, gerek Birleşmiş Milletler gerek İslam İşbirliği Teşkilatı’nın insanların bilinçlendirilmesi için gerekleri eğitimleri sunmaları gerekmektedir.

Kamplardaki bir diğer sorun ise; en temel ihtiyaçlardan yoksun bir şekilde yaşayan halkın art niyetli kişiler tarafından çeşitli yollarda kullanılmak istenmesi durumudur.  Gerek Myanmar gerek Bangladeş’te kaçırılan küçük erkek çocukları ile genç kızların sayısının her geçen gün arttığı söylenmektedir. Kızların fuhuş çeteleri, erkelerin ise organ mafyaları tarafından kaçırıldığı kaydediliyor.  Bu nedenlerden dolayı Hint kıtasında organ naklinin hem ucuz hem de revaçta olduğu belirtiliyor. Hatta dünyanın çeşitli yerlerinde organ nakli bekleyenlerin, Tayland, Çin ve Hindistan gibi ülkelere yoğun olarak gittikleri söylenmektedir.[16]

Etnik ve Dini Ayrımcılık

Arakan Müslümanlarının maruz kaldığı katliamlar ve ülkede gerçekleşen hak ihlalleri, hem dini hem etnisite içeriklidir. Budist din adamları, sürekli olarak Rohingyalı Müslümanların canları ve mallarının Budistlere bir hak olduğunu fetva veriyor ve halkı bu doğrultuda kışkırtıyorlar. Kendilerinden din ve renk olarak ayrılan Müslümanlara karşı nefret söylemleri normalleşmiş bir durum. Dinleri ve tenlerinden dolayı Myanmarlı olarak kabul edilemeyen Müslümanların durumu her geçen gün daha da kötüye gitmektedir.

Myanmarlı’lara göre ülkede azınlık diye bir şey yoktur. Bir halk ya Myanmarlı’dır ya da değildir. Myanmarlı olarak kabul edilmeyen Müslümanlar ve diğer Myanmarlı azınlıkların oranı ise yaklaşık olarak %30 civarında. Ülkenin %68’ini Burmalı’lar, % 9’unu Şan’lar, %7’sini Karen’ler, %4’ünü Budist Rakhine’ler, %3 ünü Çinli’ler,  % 2’sini Hintli’ler, % 2’sini Mon’lar, geri kalan % 5’ini de aralarında Müslümanlarında bulunduğu diğer etnik gruplar oluşturuyor.[17] Ülkede Müslüman olanların oranının ise; % 4 ile %10 arasında değiştiği söylenmektedir. Myanmarlı resmi yöneticilere göre Müslüman nüfusun oranı; % 4.5 iken Müslüman liderlere göre bu oran % 10 un üzerindedir.

Myanmar’da Gerçekleştirilen Hak İhlalleri

1-Eğitim Hakkı

Myanmar’da Müslümanların lise ve üniversiteye gitmesi yasak.( bazı görüşlere göre ortaokula gitmeleri de yasak). Bir Müslüman çocuğu en fazla ilköğretim seviyesinde eğitim alabilir. Ancak din değiştirip Budist olanların eğitimlerine devam edebilme şartı vardır.

2-Dini Özgürlük

Müslüman halkın dini özgürlüğü yok denecek kadar kısıtlıdır. Ülkede Kuran-ı Kerim okumak ya da başkalarına öğretmenin cezası idam. Camilerden yüksek sesle ezan okumak, cemaatle namaz kılmak dahi yasak. Ülkede son 25 yılda cami yapımına izin verilmemiştir. Var olan camilerin büyük çoğunluğu ya ibadete kapanmış ya da bahçelerine Buda heykelleri dikilerek budistleştirilmeye, birer Budist tapınağına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Ayrıca bölgede Müslümanların kurban ibadetini yerine getirmeleri de yasaklanmış durumda. Yakalananlar çok ağır şekilde cezalandırılmaktadır.

Öte yandan Müslümanların İslam’a uygun bir şekilde ölülerini defnetmeleri de yasaklanmış durumda. Mezarlıklara ve cenaze törenlerine izin vermeyen yönetimin, bir yerde bir Müslümanın gömülü olduğunu öğrendiğinde o mezarı yıktığı söylenmektedir. Mezarı yıkılan kişi şayet Müslüman ise zaten kimliği yok demektir. Kimliği olmadığı içinde vatandaş kabul edilmeyen bu kişilerin cesetleri mezarlıklardan çıkarılarak yakılmaktadır.[18]

3- Müslümanların Betondan Ev Yapmaları Yasak

Müslümanların Arakan Bölgesi ve  ülkenin diğer yerlerinde  ev yapmaları izne ve çeşitli şartlara bağlanmış durumda. Müslümanların betondan ev yapmaları ise yasak. Evler tamamen ahşaptan olup mülkiyeti devlete aittir. Eğer ev herhangi bir şekilde yakılıp yıkılırsa masrafları ev sahibinden alınmakla beraber, 6 yıla kadar da hapis cezası vardır. Bunu fırsat bilen Budistler, her seferinde Müslümanların evlerini yakıp yıkıyorlar. Günümüzde de yakılan ev sayısı her geçen gün artmaktadır. Evleri yakılan Müslümanlar, bunun bedeli olarak ya öldürülecek ya da hapse atılacağı için bölgeyi terk etmek zorunda kalıyorlar.

4-Müslüman Ticaret Yapamaz, İşyeri Açamaz

Ülkedeki Müslümanların işyeri açmaları yasaktır. Bir Müslüman, ancak bir Budist ortağı olması halinde işyeri açabilir ve ticaret yapabilir. Bu yüzden Müslüman biriyle ortak olan bir Budist, hiç sermaye ödemeden mülkün yüzde ellisinin sahibi oluyor.

5-Müslümanların Kendini Savunma Hakkı Yok

Ülkedeki Müslümanların hakkı yok hukuku yok. Bir Müslüman işlemediği bir suça karşı dahi kendini savunamıyor. Çünkü bir Müslümanın kendini savunma gibi bir hakkı yok. Bir suç isnat edildiyse o suç sabittir. Eğer itiraz edilirse, itiraz edenin cezası daha da ağırlaştırılır.

6-Vatandaşlık Hakkı Yok

Dünyaya demokrasi ve insanlık satanların Myanmar’da görüldüğü kadarıyla -Müslümanlar söz konusu olduğunda- bir hükmü yok. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Deklarasyonu’nun 15. Maddesine göre; “Hiç kimse vatandaşlık haklarından mahrum edilemez”. Ancak Arakanlı Müslümanlar 1982’de çıkartılan bir kanunla vatandaş statüsüne sahip değillerdir. Çıkartılan yasa ile Müslümanlar “ulusallar” kategorisinin dışında bırakılarak, kendi öz topraklarında yabancı birer unsur olarak lanse edilmeye başlanmıştır. Kendilerine üzerinde “yabancılara aittir” yazısı yazan bir belge veriliyor, ancak bu belgenin hiçbir geçerliliği olmayıp, sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Hiçbir vatandaşlık hakkına sahip olmayan Rohingyalı Müslümanlar aynı kanunla tüm devlet kademelerindeki işlerinden alınarak yerlerine Budistler yerleştirilmiştir. Şuan halihazırda Myanmar’da Müslüman devlet memuru bulunmamaktadır. Ayrıca Müslümanların tüm mal ve mülklerine de el konulmuş durumda.

7-Seyahat Özgürlüğü Yok

Rohingyalı Müslümanların Arakan dışında Myanmar’ın herhangi bir şehrine veya bölgesine gitmesi kanunla yasaklanmış durumda ama bu durum aynı bölgede yaşayan Budistler için geçerli olmayıp, Budistler özgürce seyahat edebilmektedirler. Ancak bir Müslüman, -bazı durumlarda- resmi makamlardan dilekçe yoluyla izin alarak bir şehirden diğerine gidebilir. Bununda yaklaşık olarak 2-3 ay sürdüğü ifade ediliyor.

Ülke dışına çıkmak ise tam bir kâbus. Ancak hacca gitmek isteyen Müslümanlar, belirli bir bedel ödedikten sonra, gerekli yerlerden izin ve belge alarak gidebilirler. Fakat bu belge ilgili memurun keyfine bağlı olarak geri dönüşte kabul edilmeyebiliyor, ki bu çok yüksek bir ihtimal. Şuan Suudi Arabistan’da bulunan yüz binlerce mülteci bu şekilde kabul edilmiyor.

8-Evlenme Yasağı

Myanmar yönetimi, Müslüman nüfusun artmasını önlemek için evlilik şartlarını çok ağır bedellere yüklemiş durumda. Evlenecek kişilerin resmi makamlardan büyük bir bedel karşılığında izin almaları gerekmektedir. Bazen evlilik izni için para yatırıldığı halde, yatırılan para iade edilmeksizin evlilik izinleri iptal edilebiliyor. İzin alındıktan sonra en az iki ya da üç yıl beklemek de zorunlu. Ayrıca evlilik muayenesi adı altında evlenecek çiftlere rezilce muameleler yapıldığı da söylenmektedir. Bundan dolayı evlenmek için Bangladeş’e kaçanların oranı bir hayli yüksek.

9-Çocuk Sahibi Olma Hakkı

Bir önceki maddede bahsedilen evlilik şartlarını yerine getirenlerin en fazla iki çocuk sahibi olma hakkı vardır. İkiden fazla çocuk yapanların ise ağır bir şekilde cezalandırıldığı ve evlilik izinlerinin iptal edildiği söylenmektedir. Ülkenin kanunlarına göre evlilik izni olmadan bir arada yaşamak yasaktır. Bundan dolayı tüm aile bireylerinin yer aldığı fotoğraflar her sene devlete teslim edilmek zorunludur.  Ayrıca her ölen ve her doğan çocuk için de devlete vergi vermek zorunludur.

10-Müslümaların Devlet Hastanelerine Gitmeleri Yasak

Ülkede hastalanan Müslümanlar ancak özel hastanelere gidebilirler. Özel hastaneye gidebilmek için yoksul olan birçok Müslüman çocuk veya yaşlı, herhangi bir sağlık hizmeti ile karşılaşmadan ölüyorlar.

11- Telefon ve İnternet Kullanmak Yasak

Müslümanların sabit telefon veya cep telefonu kullanmaları yasaklanmış durumda. Ülkede zaten kısıtlı olan internet hizmetinden de Müslümanların yararlanması yasak.

12-Müslümanların Motorlu Taşıt Sahibi Olması Yasak

Myanmar’da Müslümanlara ehliyet verilmiyor. Çünkü Myanmarlı bir Müslümanın araç sahibi olma hakkı yok.

En temel hakları dahi ellerinden alınan Müslümanların, birçok sıradan hakka dahi sahip olmadığı bilinmektedir. Müslüman halk devletin hiçbir imkânından faydalanamaz. Maalesef bunlar olayların görülen yüzü, birde bunların bilenmeyenleri var!!!

Genel Değerlendirme, Öneriler ve Sonuç

Müslüman Arakanlı’lara yönelik şiddet ve baskılar artarken, Müslüman ülkelerin -sadece -Bangladeş’e sınır kapılarını açması için baskı yapması yeterli değildir. Diplomasi yoluyla Myanmar hükümeti baskı altına alınmalı ve Müslümanlara karşı uygulanan zulüm politikalarının bir an evvel durdurulması sağlanmalıdır.  Aynı zamanda göçlerin durması için yardım kuruluşlarının doğrudan Arakan Bölgesi’ne yönlendirilmesi gerekmektedir. Çünkü Myanmar hükümetinin istediği de; Müslüman nüfusun Myanmar dışına çıkarılmasıdır. Bangladeş yönetiminin sınırını açmamasının ekonomik ve siyasi boyutlarının yanı sıra, Arakan Bölgesi’nin Müslümanlardan arındırılmasını önlemek gibi bir çabası da vardır. 2012 olayları sonrasında Bangladeş yönetimi yaptığı bir açıklamada; eğer biz sınırlarımızı açıp, kamplardaki şartları iyileştirirsek, Arakan Bölgesi’nden daha çok kişi buraya gelmek isteyecektir, zaten Myanmar hükümetinin istediği de bu değil midir?  diyerek bölgeden yapılan göçlere son verilmesini istemiştir. Bu yüzden Arakan Müslümanlarına yapılacak olan yardımların büyük bölümünün BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı vasıtasıyla doğrudan Arakan Bölgesi’ne yapılması gerekmektedir.

Gerek 2012 olaylarında gerek bugünlerde gerçekleşen katliamların durması için Myanmar merkezli bu soruna evrensel boyutta tepki gösterilmesi gerekmektedir. Şiddeti günden güne artan bu insanlık trajedisi, evrensel boyutta ciddi bir tepkiyle karşılaşmadıkça devam edecektir. Katliamlar, tecavüzler, çocuk kaçırılmaları, evlerin yakılıp yıkılması gibi insanlık dışı muamelelerin bir an evvel son bulması için, Myanmar yönetimiyle doğrudan irtibata geçilmesi de zaruridir.

Sonuç olarak katliamların durdurulması ve kanayan bu yaranın bir an önce sarılması için Myanmar yönetimine gerekli diplomatik baskılar yapılmalıdır. Akabinde kimlikleri ellerinden alınan ve azınlık durumunda bulunan Arakanlı Müslümanların vatandaşlık haklarının geri iadesi ve el konulan Müslüman mallarının geri alınması için mücadele edilmelidir. Diplomasi yoluyla yapılması gereken baskıların uluslararası boyutta olması, olayların durdurulması için hayati önem taşımaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden sağlıklı bir kararın çıkması ise mümkün gözükmemektedir. Bundan dolayı Arakan ve dünyanın diğer bölgelerinde giderek artan katliamlarda Güvenlik Konseyi yerine BM Genel Kurulu’nun söz sahibi olması gerekmektedir.

Türkiye’nin Arakan Müslümanları için gösterdiği çaba ve yaptığı yardımlar  takdir edilecektir ancak Türkiye’nin tek başına yapacağı yardımlar yeterli değildir. Türkiye’nin gerek diplomatik gerek ekonomik olarak bu masrafların altından tek başına kalkması zor görünmektedir. Bundan dolayı İslam İşbirliği Teşkilatı’nın acilen toplanması ve gerek Bangladeş gerek diğer ülkelerin yüklerini azaltmak için elini taşın altına koyması gerekmektedir.

Aydın GÜVEN

 

KAYNAKÇA

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı,http://www.mfa.gov.tr/myanmar-siyasi görünümü.tr.mfa.

TÜYSÜZOĞLU Göktürk-Arakan Katliamı ve Myanmar

Dünden bugüne arakan-İHH

Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM)- Myanmar- Arakan Raporu

Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi-Sömürgeden Soykırıma Arakan

DEMİR Said – Arakan Raporu- Dünden Bugüne Arakan

 

[1] Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi- Myanmar- Arakan Raporu

[2] Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi- Myanmar- Arakan Raporu

[3] Said Demir- Arakan Raporu- Dünden Bugüne Arakan

[4] Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi- Myanmar- Arakan Raporu

[5] Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi-Sömürgeden Soykırıma Arakan

[6] Said Demir- Arakan Raporu- Dünden Bugüne Arakan

[7] Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi- Myanmar- Arakan Raporu

[8] Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi- Myanmar- Arakan Raporu

[9] EPI Report. Yale University. Retrieved 17 December 2016.

[10] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı,http://www.mfa.gov.tr/myanmar-siyasi görünümü.tr.mfa.

[11] TÜYSÜZOĞLU Göktürk-Arakan Katliamı ve Myanmar

[12] Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi-Sömürgeden Soykırıma Arakan

[13] Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi- Myanmar- Arakan Raporu

[14] Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi- Myanmar- Arakan Raporu

[15] Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi- Myanmar- Arakan Raporu

[16] Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi-Sömürgeden Soykırıma Arakan

[17] Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi-Sömürgeden Soykırıma Arakan

[18] Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi- Myanmar- Arakan Raporu

Avatar photo

Aydın GÜVEN

Güney Asya -South Asia [email protected]


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul